ASO ZAGROSÎ
Lêkoler
The Kurdish patriarch: Barsauma - Bar Şemo (Şemûn = Sîmon) of Nsibis
Hıristiyan Kürdler Tıkla ve oku!
TARİHİ NİSÊBÎN AKADEMESİNİ KURAN KÜRD: BARSAUMA/BARŞEMO/BARŞUMA/ BARÇUMA(6)
Aso Zagrosi
TARİHİ NUSAYBİN TEOLOJİ AKADEMİSİNİ (School of Nisibis)ikinci ve en görkemli dönemin başına çeken ve kuranlar Kürdlerdi. Fakat ne yazık ki, Kürdlerin tarihine ilişkin araştırmalar Kürdlerin 2000 yıllık Hristiyan tarihini yok sayarak şekillenmeye/şekillendirmeye çalışıldı. Bundan dolayı çarpık, eksik ve büyük tarihi değerlere sahip olan Kürdleri başkalarına mal ettik ve ötekileştirdik. Kürd tarihi üzerine çalışmalar yapan Kürd ve yabancı tarihçiler eserlerinde sık sık “Kürdler ve Hristiyanlar”, Kürdler ve Nesturiler” ve Kürdler ve Yaqubiler” gibi ana yada ara başlıklar altında Hristiyanlığı Süryani, Bizans ve Ermenilere mal ederek sahte bir tarih yazımına önayak oldular.. Kürdlerin büyük bir kesiminin Müslüman olması da bu sahte tarih yazımının kabullenmesini kolaylaştırdı. Nasıl bir insanın bireysel anılar varsa, tarih de bir anlamda bir milletin kolektif anılarıdır. Hafızasını kayıp eden bir millet, hafızasını kayıp eden bir insan gibidir.
Acaba Nesutorius Kürdmüydü? Ana başlığı altında yazdığım makaleye olumlu yada olumsuz gelen tepkilere baktığım zaman Hristiyan Kürdlerin tarihine dair var olan tarihsel boşluğu açık bir şekilde görüyoruz.
Sadece sorun Nestorius değil, son iki bin yılın tarihini incelemek için elimizde bir hayli yazılı belge var. Bu belgelere baktığımız zaman Kürdler Hristiyanlığın yayılmasında çok ciddi bir rol aldığını ve hatta bazı tarihsel dönemeçlerde önderlik yaptıklarını görüyoruz.
Şimdi sizi Kürdlerin kalbi olan ve tüm işgallere karşı direnen Kardoxilere götüreceğim... Med diyarı ve Hezbani diyarını şimdilik dışarda bırakıyorum.. Ama şu tarihi gerçekliğin altını da çizmek istiyorum. Medler ve Hezbanilerin tarihi hakkında bilgilerimiz de eksik, çarpık ve tarihsel gerçeklerle bağdaşmıyor.
Bugüne kadar Kürdlere dair yazan tüm tarihçilerin birleştikleri ortak nokta Ksenefon’un M.Ö 4. Yüzyılda Anabasis’te karşılaştığı Kardoxiler Kürdlerin atalarından biridir... Roma yada Yunan tarihçileri onlar hakkında bize bir hayli bilgi veriyor.
Aramilerin QARDU yada Beith QARDOU dedikleri Kürd ülkesinin Hristiyanlaştırılma süreci 1. Yüzyılda başlıyor.
Farklı kaynaklarda KARDOXİLERİN din adamlarına baktım. ilk piskopos MILES'tir (424), BARSAUMA (554 ve 563) ve 605'te MAROUTHA'yı buluruz. Ondan önce ya da sonra yazar olarak bilinen SYLVAIN gelir. 7. yüzyılın ikinci yarısında JEAN'ı buluruz. 893 ile 899 arasında THEODORE görüyoruz vs.(8)
Daha sonraki döneme ilişkinde bir hayli bilgiler var.
Yunan ordularına kan kusturan ve yolculuk boyunca en çok zarar verenler Kürdlerdi. Kimseyi ülkelerine koymuyorlardı. Nestorius döneminde Kardoxilerin Şahı yada Kralı MARAydı.. Fakat, ne yazık ki bugüne kadar Kardoxiler üzerine Nöldeke’nin çalışması dışında elimizde başka bir çalışma yok..KÜRD MARA hakkında da fazla bir şey bilmiyoruz.
Kürdler, genel olarak Hristiyanlık ve özel olarak da Nestori Mezhebinin yayılmasında ve yerleşmesinde FELSEFİ, TEOLOJİK, ASKERİ ve AKADEMİK alanda büyük katkıda bulundular..
TARİHİ NUSAYBİN TEOLOJİ AKADEMİSİNİ (School of Nisibis)ikinci ve en görkemli dönemin başına çeken ve kuranlar Kürdlerdi. DİBİSTANA NİSÊBÎNÊ Nestori mezhebini yayma konusunda motor rolünü oynadı. NİSÊBÎN PİSKOPOSU KÜRD BARSAUMA/BARŞEMO önderliğinde bu akademi yeniden inşa edildi ve dünyanın en iyi akademik kurumlardan biri haline getirildi. İtalyan yazar, din ve devlet adamı Cassiodorus Nisebini ve teoloji akademisini ziyaret ediyor ve orada gerçekleştirilen felsefe, matematik, tarih ve tıp eğitimleri karşısında hayretler içinde kalıyor. Papa ile konuşarak Nisêbîn Ecole gibi bir kurumu 535 yılında Roma’da açmak istiyor. Fakat, bu proje çıkan savaştan dolayı gerçekleşmiyor. NİSÊBÎN’in ismi “BİLİMLER ANASI ŞEHİR” tarihe geçiyor.
.(9)
Nisêbîn Teoloji Ekolunun yeniden kuruluşu üzerine durmadan önce tarihi Edessa Teoloji Ekoluna(Riha/Urfa) kısaca da olsa değinmek gerekiyor.
Daha önceleri Nisêbîn’de Mar Efrem tarafından yönetilen bir okul vardı. 363 yılında Nisêbîn Sassanilerin eline geçtikten sonra Mar Efrem şehri terk edip Riha’ya (Edessa)geçiyor. Mar Efrem Riha’ya geçtikten sonra meşhur Edessa Ekolunun ( 363 - 489) kuruluşuna önderlik ediyor. Edessa’da kurulan bu teoloji akademisi daha çok “Pers Okulu” olarak nam salmıştı.
O dönem Riha’da ve özellikle Pers Ekolu içinde ve çevresinde çok ciddi felsefi ve dinsel tartışmalar vardı.. Zerdeştiler, Maniciler, Bardesaniciler, Ortodoks Hristiyanlar ve daha sonraki süreçte Nestoriciller dediğimiz kesimler arasında çok ciddi canlı tartışmalar vardı. Neoplatoncu ve Aristotelesci ayrışmaları ve tartışmaları da eklemek gerekiyor.
Bu tartışmaların en yoğun olduğu dönemde Piskoposlar çok ciddi rol oynuyordu.
Diofizitlerle Monofizitler arasında tartışmaların ve kavgaların en yoğun olduğu dönemde Rabboula(412-435), Hibha/Hibas(435-457),Nonnus(457-471) ve Edessa Ekolu’nun kapatıldığı dönem de ise Cyrus (471-498) Urfa Piskoposuydu.( 10)
Rabbula döneminde farklı dinsel, felsefi ve ideolojik grup ve akımlara karşı amansız bir savaş açıldı. Bir dizi tarihi eser ve kitaplar yakıldı.Riha Piskoposu Rabbula monofizit bir din adamıydı. O dönem Edessa da bulunan Bardesani, Mani, Zerdeşti ve Hristiyanlık öncesi dinsel yapılanmalara karşı savaş açtı, tapınak ve kiliselerini yıkmaya başladı. Rabbula Iskenderiye Patriği Cyrile‘nin yandaşı idi.. Nestorius’un düşünce yapılanması üzerine büyük etki de bulunan ve aynı zaman da hocası olan Theodore de Mopsuest’un ve Diodoros von Tarsos’un eserlerini de yakmaya başladı. Edessa Teoloji Okulun da bir dizi alanda çeviriler yapılıyordu. Tarsuslu Diodorus ve Mopsuestialı Theodore'un eserlerinin Süryaniceye ilk çevirilerini ona borçluyuz. Yunan Felsefecilerin eserleri bu okulda Süryanice’ye çevriliyor ve okutuluyordu. Hibas’ın Diofizitlerle ilişkisinden dolayı Rabbula tarafından kovuluyor. Rabbula 435 yılında vefat ettikten sonra Hibas yeniden Riha’ya dönüyor ve Riha Piskoposu oluyor.
Hibas piskopos olduktan sonra, Nestoriliğin Mezopotamya'da yolunu açtı ve yeni piskoposun 433'te İran'daki Rawardeşir piskoposu Mari'ye hitaben yazdığı mektup, Nestorius’un aforoz edilmesine yönelik eleştirileri ve Mopsuestialı Theodore ilişkin övgüleri görevinden alınmasına neden oldu. Daha sonra yeniden görevine geri dönüyor ve 457 yılında vefat ediyor.
Tarihçi Renan Hibas’ın “Edessa’ya Aristo ve Nestorius’un düşüncelerini getiren” şahsiyet olduğunu söylüyor.(10)
Hibas’ın ölümünden sonra (457) Riha da Diofizitlere yani Nestorius taraftarlarına karşı tam bir cadı avı başlıyor.
Kendisi monofizitlerin en aktif yöneticilerinden biri olan Beith Arşamlı Simon, Nestorius taraftarlarına karşı yazdığı bir mektupta Edessa Okulundan kovulan akademisyen ve öğrenciler hakkında bize kısmi de olsa bazı bilgiler veriyor.
Beith Arşamlı Simon’un verdiği bazı isimleri aktarmak istiyorum:
Acacius beith Aramaya,
Barsauma Kürd Mara’nın hizmetçisi,
Beith Ardeşirli Mane,
Ninovalı Abşota
Germiyanlı Jean,
Mişe,
Kaki’nin oğlu Paul,
Medli Abraham,
Narsai,
Kafar Mari manastırından Ezalias vs.
Beith Arşamlı Simon Nestorius ve Hibas’a karşı olan bazı şahsiyetlerin isimlerini de veriyor. Bunlardan biri Kürd lakabını taşıyan “Kürd Barhadbeşabba” ve diğeri ise Xenaias( daha sonra Philoxene de Mabbourg(Menbiç) olarak meşhur oldu) ve kardeşi Addai.(11)
Tarihi EDESSA AKADEMİSİNDE(School of Edessa) Kürdler ciddi bir rol oynadılar. Edessa (Urfa) Akademisinden uzaklaştırılan şahsiyetlerden bazıları KÜRD, MED, GERMİYANLİ lakabını taşıyor yada KARDOXİLERİN ülkesinden bir manastırdan olduğu söyleniyor.
Riha’dan yada Edessa Teoloji Okulundan kovulanlar o dönem Sasanilerin denetimi altında bulunan Nisêbîn e akın ettiler. Hibas’ın vefatından sonra 20 yıl boyunca Edessa Okulunda rektörlük yapan NARSAİ fiziki saldırıya uğradı ve bir gece gizli bir şekilde Riha’yı terk ederek Nisêbîn’e kaçtı. Hemen hemen tüm kaynaklar Hibas’ın ölümünden sonra Doktor Narsai’yin Edessa’daki evini yakmaya çalıştıkları ve Narsai’yin Nisêbîn e kaçtığı konusunda birleşiyorlar.(12) Dr. Narsai, Edessa Akademisinin rektörü olarak hem Nestorius taraftarı ve hemde akademide diofizit olarak bilinen Theodore de Mopsueste ve Diodore de Tarse’nin eserlerini konu olarak seçen dersler veriyordu.
Bazı kaynaklar göre Narsai Nisêbîn e sığındığı zaman orada SİMON GERMİYANİ’nin yönettiği bir okula yerleşiyor. Barsauma davasına inanıyor ve destekliyor, diyor.(13). Diğer bazı kaynaklar ise Narsai Nisêbîn e geldikten sonra, Nisêbîn Piskoposu Barsauma kendisini karşılıyor ve şehirde kalmaya ikna ediyor. Barhadbşabba Arbaya şöyle yazıyor: “ Narsai okulu terk edip Nisêbîne geliyor ve bir Pers manastırına yerleşiyor. Narsai’nin projesi Pers ülkesine geçmekti..Bunun haberini alan Barsauma hemen ona arşidiakrını göndererek büyük bir tören ile şehire getirdi. Barsauma ve Narsai birkaç gün birlikte kalıyorlar. Marsauma Nisêbîn de kalmasını ve bir akademiyi kurması konusunda ricada bulunuyor. Ayrıca okulun kurulması için her türlü maddi ve manevi yardımda bulunacağını söylüyor. Narsai hala ikna olmuyor. Barsauma Narsai’ye: Kardeşim Riha’dan ayrılmanız, okulun dağılması tesadüfi değil tanrının bir lütfu olduğunu …………. Tüm Sasani ülkesinde Nisêbîn gibi önemli bir şehir bulamazsınız. Nisêbîn, iki imparatorluk arasında bir sınır şehri olduğundan ve ayrıca sizin direktörü olduğu bir okulu duyunca her taraftan öğrenciler akın eder” diyor ve ikna ediyor.(14)
Devam edecek
Aso Zagrosi
29.01.2023
Tarafsız araştırmacılar, Monofizitlerin Barsauma’ya karşı yaptıkları bu suçlamaların abartıldığı ve gerçeklerle örtüşmediğini söylüyorlar.(23) monofizitlerin yada başka bir söylemle Bizans Kilisesinin Barsauma’ya karşı giriştikleri tüm negatif propagandaların esas nedeni Doğu Kilisesinin başka bir söylemle Sasani Kilisesinin Nestorileştirmesinde BARSAUMA birinci derecede rol oynayan tarihi bir kişiliktir. Bugün dahi Doğu Kilisesi üzerine araştırma yapan yazarlar bu konuda hemfikirler. (24)
Barsauma ile aynı tarihsel süreç içinde yaşamış (Ölüm tarih: 540)Monofizit Beth Arşamlı Piskopos Simon Barsauma ve Nestoricilere karşı yazdığı bir mektupta Barsauma için “barsaumas marae carduensis servus” diyor.(25) Bu mektup farklı dillere çevrilmiş durumdadır. İngilizce’ye “ the servant of Mara of Qardu” olarak aktarılmıştır.(26) Yani Türkçeye çevirmek gerekiyorsa “Kurdîyanlı Mara’nın hizmetçisi yada kölesi” olarak aktarabiliriz. Aramilerin Beith Qardu( Kürdlerin memleketi) olarak adlandırdıkları bizim bugün Kürdistan olarak kullandığımız terminojiye denk geliyor. Simon’un kendisi de Sasanilerin başkenti olan Ctesiphon(Salman Pak, Al Madaia)un yakınlarındadaki Arşamlıdır. Simon’un kendisi de Semit değil İranidir.
J. Labourt, 1904 yılında Sasani Hanedanlığı döneminde Hristiyanlar üzerine yaptığı kapsamlı çalışmasında “Barsauma’nın doğum tarihi bilinmemektedir” diyor ve düştüğü dipnota “büyük ihtimalle Beith Qardu’da doğmuştur” diye ekliyor.(27)
R. Duval 1907 yılında Paris te Fransızca yayınladığı Eski Hristiyan Literatürü adlı çalışmasının ikinci cildinde Barsauma’nın “Beith Qardulu(Cizire’nin kenarı)” olduğunu Simon’a dayandırıyor.(28)
A.Baumstark, 1922 yılında Almanya’da yayınladığı “Geschichte der syrischen Literatur” adlı eserinde. Barsauma’nın “Beith Qardulu”olduğunu yazıyor.(29)
Peter Bruns, Bertram Schmitz ve S. Gero Barsuma üzerine yaptıkları çalışmalarda Simon Beth Arşam’ın Barsauma’ya dair söylediklerini aktarıyorlar. Fakat, Barsauma isminden ve Süryanice bilmesinden dolayı “Anadilinin Süryanice olabileceğini” söylüyorlar.
(30)Barsauma, Pehlevice ve Rumca da biliyor. Mutlaka Kürdçe biliyordu. Herhalde Kurdîyanlı MARA ile de konuşuyordu. Eğer bu teori doğru ise yine Simon o mektubunda Monofizitlerin saflarında yer alan ve Nestorius’a karşı olan Kürd Mar Barhadbşabba’yı nasıl açıklayacağız. Ne Mar, ne Bar Kürdçe ne de Hadbşabba Kürdçe… Hristiyan dünyasında önemli rol oynayan ve herkesçe Kürdlükleri kabul edilen yüzlerce Kürdçe isim taşımayan Kürd şahsiyeti var.(sırası geldiğinde bu şahsiyetlerin bazılarını anlatacağım)
Barsauma, Nisêbîn Piskoposu, akademinin kurucusu ve Sasani Şahı Piroz ile olan yakın ilişkilere dayanarak Sasani eğemenliği altında bulunan Hristiyanların Nestorileşmesinde motor görevini gördü. Riha Akademisinden kovulan Diyofizit öğretim görevlileri ve öğrencileri hem . Nisêbîn Akademisinin yeniden canlanmasına ve hem de Sasani eğemenliği altında bulunan topraklarda Hristiyan kurum ve kuruluşlarının en üst görevlerine geldiler. Beth Arşamlı Simon’un mektubunda sözünü ettiği Nestorius yanlılarının hepsi Doğu Kilisesinin en üst görevlerine geldiler. Hatta bazıları Doğu Kilisesinin en üst görevi olan Katılikos oldular. Bu kadro ve Nisêbîn ekolunda mezun olan yeni kadrolar Barsauma ile birlikte hareket ederek bölge de Nestorius inancını hakim kıldılar.( Nestorius inancı diyorum, fakat şu gerçekliğin altını çizmek gerekiyor. Bu inanç Nestorius öncesi büyük bir entelektüel kültürel ve felsefi birikimi vardı. Nestorius var olan düşünce akımının bir parçası haline geldi.)
Barsauma önderliğinde 484 yılında Beth Lapat(Gundişapur)da toplanan Ruhani Meclis/Konsil Doğu Kilisesi ile Bizans Kilisesi arasına kalın çizgiler çizdi. Bu toplantı Nestorius’unda ilham kaynağı olan Mopsuestia'lı Theodore'un teolojisini Doğu Kilisesi'nin resmi doktrini olarak kabul etti. Din adamlarına evlilik yolunu açtı. Barsauma ile Katolikos Babowa arasında tam bir iktidar savaşı vardı. Babowa’nın kendisi Zerdeşti dinine bağlı Magilerdendi ve Hristiyan dinine geçmişti. Bundan dolayı bir çok defa haksızlığa uğramış ve defalarca tutuklanmıştı.(31) Barsauma Gundişapur Konsilinde Katolikos olmayı başarmıyor. Bazı kaynaklar Babowa’nın Barsauma’yı aldırdığı kararlardan dolayı aforoz ettiğini yazıyor.(32) Bu arada Babowa Bizans Kralı Zenos’a bir mektup yazıyor. Bu mektupta Doğu Kilisesi içinde yaşananlara karşı rahatsızlığını ifade ediyor, Sasani şahını suçlayan tespitlerde bulunuyor ve Bizans Kralından yardım talep ediyor.(32) Bu mektup Nisêbîn de yakalanıyor ve Şah Piroz’a gönderiliyor. Piroz, Babowa’yı Bizanslarla olan ilişkilerinden dolayı öldürüyor. Monofizitler bu mektubun Şah Piroz’a gönderilmesine Barsauma’yı sorumlu tutuyorlar ve onu “Babowa’nın katili” olarak damgalıyorlar.(33) Tüm kaynaklar Babowa’nın Magilerden biri olduğunu yazıyorlar. Büyük ihtimale Med Magilerden biridir. Monofizitler, Barsauma’nın Şah’dan aldığı askeri bir güçle, Germiyan da, Hewler’de ve daha bir çok bölgede Monofizit düşüncelere sahip din adamlarını öldürdüğünü yazıyor.(34) Yine aynı süreçte Şah Piroz savaşa giderken MED ülkesinde 300 din adamını öldürdüğünü ileri sürüyorlar.(36)
Devam edecek
"Eski bir çok arami kaynakta bu bölgenin ismi “BETH KARTWAYE” diye geçiyor. Yani Kürd Ülkesi yada Pays des Kurdes olarak geçiyor.
Hewler’in Kuzey bölgesi… Biz tarihi kaynaklarda bu bölge asılı çok HRİSTİYAN KÜRD din adamlarını tanıyoruz. Bunlardan biri meşhur KÜRD PİSKOPOS KLİLİŞO yada KLİLİŞO BETH KARDAWAYE olarak tanınıyor. Daha sonraki süreçlerde Müslüman tarihçiler ve gezgincileri bu bölgede yaşayan “Hristiyan Yaqubi Kürdlerinden” söz ettiklerini biliyoruz."
o bölümünün Fransızcasını aktarıyorum.
“De Jacques, évêque de Medzpin (Nisibe).
Vers ce temps-là, le grand évêque de Medzpin, cet admirable vieillard, infatigable dans les œuvres de la vérité [chrétienne], cet élu de Dieu, Jacques (Agop) de nom, Perse d’origine,[52] partit de sa ville, se dirigeant vers les montagnes d’Arménie, c’est-à-dire vers le mont de Sararat,[53] dans le territoire de la principauté d’Ararat, au canton de Gortouk. C’était un homme rempli des grâces du Christ, qui possédait la puissance de faire des miracles et des prodiges. Arrivé [sur la place], il s’adressa à Dieu avec le plus vif désir d’obtenir la possibilité de voir l’arche de délivrance construite par Noé, qui s’était arrêtée sur cette montagne pendant le déluge.[54] Jacques obtenait de Dieu tout ce qu’il lui demandait. Tandis qu’il montait les côtés pierreux de l’inaccessible et aride montagne de Sararat, lui et ceux qui l’accompagnaient se sentirent altérés par suite de la fatigue. Alors le grand Jacques fléchit les genoux et resta en prières devant le Seigneur, et, à la place où il posa sa tête, jaillit une source dont lui et ceux qui l’accompagnaient étanchèrent leur soif: [c’est pour cela que] jusqu’à ce jour on la nomme « source de Jacques ». Cependant il ne discontinua pas de s’appliquer avec zèle à voir l’objet de son désir, et il ne cessa de prier le Seigneur Dieu.”
Ararat’ın Kürdlerin kantonunda olduğunu söylüyor. Sararat dağı ise yapılan bir çarpıtmadır. Söz konusu olan kitabın elyazmalarında bu dağ geçiyor. Ya bilinçli bir çarpıtmadır yada hata yapılmıştır. Hiçbir eski kaynakta böyle bir dağdan söz edilmiyor.
Bir çok tarihi kaynak Ararat Dağının Kürd ülkesinde olduğunu yazıyor. Bu kaynakları vermeden önce Ermeni tarihçi Moïse de Khorène’den uzun bir alıntı yapacağım.. Yazar kendi döneminde Ağrı Dağı çevresinde yaşayan Medlerin tarihçesini Med İmparatorluğunun yıkılışına kadar götürüyor.
Önce yazardan Ararat Kürdleri üzerine mitoloji ve gerçekleri birlikte okuyalım:
Moïse de Khorène, „ Ermenistan Tarihi“ adlı eserini dört yüz yılının son yıllarında kaleme alıyor. Bazı tarihçiler 481 yada 482 yılını veriyor.
Sonuçta bu eser ona „Ermeni Tarihçilerin Babası“ unvanını getiriyor.
Moïse de Khorène kıtabının tam 10 sayfasını (142-152) Ejdehak dediği son Med Kralına ayırmış.
Moïse de Khorène Ermeni Kralı Tigran’ı Ejdehak olarak adlandırdığı son Med Kralı Astyage’nın çağdaşı olarak görüyor ve onlar arasında yürütülen savaşa değiniyor.
Moïse de Khorène Tigranı Kureyş’in dostu, arkadaşı Ejdehak’a karşı savaşlarda onun müttefiki olarak lanse ediyor.
Moïse de Khorène özet olarak şöyle diyor:
Tigran uzun bir süreden beri bir antlaşma ile Med Kralı Ejdehak’a bağlıydı. Ejdehak Tigran’dan çekindiğinden dolayı ona yakınlaşarak önü öldürmek istiyordu. Bunun için Tigran’dan bacısı Tigranouhi istedi ve onunla evlendi.
Bu evlilikten önce Tigran ile Cyrus(Kureyş) arasındaki dostluk ve ittifak Ejdehakı çok rahatsız ediyor ve geceleri rüyasına giriyordu.
Ejdehak bir gece bir rüya görüyor ve yatağından fırlayarak tüm danışmanlarını ve magileri topluyor ve rüyasının anlamını soruyor.
Rüyanın özeti şöyle: Ejdehak uykusunda Haik’in(Ermeniler kendilerini bu miteolojik kahramanın torunları olarak görüyor ve Ermenistan’a da bundan dolayı Hayestan diyorlar) ülkesinde güzel bir kadını görüyor. kadın doğum yapıyor, 3 oğlu oluyor. Çocuklar hemen büyüyor. Biri bir aslana biniyor Batı’ya, bir diğeri bir leopara biniyor Kuzey’e ve üçüncüsü ise bir Dragona binip Med ülkesine doğru saldırıya geçiyor.
Ejdehak rüyasında Dragon’un sırtında gelen Tigran ile kanlı kavgasını uzun uzun anlatıktan sonra planı açıklıyor. Tigran’ın bacısı ile evleneceğini, böylece ona yakınlaşacağı, arkadan hancerleme ve zehirleme yoluyla ondan kurtulacağını söylüyor.
Danışmanları ve Magilerde bu planı destekliyorlar.
Ejdehak Tigran’a çok dostane uzun bir mektup yazıyor ve ondan bacısını eş olarak istiyor.(yakında Ejdehak ile ilgili bu yazıyı çevireceğimden dolayı mektubuda özetliyorum)
Tigran bacısı Tigranouhi’yi Ejdehak‘a eş olarak veriyor. Tigranouhi Med ülkesinin prensesi oluyor. Ejdehak Tigranouhi’nin bir dediğini iki yapmıyor ve onun istediği biçimde işleri yürütüyor. Bu arada karanlık planlarını da hayata geçirmeye çalışıyor. Bir gün Ejdehak Tigranouhi’ye “ Biliyormusun kardeşin Tigran eşi Zarouhi tarafından sana karşı kışkırtılıyor. Zarouhi senin Arilerin Prensesi olmanı hazmedemiyor!!! Ben ölürsem ne olacak? Zarouhi Arilere hükmedecek ve tanrıca olacak. Sen artık iki tercih ile karşı karşıyasın, ya kardeşine olan sevgin yada ülken?
Tigranouhi Ejdehak’ın kardeşine karşı yaptığı öneriyi kabul ediyor ve bu arada güvendiği adamlarını kardeşine göndererek Ejdahak’ın hain planlarını deşifre ediyor.
Bu arada Ejdehak’da Tigran’a özel bir iş için mutlaka doğrudan görüşmeleri gerektiği yönünde haber gönderiyor.
Tigran bacısının gönderdiği mesaj sayesinde Ejdahak’ın kendisini yok etmek için tuzak kurduğunu biliyordu.
Bundan dolayı büyük bir ordu toplayarak Med Kralının üzerine yürüdü.
Uzun kanlı çatışmalardan sonra Tigran Ejdehak’ı öldürüyor.
Moïse de Khorène sözünü ettiğimiz eserinde Tigran’ın Med ordularını yenilgiye uğratığını ve Ejdehak’ı öldürdüğünü genişçe anlatıktan sonra Tigran’ın bacısı olan Ejdehak’ın eşi Tigranouhi ile Ejdehak’ın büyük eşi Anouïch üzerine duruyor.
Moïse de Khorène’nin anlatımlarına göre Tigran bacısını büyük askeri güçlerin eşliğinde kurduğu Tigranakert şehrine gönderiyor. Tigran tüm bölge halkına prensesin hizmetine girmeleri için talimat veriyor. Ayrıca yazar bölgedeki soyluların bu kraliyet ailesinin soyunda gelen asilzadeler olduğunu da yazıyor.
Moïse de Khorène’nin aktardığı bilgilere göre Tigran Ejdehak’ın ilk eşi Anouïch’i, Ejdehak’ın kızları olan prensesleri ve prensleri, gençleri ve bir sürü savaş tutsaklarının dahil olduğu 10.000’den fazla Med kitlesini Ağrı Dağının Doğu yakasına getirip yerleştiriyor. Medlerin yerleştirildiği alanları tarif ederken yazar şöyle diyor: Ağrı Dağının doğu yakasından Golt yani Tambat, Oskiola, Dajgouinik ve nehir boyundaki diğer yerleşim birimlerinden-yani Verandjounik- Nahçiwan kalesine ve Khram, Djoula ve Khorchakounik adlı 3 yerleşim birimine, nehirin diğer tarafında ise Ajdanakandan Nahçiwan kalesine kadar olan bölgeyi kapsıyordu. Tigran Med prensesi Anouïch’i ve kızlarını Ağrının eteklerinde sakin bir yere yerleştiriyor ve ona yine Ağrı eteklerine yerleştirilen Medlerden hizmetçiler veriyor.
Anouïch, kelime olarak “ölümsüz, ışık ve parfümlü” anlamına gelmesine rağmen, Moïse de Khorène Anouïch’i “Dragonların Anası” anlamında kullanıyor. Yazar bölgeye yerleştirilen Medlere ve Ejdehak’ın ailesinden gelenleri “Dragon ırkı” olarak adlandırmaktadır.
Moïse de Khorène eserinde Ağrı dağının çevresine yerleştirilen Medlerin daha sonra Ermenilerle savaştıklarını ve bu konuya ilişkin halk içinde anlatılan hikayeleri ve söylenen şarkıları aktarıyor.
Tabi ki yine o, bu Medleri Ejdehak ve Dragonlar diye değerlendirmektedir.
Burada anlatılan ilginç bir başka hikaye var. O da Ermeni Kralı Artaches’in eşi Kraliçe Satinik’in Dragonların Prensi Argavan ile girdiği evlilik dışı ilişki ve ardında gelen savaşlardır.
Daha önce Argavan adlı bir Kürd kralını duyanlar olduğunu sanmıyorum
Yunan Tarihçisi Plutarch’ın eserlerini ve özellikle Parelel Yaşamları incelemiştim. Plutarch, Roma Generallerinden Lucullus ile Gordyeni Kralı Zarbienus arasındaki ilişkilerden ve ittifaktan söz ediyor.. Romalılar alana girmeden önce Tigran Gordyeni Kralını ve ailesini tasfiye ediyor. Roma Generali Kürdistan Kralı için büyük bir cenaze töreni yapıyor. Plutarch geniş bir şekilde Zarbienus’un sarayından ve hazinesinin zenginliğden söz ediyor. Bunların hepsi M.Ö 1.yüzyılda geçiyor.(Plutarch’ın Parelel Yaşamlarının Lucullus bölümüne bakınız.
Öyle görünüyorki, Prensi Argavan, Kürd Kralı Zarbienus’un ölümünden sonra hüküm sürüyor.
Moïse de Khorène kitabının bir başka yerinde Ermeni kralları üzerine dururken yine Medler ve Ejdehak’ın kötülüklerini ortaya koymak için bir olayı anlatıyor.
Bilindiği gibi Ermeni Krallarından Artaches’in ölümünden sonra oğlu Artawazd yerine geçiyor.
Artawazd tüm kardeşlerini sürgün ediyor, katliamlar yapıyor ve sonuçta bir terör rejimini kuruyor.
Moïse de Khorène Artawazd hakkında bazı hikayeler anlatıktan sonra Medlerle ilişkili olan bir mitolojik olayıda aktarıyor. Onun söylemiyle Artawazd doğduğu zaman bazı katastrofal olaylar meydana geliyor. Deniliyor ki Ejdehak’ın soyundan gelen kadınlar Artawazd’a büyü yaptılar. Çünkü, Artaches onlara kötülük etmişti.
Yazar halk içindeki bir söylenceyi şöyle aktarıyor:
“Dragonun kızları genç Artavazd’ı kaçırdılar,
Onun yerine bir canavarı koydular” diye......
Foundation For Kurdish
Library & Museum