KURDISTAN PRESS
1986
Türk MİT´inin Olof Palme Cinayetini Manipüle Ettiğine Dair İsveç Belgeleri -1
Röportaj ve derleme: Goran Candan
Eski İsveç Devlet Başkanı ve sosyal demokrat hükümet başkanı, dünyaca tanınmış hümanist siyasetçi Olof Palme'nin, bir gece hanımıyla birlikte sinemadan çıkıp korumasız bir şekilde evine giderken vurulmasının nedenleri ile ilgili sorular, cinayetin üzerinden tam 30 yıl geçmiş olmasına rağmen, hala İsveç halkının kafasında büyük bir soru işareti olmaya devam ediyor.
Bu cinayetin hala çözülmemiş olması, aynı şekilde de, bizim kürd ve kürdistanlı insanlarımızın kafalarında büyük bir soru işareti oluşturmaya devam ediyor.
En önemli soru: Olof Palmeyi kim vurdu sorusudur hiç kuşkusuz ve bu sorunun cevabı, zeki, isveçli özel araştırmacılar ve deneyimli cinayet masası polis hafiyeleri tarafından verildi. Bunlar hem sivri zekalı özel araştırmacı şahıslar idi ve hemde isveç polisinin cinayet masası ekiplerinde yıllarca çalışmış uzun yılların deneyimine sahip, oldukça tecrübeli, tarafsız ve akıllı isveçli cinayet araştırması masası polisleri idi: bu her iki kesimin de cinayet konusunda geldikleri sonuç şuydu: Palme'yi İsveç polisi vurmuştu.
En az birinci soru kadar önemli olan bir soru da şudur? Neden, nasıl ve niçin bu cinayet PKK'nın üzerine yıkıldı?
Bu aşağıdaki yazı, 19.02.2013 tarihinde Serbesti sitesi'nde yayınlanmıştı. Yazının sonuna da 'devam edecek' ibaresini düşmüştüm.
Önce bu yazıyı okuyup, cinayetin uygulanması aşaması ve cinayetten kısa bir süre sonra da, cinayetin sözüm ona çözülüşü hakkında, cinayetin işlendiği tarihte İsveç emniyet genel müdürü olan başkomiser Hans Holmér'in, cinayetin asıl nedenini nasıl karartığını ve katilin yakalanması için cinayet izlerini nasıl kaybettirdiği hakkındaki bilgileri genel hatlarıyla okuyalım:
______________
Olof Palme'nin vurulduğu günden bu yana neredeyse 30 yıl kadar bir zaman geçmiş olmasına rağmen, zaman zaman saman alevi gibi gürleşerek yanan ve bazen de zayıflayarak sönen bu geçen asrın en muammalı ve en karmaşık cinayeti ile ilgili haberler, kısa süreli alevlenmeler gibi olsa da, kendini sürekli İsveç basınında tartıştırmaya devam ettiren; 'Olof Palme'yi kim/kimler vurdu?' sorusudur. Bu soru, geçtiğimiz günlerde tekrar yoğun bir şekilde İsveç basınında gündeme geldi; 'Palme cinayetinin ardında kim vardı?' sorusu, bu defa kendini daha uzun bir süre ve daha yoğun bir şekilde, İsveç basının gündeminde tutacağa benziyor. Çünkü bu defa, cinayet soruşturmasının ilk evresi döneminde 'bilinçlice' yapılan/yaptırılan 'hatalar' (!?) İsveç'in sağduyulu araştırmacı ve tanınmış aydın ve yazar şahsiyetleri tarafından kamuoyu nezdinde, eskiye nazaran çok daha açık bir şekilde sorgulanmaktadır. Hatırlatmada yarar vardır ki, cinayetin bu önemli boyutu, şimdiye kadarki geçmiş dönemlerde, İsveç kamuoyunda bu kadar detaylı ve bu kadar açık ve bu kadar çarpıcı ve cesur bir şekilde hiçbir zaman tartışılmamıştı. Cinayet verilerini bilinçlice, saklayan ve hatta kaybettiren cinayet döneminde İsveç emniyet genel müdürü olan başkomiser Hans Holmér'in
hatalarına eskiden yapıldığından daha çok işaret edilmekte ve Hans Holmér ve onun cinayet araştırma masası polis ekibini yerden yere çalımaktadırlar. Yani çok geç olmasına rağmen, nihayet akıl başa geldi. Kürdler üzerinde söylenen 'kürdün aklı sonradan başına gelir' sözü, aslında Olof Palme cinayeti konusunda isveçlilere de söylenebilir: isveçlilerin aklı şimdi çok sonradan başlarına gelmiş!
İsveç'in Leif G. W Pettersson adında kriminoloji psikologu ve profesörü, tanınmış gazeteci, yazar Jan Guillou, daha başından beri polisin bilinçli manipülasyonlarını yazan, Sven Aner adlı yazar ve bazı yüksek rütbeli polis şahsiyetleri, bu tartışmanın merkezindeler ve konuyu tartışırken, biribirinin tezlerine karşı saldırılarda bulunarak, cinayet konusunu son derecede hararetli bir şekilde tartışmaktadırlar.
Konunun bu defaki ana ekseni: Olof Palme cinayeti sonrası en ilk devre görevli polisiye takibat ve araştırma çalışmalarında, 'Ana İz' (Huvudspåret) denilen, sözümona 'Olof Palme'yi PKK vurdu' yönündeki 'PKK İzi'nin, bazı karanlık eller vasıtasıyla, bilinçli, sinkronize ve tam planlı bir operasyon mahiyetinde aktüel hale getirilerek yerleştirip, İsveç ve dünya kamuoyunun yanıltıldığı ve bu sahte 'PKK İzi'ni inatla ve sürekli ileri sürerek, cinayetin çözülmesine yardımcı olacak aslî ve önemli delil ve ipuçları tahrifata uğratmaya, gizlemeye, kaybettirmeye, veya ortadan kaldırmaya çalışılması' yönündedir. Burada yeri gelmişken belirtmek çok önemlidir ki PKK'nın cinayet öncesi ve cinayet sonrası İsveç'teki örgütsel tavır ve yaklaşımları, eylemleri son derece provokatif idi. Olof Palme'nin vurulduğu güne kadar, PKK İsveç'te en azından iki siyasi cinayet işlemişti. PKK merkez komistesi üyesi, PKK muhalifi, son derece bilinçli, yetkin bir kürd yurtseveri olan Dersim doğumlu Çetin Güngör (Semir), 1986 yılında bir kürd siyasi toplantısında vurularak öldürüldü ve yine PKK tarafından 'Genç Kemalistler Birliği Örgütü'ne mensup olduğu ileri sürülerek, gündüz cadde ortasında halk arasında acımasızca kurşunlanarak katledilen PKK'nın yüksek derecedeki kadrosu, batmanlı Enver Ata, Uppsala kentinde 1984 yılında vurulmuştu..
Bilinçli ve sinkronize bir şekilde 'Palme cinayetini kürdlerin boynuna yıkma faaliyetleri' konusunda işaret edilen başlıca aktörler sırasıyla şu isimlerdir:
1- Hans Holmer - Emniyet Genel Müdürü (Eşcinsel ve İsveç Basınına Yansımış Bilgilere Göre Türkiye/MİT Bağlantılı)
2- Sverker Åström İsveç Hükümeti Kabinesi Başkanı (Eşcinsel ve İsveç Basınına Yansımış Bilgilere Göre Türkiye/MİT Bağlantılı)
3- Anna Greta Leijon Adalet Bakanı, (Holmer-Carlsson ikilisi ile yakın irtibatlı çalışarak, PKK ve diğer kürd güçlerinin derneklerine, kürd evleri ve işyerlerine, kanun dışı gizli dinleme cihazları (böcek) yerleştirerek, savcı ve mahkeme kararı olmadan, özel takibat altına almak suçu işlemiş ve bu suçundan dolayı adalet bakanı derecesindeki görevinden istifa etmek zorunda kalmıştı)
4- Sten Heckscher Yüksek rütbeli istihbarat polisi (SAPO) yöneticisi ve PKK hakkında 'sahte belge düzenlemekle' tanınıyor - İsveç Basınına Yansımış Bilgilere Göre Türkiye/MİT Bağlantılı)
5- Ebbe Carlsson - Özel Hafiye (Eşcinsel ve İsveç Basınına Yansımış Bilgilere Göre Türkiye/MİT Bağlantılı)
Palme cinayet 1986 yılının Şubat ayında işlenmişken, İsveç'e dört sene kadar önce, 1982 yılında gelmiştim. Her yurtsever kürd gibi, bu cinayet beni de çok yakından ilgilendiriyordu ve cinayet hakkındaki gelişmeleri, günü-gününe ve çok yakından takip etmekteydim. Cinayetin ilk yıllarına ait, İsveç basınında ne konuşulmuşsa, ne yazılmışsa, hemen-hemen hepsini derleyip büyük bir arşiv oluşturdum. Bu bilgileri, haber, çeviri, röportaj ve araştırma yazıları şeklinde dönemin, hala bugünkü gibi o kadar gelişmemiş olan kürdistanî medyalarında yayınlayarak, bu olayın içyüzünü kürdistanî kamuoyuna azda olsa yansıtıp, halkımızla paylaşıyordum. Ancak çok kısa bir süre sonra, bu cinayet araştırmaları öyle karmaşık bir noktaya vardı ki, artık ben bu konuyu istemeyerekte olsa, geçici bir şekilde rafa kaldırmak zorunluluğu hissettim. Çünkü at ve it izinin biribirine karıştığı bir ortamda, çok yoğun ve karalı çabalarla, bu cinayetin üstü simsiyah bir perde ile örtülmeye çalışılıyordu. İsveç ve türk medyasının bunu neden yapmak istediklerini anlıyordum, ama PKK medyasının; Berxwedan ve Serxwebûn gibi PKK'nin en temel yayın organlarının bu konuyu özellikle hep küçültmeye, önemsememeye (!) yönelik bir hareket ve tavır içinde olduklarını gördüm. Oysa bu olay mücadelelmizi çok yakından ilgilendiren bir olay idi. Hayretler içerisinde şahit oldum ki, çoğu zaman da, bu konuya fazlasıyla ilgi göstermemekteydiler. Bu 'anlamsız' tutarsızlık (!) kafamda birçok soru işareti yaratıyordu. Ürktüm, tiksindim ve bir daha bu konuda şimdiye kadar ne bir yazı yazdım ve ne de bu konudaki herhangi bir ilginç haberi, kürtçeye veya türkçeye çevirip yayınlattım.
CİNAYET ÖNCEDEN PLANLANDI
Daha o zamanlarda İsveç basınında geçen çok ilginç bir haber vardı: 'İsveç yüksek devlet bürokrat ve yetkililerinin, cinayet öncesi türk MİT'i ile olan sıkı bağlantıları'. Bu söz konusu şahsiyetler, öyle sıradan kimseler değildi. Olof Palme cinayetinin en ilk soruşturma şefi ve İsveç emniyeti genel müdürü başkomiser Hans Holmér, İsveç hükümet kabinesi Başkanı Sverker Åström, İsveç adalet bakanı Anna Greta Leion gibi son derece yüksek derecedeki devlet yetkili adamları söz konusuydu.
Bunlar hakkında İsveç basınında şu iddialara yer verilmekteydi:
'Türk MİT'i ile görüşülmüş' (1 ve 5) bu yüksek düzey hükümet ve devlet bürokratlarının doğrudan yardımıyla, isveçli dev şirketler, 'Türkiyeden İsveç devleti yararına milyar dolarlık ihale sözleşmeleri alınmış' olduğu yönündeydi. ASEA, ATLAS COPCO, ERICSON gibi İsveç uluslar arası tröstlerin, cinayetin akabindeki yıllarda, Türkiye'de büyük şehirlerin Metro, elektrik sentralleri ve hatları, bütün Türkiye'yi kapsayan telefon ağı şebekeleri, yol yapımı vb büyük çaplı ağır sanayii donanım ve hamlelerini, artık İsveç firmalarının Türkiye'de inşa etmeye koyuldukları görülmekteydi.
Yine o dönemin isveçli bir parlamenteri, Jörn Svensson, cinayetin hemen sonrasında çok ilginç bir iddiada bulunmuştu. Diyordu ki 'Olof Palme cinayetinde MİT parmağı vardır!' Bu beyanatından hemen sonra, onu aradım ve onunla, kurulmasında aktif ve yoğun görevler üstlenmiş olduğum, daha yeni kurulmuş; Kürdistan Press gazetesi ve ajansımız (ANK) için bir röportaj istedim (aşağıdaki K.Press 3. ve 4. sayıya bakın). Hiç kırmadı ve 'menuniyetle' dedi. İsveç Parlamentosu'na giderek onunla aşağıda gördüğünüz röportajı, bundan 27 yıl önce, Olof Palme cinayetinden bir kaç ay sonra yaptım.
Bu röportaj kürd basınında Olof Palme cinayeti ile ilgili yapılmış, dönemi itibariyle, en ilk ve en çok ilgi uyandıran kapsamlı bir röportaj olup, cinayetin hala çözülmemiş olmasından dolayı da, ele aldığı konu; 'Olof Palme'yi kimler vurdu' gibi önemli bir sorunun şimdiye kadar resmen bir cevap bulmamış olmasından dolayı da, hala tüm ağırlığıyla İsveç ve kürd kamuoyu gündeminde ilgi ve ağırlığını korumaktadır.
(devam edecek)
19.02.2013
Türk MİT´inin Olof Palme Cinayetini Manipüle Ettiğine Dair İsveç Belgeleri -2
Olof Palme cinayeti meselesi gibi arap saçına dönüşmüş olan bazı vukuatlar, bazen görüldüğünden çok daha rahat ve çok daha açık meseleler olabiliyor. Bunlar aslında o kadar açık meselelerdir ki, tek bir cümleyle açıklanabilecek kadar basit sorulardır. Yeter ki doğruları gösterecek verileri tanımak ve bu verilerin arasındaki temel ve ara bağlantı ve ilintileri görebilelim.
Palme cinayeti olayının perde arkasını biraz aralarsak; İsveç'te Olof Palme adında dünyaca tanınmış sosyal demokrat dünya görüşlü, son derece başarılı ve oldukça yetkin bir solcu politikacının, aslında türklerin de yardımıyla, öldürülme nedenlerinin kamuoyu tarafından bilinmesinin ve katilinin kim olduğunun öğrenilmesinin önüne geçilmiştir.
Dünyaca tanınmış bu isveçli politikacının üzerinde, İsveç aşırı sağ cenahından gelen büyük bir tehdit vardı. İsveç'in bütün orta, merkez ve aşırı sağ fraksiyonlarının neredeyse kanını içecek derecede Palme'den nefret ettikleri bilinmekteydi. Ama Palme, bileği asla bükülmez bir politikacı idi. Halk tarafından da çok seviliyordu. Halkçı ve solcu hümanist tavırlarından dolayı, halk tarafından bir taraftan sevilirken, solcu ve komünist olma ve hatta 'Moskova'nın adamı' olma suçlamasıyla, İsveç tutucu ve aşırı sağcı çevreler tarafından da çokça nefret edilen birisiydi. O kadar nefret ediliyordu ki ondan, 'İsveç'i ruslara satacak hain adam' olarak suçlanmaktaydı. Aynı şekilde, ezici çoğunluğu tutucu ve sağcı çevrelerden oluşan İsveç İstihbarat ve polis teşkilatı tarafından da kelimenin tam anlamıyla kendisinden oldukça nefret edilmekteydi. İsveç polisi bünyesinde Palme'den nefret etmekten ziyade onu fiziki olarak ortadan kaldırmak isteyen, İsveç burjuva elitiyle bu konuda hemfikir olan istihbarat polis şeflerinin varlğı sözkonusuydu.
Olof Palme korkusuz bir politikacıydı. Korumasız gezer, İsveç en büyük ve en muhafazakar baron ve asılzadelerini, en akıllı sağcı politikacılarını eleştirir ve onları söz düellolarıyla alt eder ve silindir gibi üzerlerinden geçerdi. Çok büyük bir ajitatör idi. Şahsen onun bu cesur insani özelliği, benim ona büyük bir sempatimin oluşmasına neden oldu. Halkla çok yakın ilişkileri olduğundan, bir gün şehir merkezindeki bir marketten her normal vatandaş gibi tek başına bir paket süt almıştı. Hiç çekinmeden başbakan Olof Palme'ye doğru gittim ve 'selam' deyip elini sıktım. Yıl 1982 idi ve seçimler yeni yapılmış, Palme başbakandı. İsveçliler büyük devlet adamlarının kendi aralarında dolaşmalarına o kadar alışkın idiler ki biz yabancılardan başka kimse bu durumu o kadar önemsememkteydiler ve işlerine normal bir şekilde devam etmekteydiler.
Olof Palme'nin sikastle öldürülmesine yol açan asıl etkenlerin başında: İsveç'in 1980'de başlayan İran-Irak savaşı'nda, İsveç'in hem İran'a ve hemde Irak'a silah satmasıyla ilgili çok gizli bir devlet sırrı vakıası sözkonusu idi. Sonra aynı şekilde Hindistan'a rüşvetle astronomik miktarda silah satan isveç şirketlerinden söz edilmeye başlandı basında. Hatta Olof Palme''nin vurulmasından sonra da, Palme cinayetiyle doğrudan ilgili olan bir cinayet daha yaşandı. İsveç hükümeti'nin silah ve savaş malzemeleri denetleme komisyonu başkanı Robert Algernon'u da cinayetten tam dokuz ay sonra, 15 ocak 1987'de metro treni beklerken bu sebepten dolayı öldürdüler.
Bütün bunlar Olof Palme'nin ortadan kaldırılma sebebi, sebepleri idi. Palme İsveç devletinin iç işleyişine bağlı ve İran Irak savaşı süresince İsveç silah şirketlerinin, savaşan her iki tarafa da aynı anda silah satma meselesi ve Hindistan rüşvet meselesi üzerine Palme'nin gitmesi ihtimali karşısında, İsveç sanayicileri ve İstihbarat'ı bu ifşaatı göze almıyarak Palme'yi fiziki olarak tasfiye edip, bu konudaki sırları hem Palme ile ve hem de Palme'nin ölümünden kısa bir süre sonra öldürülen silah ve savaş malzemeleri denetleme komisyonu başkanı Robert Algernon şahsında gizleyerek, hala da detayları ortaya çıkarılmamış büyük bir bilinmezlik ve büyük bir sıra gömdüler.
Bütün bunlar olduktan sonra türk devletinin neden, nasıl ve niçin bu cinayete müdahale ettiğinin sebebi, elbetteki kürd ve Kürdistan özgürlük ve bağımsızlık mücadelesi ile doğrudan doğruya ilgiliydi. İşgalci devletin türk yöneticileri, kürd ve Kürdistan mücadelesi karşıtlığı ile ilgili en küçük bir fayda elde etmek için, yapmayacakları şey yoktur. Hatta kendi kızlarını bile etkili ve nüfuzlu yabancı devlet adamlarına bu amaca ulaşmak için peşkeş çekerler ve evlendiriler. Amerikalı senator ile evlendirdikleri türk kızlar buna çok iyi örnektir. Bu konudaki örnekler çokçadır. Kürdistanı türkleştirmek için, dünya genelinde en küçük bir diplomatik avantaj ve fayda sağlayabilecek en küçük bir fırsatı kaçırmamaktadırlar. Örneğin çeşitli dünya senato üyelerine, kendi kızlarını bile peşkeş çekecek kadar çok yoğun bir şekilde bu işlerin peşine düşerler. Sadece bu değil, homoseksüellik konusunda da aynı duyarlılığı göstermişlerdir ve hala da göstermektedirler. Yani insanların zaaflarından, çaresizliklerinden, ayıplarından, eksikliklerinden, handikap durumlarından, farkıllıklarından yararlanarak amaçlarına ulaşmak istiyorlar. Bu TC'nin en temel diplomatik faaliyetlerinden birisidir. Amaçları da Kürdistan vatanını kendi tapularına geçirmektir. Çünkü vatansızdırlar. Doğu Yunanistan (Anatolia) ve Kürdistan'ı kendilerinin yapmak için, ellerinden geldiğini arkalarına koymuyorlar.
Homoseksüel eğilimli insanlar, Olof Palme'nin öldürüldüğü bundan 30 sene kadar önce, öyle bugünkü gibi tedricen liberal ve toleranslı bir anlayışla karşılanmamaktaydılar toplumlarda. Hatta dünyada en ileri demokratik toplum olan İsveç'te bile, diğer ülkelere nazaran fazla olmamakla beraber, burada da insanlar bir anti-homo ve homo-önyargılı şekilde yaklaşmaktaydı eşcinsel insanlara.
Bir kısım insan, homoseksüel eğilimlerinden dolayı bu zorlukları yaşarken, bir kısım varlıklı ve nüzfüzlu homoseksüeller de, elbette ki iktisadi varlık ve siyasi nüfuzları sayesinde, diğer sıradan ve sade homoseksüel insanlar gibi, pek o kadar büyük zorluklarla karşılaşmamaktaydılar. Bu bakımdan İsveç'te oldukça varlıklı ve nüfuz sahibi olan iki homoseksüel isveçlinin, Olof Palme cinayetinde türklerin kürd halkını ve özgürlük mücadelelerini karalamalarına yardımcı ve önayak olacak iki ve hatta üç şahıstan söz edildi İsveç basınında. Bu konuda şimdi yazdıklarım ve yazacaklarımı, aslında İsveç basını, bu cinayet ile ilgili yaptığı binlerce belki de onbinlerce defalık haberlerinde de sık sık söz konusu olmuştur.
Türkiye'de sadece kerhaneler değil, lüks fuhuş amaçlı eşcinsel kerhaneler hep olmuştur ve hala da vardır.
Her yıl, hacıların Mekke'ye ziyareti gibi, aynı böylesi kutsal ve önemli bir ziyareti yerine getirmeyi farz bildikleri gibi, İtalyan, İngiliz, fransız ve daha başka milletlerden varlıklı ve nüfuzlu birtakım eşcinsel şahıslar da, yılda en azından bir kere, İstanbul'un Çemberlitaş Hamamı'nı ziyaret etmeyi ihmal etmedikleri bilinmektedir. Bu insanların sadece kendi dar gurupları içerisinde cereyan eden cinsellik seanslarında, ne ve nasıl yaptıkları, bazı Holywood filimlerine bile konu olmuştur. İsveç'ten de bu seferlere, varlıklı ve nüfüzlu eşcinsel bazı adamların buluştuğu dünyaca meşhur İstanbul Çemberlitaş Hamamı'na, en azından iki yüksek isveçli devlet bürokratı da düzenli aralıklarla gidiyordu. Bu yüksek devlet adamlarının Türkiye'ye yaptıkları eşcinsellik keyfi seyahati konusu, Olof Palme cinayetinin nedenlerini ve katilin yakalanması konusunu karartığı varsayımıyla, İsveç basınına da defalarca işlendi. Türkiye'ye bu amaçla gidip gelen bu şahıslardan ikisi, Olof Palme vurulduğunda İsveç'te emniyet genel müdürü olan başkomiser Hans Holmér ve İsveç Hükümet Kabine Başkanı Sverker Åström idi. Sonra bunlardan bir derece aşağı rütbeli bir isveç istihbarat elemanı, Ebbe Karlsson da vardı.
Büyük bir kürd intellektüel ve siyasi göçmen potansiyelinin İsveç'te yoğunlaştığı ve kürd ve Kürdistan özgürlük davası bağlamında İsveç devletinin de kürdlere küçümsenmeyecek yardımlarıyla, kürd mukavemet örgütlerinin İsveç'i temel bir bas olarak seçmiş olduğu bir durumda, türk devleti hiç boş durur muydu. Bu defa kız değil oğlan veriyordu! Bu ilişkiler eppey ileri bir düzeyde iken, Olof Palme yukarıda anlatılan nedenlerden dolayı vurulup öldürülmüştü. Bütün deliller İsveç İstihbarat polisini işaret etmekteydi. Polis Spåret yani polis izi çok hareretli bir şekilde konuşulmaktaydı. Tam da o zaman, türkler hemen devreye girdiler. İstanbul Çemberlitaş Hamam'ında kıvama getirdikleri Hans Holmér ve Sverker Åström'ü ikna ederek, onların işlerinin rahat yürümesi ve 'İsveç'in selameti' için, 'PKK'nın bu cinayeti planladığını ve işlediğini' ve onların kamuoyuna böyle söylemelerini ikna etmişlerdi. 'PKK zaten çok önceden İsveç'te siyasi cinayetler işlemiş bir örgüttür, Öcalan'ın İsveç'te oturma izni müracaatına ret verildiği için, Palme'yi cezalandırdı deyin'! Türkiye'nin Hans Holmér'e yaptırdığı büyük iş teklifi işte buydu. Palme vurulduğunda emniyet müdürü olduğu için, cinayet araştırmasından otomatikmen bir 'baş sorumluluk' görevi doğan Hans Holmér için bu teklif bulunmaz bir hint kumaşı mahiyetinde değerli idi.
Cinayetten bir kaç gün sonra, İsveç Emniyet Müdürü Hans Holmér, gazeteci Annika Hagström'ün TV programında 'cinayeti işleyenlerin kim olduğu hakkında %95 emin olduğu' dezinformasyonunu çıtlattı. İki gün sonra İsveç'in tutucu günlük gazetesi SvD 'Palme cinayetinde bir göçmen gurubu üzerinde yoğunlaşılıyor' diye bir başlık attı. Çok kısa bir süre sonra da bu gurubun 'PKK ve kürdler' olduğu haberleri artık çığ gibi yayılmaya başladı bütün dünyada. Türkler yine, kız ve oğlanlarını kullanarak kürd ve Kürdistan'a karşı çok önemli bir iş başardıklarını sanarak rahatlarken, Palme'nin gerçek katili olan ve İsveç gizli polisi tarafindan kiralanmış olan güney afrikalı uluslararası bir tetikçinin kullanıldığından da İsveç basınında bahsedilmişti. Yani gerçekler yine de su yüzüne çıktı, ama her seferinde İsveç Emniyet Müdürü Hans Holmér bu konudaki bütün delilleri yok edip, inatla 'PKK izi'ni öne sürüyordu. Cinayetten bir süre sonra da bu güney afrikalı tetikçinin öldürülümüş olduğu basında yazıldı. Elbette ki tetikçiyi ve gerçek katilleri saklamak için bir düzine daha 'yan iz' ortyaya çıkarıldı. Ama her seferinde tekrar ana iz dedikleri PKK izine dönülüyordu.
İşte Olof Palme cinayeti hakkındaki ol hikaye budur.
Şimdi gelelim PKK'nın da bu cinayetteki gerçek rolüne. PKK'nın lideri Öcalan'ın ipleri MİT'in elinde olduğundan, gizli bir türk dostu İsveç emniyet polis müdürünün PKK izi'ni izlemesi için kolaylıklar yaratan bazı PKK eylemlerine ihtiyaç duyuluyordu!! Bu cianeyetin ilk döneminden, PKK izi'nin sürülmesinin hala ihtiyaç duyulduğu ta on beş yirmi yıl öncesine kadar bu böyleydi.
İsveçli gazeteciler, bu dönem ardı ardına Lübnan'ın Bakaa vadisine, Öcalan'la bu konuda röportajlar yapmaya gidiyorlardı. Kamuoyu oluşturmada önemli röportajlardan birsinde, İsveç'in Mehmet Ali Birand'ı sayılan gazeteci Arne Ruth, Öcalan'a 'Palme'yi PKK'mı vurdu?' sorusunu yönelttiğinde, Öcalan'ın verdiği cevap oldukça derin anlamlı ve düşündürücüdür. Cevap tamamıyla PKK'nın zan altında kalmasını talimat eden MİT'in tam istediği bir cevap şeklindeydi: 'PKK değil ama böyle bir şey olmuşsa şaşmayın'!
İsveç polisine PKK'nın Olof Palme'yi vurmuş olduğuna dair kanının tam oluşması için, derin PKK tarafından yapılan bu desteklerden biri, türk MİT'i siparişi ve direktifiyle, Palme'nin katlini PKK'nın ve kürdlerin üzerine yıkmaya çalışan İsveç polisine
en stratejik PKK desteği verildiği ve Olof Palme'nin evine 100 metre kadar uzaklıkta, kasıtlı bir şekilde çıkarılan bir 'PKK-KUK çatışması' daha gerçekleştirilmişti! PKK içindeki bazı uyuşturucu işleri takımı ile, KUK içindeki benzeri bazı unsurlar, bir akşam biribiriyle silahlı çatışmaya girdirilmişti, hemde Palme'nin evinin hemen yanıbaşında! Bu akşam da öyle sıradan bir günün akşamı değildi. Hans Holmér'in İsveç TV'sinde 'cinayetin kimler tarafından işlendiğine dair '%95 eminim' dediği günün ardında, bu 'PKK-KUK çatışması' çıkartılmıştı.
Sanırım PKK'nın bu cinayette neden suçlandığıyla ilgili şimdiye kadar çokça konuşulan, ama hala böyle ana hatlarıyla ışıklandırılan hiçbir çalışma okumamışsınızdır bir yerde.
Elbetteki bütün bu açıklamalarım hem SARA arşivinde topladığım belgelerle ve hemde Google aracılığyla İsveç basınının şimdiye kadar digitalize edilmiş bölümlerinde çok rahatlıkla bulunup ortaya çıkarılıp, bütün detaylarıyla bu yazıma iliştirilebilinir. Şimdiye kadar yazdığım bu satırlar, bu işle yakından ilgilendiğim için aklımda kalan verilerdir. Sunduğum bu bilgiler, Palme Cinayeti'nin asıl nedeni ve Palme'nin asıl katilinin kim olduğuna dair yetkin araştırmacıların İsveç ve dünya basınından derledikleri verilerden seçilmiştir.
Palme'nin öldürülme nedeni: İsveç silah sanayicileri isveç istihbarat polisinin Palme korkusu
Palme'nin katili: İsveç sanayicilerinin ve İsveç istihbaratının ortak kiraladığı Güney afrikalı uluslar arası bir tetikçi. Cinayetten sonra da öldürülmüş olduğu yazıldı.
Palme cinayetini PKK'nın üzerine yıkma ustalığı ve mahareti de aynen İsveç basınında çıktığı şekilde anlattığım gibi; MİT'in PKK'yı kullanması ile mümkün oldu.
PKK'nın, türkler tarafından bu cinayetin kürdlerin üzerine yıkılması konusunda bilinçlice yönlendirildiğine dair benim için en önemli emare ve işaretlerinden birisi de şuydu: Uluslararası Hukukçular Birliği 'SIPRI' türk ve İsveç polisinin oynadığı bu oyunun hukuksuzluk boyutunu fark etti ve bu komploya karşı aktifçe tavır belirledi. Bu konuda 'İsveç'te Kürdistan İşçi Partisi PKK'nın Suçlanması ve Kriminalize Edilmesi' başlıklı ingilizce bir kitap yayınladı. İsveç'in en önde gelen entellektüelleri, sağ liberaller ve sol radikaller farkı olmadan, bütün isveçli ideologlar, en tanınmış politikacılar, en gözde avukatlar, en çok sevilen sinema yıldızları, hepsi bu oyunun hukuksuzluk boyutunu fark ederek, kendi devletlerine karşı aktifçe tavır aldılar. Bu 'eşi ve benzeri görülmemiş çok büyük bir hukuki haksızlıktır, skandaldır' dediler. Cinayetin gerçek faillerinin üstü örtülüyor, cinayetle alakası olmayan kürd insanlar yargılanıyordu.
Hatta tam bu dönemde bizimle ilişkiye girip Kürd Halkı'nın Dostları (Kurdernas Vänner) adlı resmi bir dernek kuruluşu da oluşturdular bu komploya karşı duran bazı isveçli entellektüeller.. Beni de bu derneğin kurucularından biri olarak kebul ettiler. Aynı adla bir dergi de çıkardılar: Kurdernas Vänner. Ben bu dergisnin yazı kurulunda idim. Aynı zamanda da Berxwedan gazetesinde bu konuda informatif yazılar yazıyordum.
Düşünebiliyor musunuz ki bir İsveç Halk hareketi oluştu çok kısa bir zaman dilimi içerisinde. Ama PKK 'bunlar ajandır, bunların dergilerini okumayın, dağıtmayın' deyip, hem bütün Kürd Halkı'nın Dostları 'Kurdernas Vänner'e karşı ve hem de onları destekleyen bütün kürdlere karşı çok açık ve çok kararlı bir tavır takındılar. Eğer PKK sempatizanı yurtsever bir kürd bu dernekle ilişki kursaydı, hemen uyarılıp uzaklaştırılıyordu. Kürdlerin ve isveçlilerin katıldıkları ortak kültürel ve siyasi etkinliklerde, veya kürd gecelerine destek amaçlı gelen isveçli entellektüeller korkutuluyordu. Tabi PKK karşıtı olan bazı kürd çevreler ve kişiler de Kürd halkının Dostları Derneği'nden, bu isveçli aydınları tehdit ediyorlardı. 'PKK'nın adamlarıdır' diyerek onları kıskanıyor ve PKK'ya yardım ettiklerini ileri sürüyorlardı. Ama en yaygın anti tavır PKK'nındı. Bu şekilde hem isveçliler için aydınlatıcı olan ve hemde en azılı sömürge şartlarda ve büyük acılar içersinde kıvranan kürd halkı için bu çok önemli dostluk köprüsü böylelikle tam heba edildi. Kürd halkı ne kaybetmedi ki PKK eliyle? TC mi PKK mı? Bu her iki oluşum kürd halkına kelimenin tam anlamıyla kan kusturmuşlardır.
Kürd Halkının Dostları 'Kurdernas Vänner'in kurucuları arasında bulunan çok değerli, son derece duyarlı isveçli entellektüelleri, hümanistleri, siyasetçileri, kültür çalışanları ve aynı zamanda yine kürd halkına bu çok önemli desteklerini verdikleri için, İsveç toplumunun duyarlı politikacılarını, hukukçularını, artistlerini burada tekrar selamlıyorum. Vefat etmiş olanların yerlerinin cennet olmasını diliyorum.
En son olarak 'kendi kaderini tayin etmek hakkı dahil bütün ulusal ve demokratik haklarına kavuşması için mazlum kürd halkına yardım edilmelidir' diyen hümanist, ilerici değerli devlet adamı Olof Palme'nin katillerini bir kez daha lanetleyip, onun değerli hatırası önünde saygıyla eğliyorum.
23.09.2016
Goran Candan
_____________
NOTLAR: Yukarıdaki iddaları doğrulayan yönde bir haber de en son
2018 şubat ayının sonunda İsveç basın ve yayınında tekrar ele alındı.
İsveç silah sanayisinin ve ticaretinin en önde gelen ailelerinden birisinin
Olof Palme'yi elimine ettiği yönünde takib edilen cinayetteki 'polis sparet'
yani polis izi, İsveç polisinde bir dizi aşırı sağ görüşlü
polise varıyor.
Bunlardan bir tanesi Thure Nässén adlı polistir.
Bu polisin
cinayet tahkikat ve araştırmasını nasıl manipüle ettiğine
dair
İsveç basınında çıkan araştırma yazı ve tv programlarından
(Uppdrag granskning) biri:
Buraya Tıkla!
Skandia'nın Adamı 'Skandia Mannen': Stig Engström
Skandia'nın Adamı 'Skandia Mannen' diye tarif edilen ve daha cinayetin ilk
dakikalarında olay yerinde kendini 'şahit' olarak lanse eden ikinci eski bir kiralık
CIA ajanından bahsetmeye başladı.
Stig Engström İsveçli Ağır Sanayici aileleriyle yakın ilşkisi olan biriydi.
İsveç basını. Yani yukarıdaki makalalerde daha 1986 yılında ileri sürdüğümüz
'Palme'nin ortadan kaldırılması olayı İsveç'in silah sanayii tröstlerini yöneten ileri
gelen isveçli ailelerin gerçekleştirdiği bir siyasi cinayettir' şeklindeki teorimiz hala
doğruluğunu korumaya devam etmektedir. Bu eski CIA
ajanı da şimdi ölüdür.
Konuyla ilgili bugünkü (23.05.2018) Expressen'de yayınlanan haberin linki: Tıkla
_________________________________________
İSVEÇ DEVLET BAŞKANI OLOF PALME'NİN KATİLİ 34 YIL SONRA NİHAYET BUGÜN 10.06.2020 AÇIKLANDI
Kürdleri suçlamanın, bu cinayette türklerin adamı olan ''Hans Holmer'in kendisinin hüsnü kuruntusu olduğu'' 34 yıl sonra asrın en uzun cinayet araştırmasını sonuçlandırıcı açıklama yapan savcı Melander tarafından da söylendi.
İsveç devlet başkanı sosyal demokrat lider Olof Palme 28 Şubat 1986 tarihinde bir gece hanımı ile birlike sinamadan çıkıp eve giderken, Stockholm şehir merkezinde bir kişinin silahlı saldırısına uğrayıp kaldırım kenarında katledilmişti.
Bundan otuz sene önce, Olof Palme'nin katili, ''İsveç-Finans Kapital'in Bağnaz-Fanatik Ağır Sanayici İsveçli aile ve çevrelerinin kiraladığı bir katildir'' diye yazmıştım.
Nitekim İsveç polisi Katilin ''Stig Engström veya diğer adıyla 'Skandia mannen' olduğunu çok geçte olsa bugün açıklamak zorunda kaldı.
İsveç polisi o zaman bu gerçek katilin kimliğini gizliyordu. Çünkü Stig Engström yukarıda adı geçen bu İsveçli Ağır Sanayici aileleriyle yakın ilşkisi olan biriydi ve bu cinayeti İsveç polisi içindeki aşırı sağcı ve Nazist bir ekibin işbirliği ve yardımıyla geröekleştirmişti.
Olof Palme Cinayetinde 34 sene sonraki Katil Profili ile 30 sene önce benim yaptığım bir analiz tıpa-tıp aynı: ''katil, bağnaz-fanatik İsveç finans-kapital çevrelerince solcu Palme'yi likvide etmek için kiralanmıştır''.
- Katili temsilen sözde tanıkların ifadesine dayanarak çizilen eşkal, yani FANTOM resim, o zamanki İsveç Polisi lideri Hans Holmer'in yalanıdır. Katil, fantom resimde çizilen kişi değildir. Fantom resim, cinayetin asıl nedenini örtbas etmek için, kamuoyunu şaşırtmak için, İsveç polisi içindeki sağcı polis grubu tarafından çizdirilen ve gerçek katil ile hiçbir ilişkisi olmayan bir resimdir.
- Gerçek katil Stig Engström gizlenmek için, gerçek katil araştırılmayıp, onun yerine olayla hiçbir ilişkisi olmayan kürdlerin ve zan altında bırakılan diğer birkaç kişi hakkında tahkikat başlatma işi, gerçek katili gizlemek için yapılan izleri kaybettirme ve yanıltma operasyonu gereğiydi.
Bu büyük yanıltma operasyonu türk MİT'iyle yakın ilişkisi olmuş İsveç Emniyet Genel Müdürü Hans Holmer ve İsveç Sosyal Demokrat Hükümeti Kabinesi Genel Sekreteri Sverker Aström tarafından yönetildi. MİT bu iki kişinin eşcinsellik zaaflarından yararlanarak bu ilişkiyi gerçekleştirdi. Önemli Not: Bu ifadeler benim değil, İsveç'in önde gelen cinayet araştırma uzmanları ve İsveç basını tarafından ileri sürülmüştür.
Kürdleri suçlamanın, bu cinayette türklerin adamı olan ''Hans Holmer'in kendisinin hüsnü kuruntusu olduğu'' 34 yıl sonra asrın en uzun cinayet araştırmasını sonuçlandırıcı açıklama yapan savcı Melander tarafından da söylendi.
İsveç hükümeti kürdlerden hem özür dilemeli ve hemde bu kürdlere tazminat ödemelidir.
Olof Palme’nin katilinin bulunması durumunda, katili ele verene İsveç devleti daha 1897 yılında 50 milyon kronluk bir ödül vaad etmişti. Bu paranın bugünkü karşılığı olan 100 milyon kronu kürdlere tazminat olarak ödemeleri gerekir.
10.06.2020
_________________________________________
DEN SVENSKA REGERINGEN BÖR BE OM URSÄKT OM KURDERNA
Den svenska polisen beskyllde en del kurder för att ha mördat Olof Palme. Detta trots att Olof Palme var en av de ytterst få stora statsmän i världen som uttryckte sitt stöd och sympati för kurdernas befrielsekamp.
Idag 10.06.2020 har det svenska åklagarämbetet tillkännagett Skandia mannen tillika Stig Engström som Palmes egentliga mördare på en presskonferens.
Nedan, min artikel om Palmes mördare som jag skrev för flera decennier tidigare och pekat "Skandia mannen som den troliga mördaren för hans stora hat mot Olof Palme och för hans nära relationer till de svenska fanatiska finanskapitalistiska kretsarna som var hatiska mot vänstersympatisören och statsministern Olof Palme".
Det var dessa kretsar som ordnade/styrde/såg till att Olof Palme mördades för att dessa kretsar hade inflytande över en grupp högerextrema poliser inom den svenska polisen som de kunde styra/manipulera som de ville. Motivet bakom mordet var att Palme hade en tändes att begränsa svenska industris "frihandel" med vapen samt Bofors otillåtna vapenaffär med Indien hade just kommit på Palmes bord. Dessa kretsar eliminerade statens krigsmaterielinspektor Algernon genom att knuffa honom på T-banespåret. Turen hade kommit till Palme och man använde Palme hataren Skandiamannen för denna uppgift.
Nu när man erkänt genom att tillkännage den riktiga mördaren för allmänheten och därmed avskrivit automatiskt alla misstankar mot dessa kurder då bör Sverige båda be om ursäkt och betala en kompensation till de kurderna.
Katili temsilen sözde tanıkların ifadesine dayanarak çizilen eşkal, yani FANTOM resim, o zamanki İsveç Polisi lideri Hans Holmer'in yalanıdır. Katil, fantom resimde çizilen kişi değildir. Fantom resim, cinayetin asıl nedenini örtbas etmek için, kamuoyunu şaşırtmak için, İsveç polisi içindeki sağcı polis grubu tarafından çizdirilen ve gerçek katil ile hiçbir ilişkisi olmayan bir resimdir.
TURKIET LÄMNAR INTE UT SINA EGNA DROGDEALERS
NARKO-STATEN TURKIET är en mafiastat och har en världsomspännande droghandels nätverk. Rawa Majids och Ismail Abdos Sverige nätverk ingår Turkiets världsomspännande droghandelsnätverk. Därför är det inte så lätt att få de utlämnat från Turkiet. Turkiet vill inte gärna göra det.
Det är den ena viktiga anledningen och den andra och viktiga anledningen är att turkarna använder proxy och helst kriminella element med kurdisk identitet. För att då slår Turkiet två flugor med en smäll. Dels utför man ett smutsjobb med proxyt och dels detta smutsjobb utförs av Turkiets främsta fiender; kurderna: Man får sina ärkefiender kurder att göra detta smutsiga arbete åt en. Om det kommer något avslöjande senare är de som gjorde detta smutsiga arbete kurder och inte turkar. I detta avseende ägnar Turkiet stor uppmärksamhet åt att tillgodose sina behov för både islamistiska terroristpersonal och kriminell maffiapersonal från de kurdiska kriminella kretser. İslamo-fascistiska turk staten Turkiet som använder alltid underleverantörer i dessa arbeten för islamistisk terrorism och för narkotikahandel tror att de kan lura sın egen skapare de tre främsta europeiska staterna. Den turkıska staten utför alla sina sammanflätade islamistiska och drogaktiviteter mot europeiska stater som den betraktar som fiender till islam. Det viktigaste skälet till att föra ledarna för internationella tungkriminella maffiaorganisationer till Turkiet och ge dem medborgarskap är Turkiets kamp för islamisk jihad. För enligt islam, om pengarna från dessa grova brottslingar och tjuvar spenderas på jihads väg, så är fatwa tillåten enligt islamisk sharialag. Målet helgar medlet med andra ord.
Kolla NARKOSTAT TURKIETS INTERNATIONELLA DROGHANDEL här
Kürd araştırmacı, yazar, şair, siyasetmedar rahmetli Kek Orhan Kotan'la birlikte Hallonbergen Stockholm'daki Kürdistan Press Ajansı Merkezinde 1986
Hallonbergen, Stockholm'deki Kürdistan Press Ajansı Merkezinde 1986
Macintosh Plus bilgisayarı daha piyasaya sürülmeden önce ve büyük gazetelerin kullandığı ve KURDISTAN PRERSS'in HEMLINS firmasından satın aldığı modern PHOTO SET
mizanpaj tekniği bilgisayarı gelmeden kısa bir süre önce, yuvarlak başlıklı elektrikli daktilo ile kürdçe yazabilme heyecanı ve mutluluğu
PER LINDE Utgiven av föreningen Kurdernas vänner år 1994 Det kurdiska språret på Saras webbsida, innan spekulationerna om palmemordet tar fart igen i sommar. |
Büyük kürd dosto, ilerici, reformist, sol hareketlerle dayanışmac olan Olof Palme 28 Şubat 1986 gecesi cadde ortasında katledilmişti. Ruhu şad olsun.