On the Zagros Mountains (in Kurdistan)

THE BARBARIAN NOMADIC SLAVE DRIVERS ASSYRIAN INVASIONS

 

ASSYRIAN TORTURERS
Assyrian Nomadic Slave Drivers were rude and brutal
Assyrian torturers skinned people alive and burned children in a state of sheer horror
TARİHTE KÖLECİ ASUR ZULÜMKARLARININ İŞKENCELERİ

Home  |  Destpêk  |  Ana Sayfa

 

 

KÖLECİ BARBAR GÖÇEBE ASUR İSTİLALARI

Yahudilerin kurduğu büyük medeniyet Babil'e saldıran asurlular

Zagros Dağları'nıda (Kürdistan'da)

Asurluların üretymeyen barbar medeniyet bozguncuları olduğu, asurluların kendi çizdiği bu temsili resimde de kolayca görülmektedir.
Asurlular gibi üretmeyen toplayıcı, avcı, talancı göçebe kavimler kalelere (medeniyetlere) saldırark, medeniyetleri yağma ve talan ederlerdi.
İnsanları köle alırlardı ve onların sanat ve kültürlerini kendi adlarına yazdırırlardı.
Tarihte köleci asurlular kürdlerin atalarına sayısız defa saldırmış ve kürdlerin atalarının inşa ettiği kaleleri, şehirleri
yakıp yıkarak yağmalamışlardır. Yağmacı asur istilalarına uğrayan kürdlerin atalarından biri de, medeniyette her bakımdan
ileri bir sosyal, sanatsal ve kültürel ilerleme kaydetmiş Urartu'lar idi.

 

BABİL ASURLULAR TARAFINDAN NASIL YOK EDİLDİ

Asur kralı Seenacherib, Babili yok ettikten sonra der ki:
"Evlerini, şehirlerini yok ettim, yaktım ve geride kim oldukları anlaşılmayan harabeler bıraktım. şehirlerinin her yerine kanallar açtım ve sonra tüm şehri su altında bırakacak şekilde şehri selin yok etmesini sağladım, böylece biz gittikten sonra orada şehir değil sadece bir çayırlık ve belli belirsiz taş yığınları kaldı."

Antik tarihte insanlığın doruk yaptığı tek medeniyetin nasıl yıkıldığına bir bakın ve ders alın. Günümüzde de medeniyet yıkıcıları var ve mevcut medeniyetin yıkılışı da pekala mümkündür:
BABİL NASIL YOK OLDU?
Asur kralı Seenacherib, Babili yok ettikten sonra der ki:
"Evlerini, şehirlerini yok ettim, yaktım ve geride kim oldukları anlaşılmayan harabeler bıraktım. şehirlerinin her yerine kanallar açtım ve sonra tüm şehri su altında bırakacak şekilde şehri selin yok etmesini sağladım, böylece biz gittikten sonra orada şehir değil sadece bir çayırlık ve belli belirsiz taş yığınları kaldı."

 

 

 

 

TARİHE GEÇEN, DİLLERE DESTAN ASUR BARBARLIĞI

—— KÖLECİ-BARBAR ASUR İMPARATORLUĞU BABİL MEDENİYETİ’NE KAN KUSTURDU

Köleci asurlular, zalimlikleriyle ünlü bir imparatorluktu, öyle ki saraylarının duvarları düşmanlarının derileriyle kaplıydı. Koparılmış insan başlarıyla saray duvarları örülürdü Asur’da. Silahsız ve iktidarsız esir insanlara işkence etmek ve kötü muamelede bulunmak, Ortadoğu tarihinde köleci asurlularla başlayan bir gelenekti. İslamist araplar, türkler ve farslar asurluların bu kötü geleneklerinin baş mirasçılarıdır bugün.

Asurlular, ilk başlangıçta Suriye ve Irak çöllerinde (Irak düzlük demektir) yaşayan göçebe bir kavimdi. Yerleşik medeniyetler olan Babil, Urartu ve diğer şehir devletlerinin aksine tarım ve üretimle uğraşmadılar. Bunun yerine, step kavimlerinin yiyecek ütetememelerinden dolayı, bu gelişmiş toplumlara saldırarak şehirlerini ve kalelerini ele geçirdiler, halklarını köleleştirdiler ve onları Asur’un hizmetine sundular. Özellikle sanat ve kültür alanında üretken olmayan asurlular, fethettikleri halklara kendi sanatlarını ve geleneklerini Asur adına icra etmeleri için baskı yapıyor, işkence ve şantajla dayatmalarda bulunuyorlardı. Asur, üretmeyen bir kavimdi, ancak üreten halkların kültürel ve sanatsal becerilerini kendi medeniyetleri gibi göstermeye başladılar. Bu bakımdan 18. yüzyılın ingiliz arkeolog ve tarihçisi Sir Henry Layard gibi tarihçilerin asurlular hakkındaki yaptıkları tanımlamlar gerçeği yansıtmayan eksik ve yanlış tanımlamalardır. Asur medeniyeti”nin aslında medeni olmadığıdır, sadece medeniyetler saldırganı son derece vahşi ve barbar bir kavmin bölge medeniyetlerine olan yıkıcılığı tarihten belgelerle ispat edilmiş bir gerçektir.

ASUR ZULMÜNÜN TARİHSEL KÖKENLERİ

Asur İmparatorluğu, yalnızca askeri gücüyle değil, aynı zamanda zalim yönetimi ve uyguladığı şiddetle de tarih sahnesinde derin izler bırakmıştır. M.Ö. 2500’lerde Mezopotamya’nın kuzeyinde küçük bir devlet olarak ortaya çıkan asurlular, özellikle M.Ö. 14. yüzyıldan itibaren savaşçı bir imparatorluk haline geldiler. En güçlü dönemleri olan Yeni Asur İmparatorluğu (M.Ö. 911-612) sürecinde, savaş esirlerine uyguladıkları insanlık dışı işkenceler, Babil ve Urartu gibi büyük uygarlıkların halklarını dehşete düşürmüştür. Asur hükümdarları, fethettikleri bölgelerde korku ve dehşet yayarak halkları boyun eğmeye zorlamışlardır.

M.Ö. 8. ve 7. yüzyıllarda Asur kralları II. Asurnasirpal, III. Şalmanezer ve özellikle de Sanherib dönemlerinde vahşetin boyutu daha da artmıştır. Sanherib’in M.Ö. 689 yılında Babil’i yakıp yıkması, Mezopotamya tarihinin en büyük vahşetlerinden biri olarak kayıtlara geçmiştir. Tüm şehir yağmalanmış, Babil halkı ya katledilmiş ya da Asur’a köle olarak götürülmüştür. Asurlular bu tür yöntemleri bir devlet politikası haline getirmişlerdir.

ASUR’UN KÜLTÜREL SÖMÜRÜ POLİTİKASI

Asurlular, fethettikleri medeniyetlerin kültürel ve sanatsal birikimlerini de kendilerine mal etmeye çalışmışlardır. Babil, Sümer, Akad, Elam ve Urartu gibi toplumlar, bilim, sanat ve hukuk sistemleriyle Asur’dan çok daha ileri medeniyetlerdi. Ancak asurlular, bu halkların üretimlerini ve sanat eserlerini Asur kültürüymüş gibi göstererek kendilerini bir uygarlık merkezi gibi sunmaya çalışmışlardır. Örneğin, Asur’un ünlü saray kabartmaları ve duvar resimleri, aslında ele geçirilen sanatçıların zorla çalıştırılmasıyla yapılmıştır. Babil’in mühendisleri Asur’a esir alındıktan sonra Asur şehirlerinde büyük su kanalları ve tapınaklar inşa ettiler.

Bu durum, yalnızca sanat ve mimariyle sınırlı kalmamış, aynı zamanda dini ve kültürel unsurları da kapsamıştır. Asurlular, Babil ve Sümer’in tanrılarını kendi tanrılarıymış gibi benimsemiş ve propaganda amaçlı kullanmışlardır. Örneğin, Babil’in bilgelik tanrısı Nabu, Asur topraklarına götürülerek Asur inancına entegre edilmiştir. Böylece, fethettikleri halkların dini kimliklerini de asimile etmeye çalışmışlardır.

ASURLULAR: YAĞMALAYAN, KÖLELEŞTİREN VE BAŞKALARININ KÜLTÜRÜNE EL KOYAN BİR GÜÇ

Asurlular, Mezopotamya’daki gelişmiş uygarlıklara saldırarak şehirlerini ve kalelerini ele geçirdiler, halklarını köleleştirdiler ve onları Asur’un hizmetine sundular. Özellikle sanat ve kültür alanında üretken olmayan Asurlular, fethettikleri halklara kendi sanatlarını ve geleneklerini Asur adına icra etmeleri için baskı yapıyor ve zorla kabul ettiriyorlardı. Asurlular, kendileri üretmeyen bir kavim olmalarına rağmen, fethettikleri halkların kültürel ve sanatsal becerilerini kendi medeniyetleri gibi göstermeye başladılar.

Bu durum, 18. yüzyılda İngiliz arkeolog ve tarihçi Sir Henry Layard gibi bazı Batılı araştırmacılar tarafından göz ardı edilmiştir. Layard ve dönemin diğer tarihçileri, Asur’u gelişmiş bir medeniyet olarak tanımlarken, onun gerçek niteliğini göz ardı etmişlerdir. Asur’un “medeniyet” olarak adlandırılması, aslında fethedilen ve zorla çalıştırılan halkların kültürel ve sanatsal başarılarının asurlulara mal edilmesiyle mümkün olmuştur.

Tarihsel belgeler, Asur’un bağımsız bir medeniyet yaratmadığını, aksine gelişmiş topluluklara saldırıp onları yağmalayarak varlığını sürdürdüğünü göstermektedir. Babil, Urartu, Sümer ve Elam gibi yerleşik toplumlar, bilim, sanat ve şehircilik açısından önemli ilerlemeler kaydetmişken, Asur bu medeniyetleri fethedip yağmalamakla yetinmiştir. Bu yüzden, “Asur Medeniyeti” kavramı tarihsel gerçeklerle örtüşmemektedir. Asurluların aslında, saldırgan ve son derece vahşi bir kavim olduğu, bölgedeki gelişmiş uygarlıkları tahrip ederek tarihte kalıcı izler bıraktığı belgelerle kanıtlanmış bir gerçektir.

Asur’un Babil’e, Urartu’ya, Elam’a ve diğer komşu medeniyetlere yaptığı saldırılar, sadece toprak kazanma amacı taşımamış, aynı zamanda bu toplumların birikimlerini zorla kendi bünyesine katma çabasının bir parçası olmuştur. Ancak, baskı ve zulme dayalı sistemlerin sürdürülebilir olmadığı tarihin birçok döneminde görülmüştür. Nitekim Asur İmparatorluğu da yağma ve şiddet politikaları üzerine kurulu olduğu için uzun vadede ayakta kalamamış, yıkıcı doğasının kurbanı olmuştur.

Asurluların fethettikleri bölgelerde nasıl bir yıkım yarattığına dair daha fazla tarihsel kanıt eklenebilir. Özellikle Babil’in Asur Kralı Sanherib tarafından M.Ö. 689’da tamamen yıkılması veya Urartu şehirlerinin Asur orduları tarafından harap edilmesi, bu vahşi stratejinin en somut örneklerindendir. Bu gibi olaylar, Asur’un bir kültür inşa etmekten çok, gelişmiş kültürleri yok eden ve sömüren bir güç olarak anılması gerektiğini gösteren tarihsel gerçeklerdir.

ASUR İMPARATORLUĞUNUN ÇÖKÜŞÜ

Asur’un vahşet ve zulme dayalı yönetimi, imparatorluğu güçlü kılmış gibi görünse de, uzun vadede çöküşünü hızlandırmıştır. Asur’un acımasız yönetim politikaları, fethedilen halklar arasında büyük bir nefret ve intikam duygusu yaratmış, sonunda bu halklar Asur’a karşı birleşerek imparatorluğu yerle bir etmiştir. M.Ö. 612 yılında, Babil ve kürdlerin ataları olan medler, Asur’un başkenti Ninova’ya saldırarak şehri tamamen yok etmiş ve Asur İmparatorluğu tarih sahnesine bir daha geri gelmemek üzere tarihten tamamen silinmiştir.

Bu olay, tarihte zalim ve köleci devletlerin er ya da geç yıkılacağının en büyük örneklerinden biridir. Asur, savaşçı kimliğiyle tanınan bir imparatorluk olmasına rağmen, kültürel olarak fethettiği medeniyetlerin gölgesinde kalmış ve onların ürettikleriyle kendini var etmeye çalışmıştır. Ancak, ne zorla dayatılan bir kültür ne de baskıyla ayakta kalan bir devlet kalıcı olamaz. Tarih boyunca birçok zalim rejim gibi, Asur da kendi şiddet sarmalının kurbanı olmuştur.

TARİHTEN DERS ALMAK

Babil halkının yaşadığı zulüm, bugün bile insanlık tarihinin en acı olaylarından biri olarak hatırlanmaktadır. Bu tür vahşetlerin bir daha yaşanmaması için tarihsel bilinç büyük önem taşımaktadır. Asur, yalnızca askeri fetihlere dayanan, üretmeyen, ama üreten halkları sömürerek kendini var etmeye çalışan bir imparatorluktu. Ancak bu tür bir düzen, ne kadar güçlü olursa olsun, sürdürülebilir değildir.

Bugün dünya, geçmişteki bu hatalardan ders almak zorundadır. Güçlü olanın zayıfı ezdiği, üretmeyenlerin üretenleri sömürdüğü bir sistem, eninde sonunda kendi sonunu hazırlar. Tarih, adaletin ve insanlığın yanında durmayan her rejimin yıkılmaya mahkûm olduğunu defalarca kanıtlamıştır. Bu yüzden, geçmişin hatalarını tekrar etmemek ve adaletin hâkim olduğu bir dünya için çaba göstermek insanlığın en büyük sorumluluklarından biridir.

Goran Candan

Resim: Babilli bir esire, ailesinin kemiklerini öğütmek üzere işkence yapan asurlu askerlere bakın …

 

 

 

 

 

 

 

 

"The Assyrians luters under the command of Sargon II (721-705 BC), burn Kurdish cities"

Image: Eugène Flandin (1809-1899)

 

"Asûriyên talanker di bin fermana Sargonê IIem (BC721–705) de, bajarên kurdan dişewitînin"

Image: Eugène Flandin (1809-1899)

 

 

 

 

 

 

Aşûriyûriyên koçer hêrişê medeniyetê dikin, medeniyeta (bajarê) kurda
Aşûrî bajarê mediyan dorpêç kirine. 700 B.Z.

 

 

 

 

 

History consists of the struggle for survival between the settled tribes that produce (civilization) and the nomadic tribes that do not produce, gatherer, hunter and plunder. The Kurds are the first to produce (civilized) and this reality has proven itself not only with archaeological anthropological evidence, but also by reflecting on the etymological structure of the Kurdish language and ancient Kurdish culture. In history, those who do not produce have always attacked those who produce. A mixture of Akkadians and some different Mesopotamic tribes, the slave-driver nomads and plunderer Assyrians attacked the settled Kurds who always produced. As the German historian Ferdinand Hennerbichler said; "Kurds have been living in Kurdistan since the earliest traceable BEGINNING of Stone Age". Since the Küerds produced and had surplus resources, they were always exposed to the plundering attacks of nomadic and plundering tribes like Assyrians who did not produce.

 

Toplayıcı avcı talancı köleci asurlular hep kürdlere saldırmış

Koleci asurluların ülkekerini işgal ettiği Lulubil halkınin esir edilişi

 

 

 


 

 

 

 

IRKÇI-ŞÖVEN BATILI ASUROLOGLARIN ŞİŞİRDİĞİ BÜYÜK ASUR BALONU

-- Asurlular'a örneğin Karl Marx 'köleci asurlular' tanımını vermiş.


Tarihte başka kavimleri köleleştirerek köleleştirdikleri kavimlerin kültür ve sanatını asurluların adına üretmelerini sağladılar.Örneğin urartular'ı köleleştirip kendileri için çalıştırmışlardı.
Asurluların böyle yaptıkları konusunda Urartu'dan başka yahudilerin kurduğu Babil'i de ele geçirmişlerdi. Asurluların kendi yazdıkları tabletlerde insanlara ne kadar büyük işkence ve zulüm yaptıklarıni
kendileri yazmıştır. Saraylarının duvarları insan derileriyle kaplatılacak kadar büyük bir vahşet. Asurluların köleciliği ve zulmü konusunda tarihi kayıt altına alınmış yüzlerce örnek vardır.

Asurlular Ortadoğu'nun bugün Suriye denilen güney bölgelerine üretmeyen, toplayıcı, avcı ve talancı göçebeler (nomad) olarak geliyorlar, orda güçlenip bölgeyi ele geçiriyorlar. Sonra yahudilere saldırıp yahudileri köleleştiriyorlar. Bütün yahudi ustaları getirip kendilerine çalıştırıyorlar.

Amerikalı filozof ve tarihçi Will ve eşi Ariel tarafından yazılan tarihi ansiklopedik bir kitap olan “Medeniyetin Öyküsü” kitabında
Asur toplumunun yaşam biçimi hakkında önemli ipuçları var ve hakim olan modelin ve Asur yaşamının doğasının bir açıklaması var.
Will, harfi harfine metinden bahseder: “Asur yaşamının birçok alanında, savaşlarda kazandıkları zaferlerden sonra binlerce tutsak aldıkları gibi, bu terimin ima ettiği tüm anlamlarla barbarlığın sınırlarında yaşayan ve savaşlarıyla yaşayan bir halkta doğal bir ataerkil katılığa tanık oluyoruz. Asurlular, esirlere işkence etmekten, oğullarının gözlerini babalarının önünde zehirlemekten, insanların derilerini diri diri yüzdürmekten büyük zevk almışlar gibi görünüyor. cesetlerini fırınlarda kavurup, halk onları görsün diye kafeslerde zincirlerle bağlıyor, sonra onlardan sağ kalanları cellata gönderiyordu ve onlara karşı çıkan bütün beylerin derileri yüzülüyordu. ve direkler derileri ile kaplıydı, bazıları duvarların ortasına çivilenmiş, bazıları bıçaklanmış ve bazıları kazıktaki direğin etrafına bağlanmıştı. Yazıtları (Asur'a karşı günah işleyen ve bana karşı kötülük tasarlayan savaşçılara gelince) .. dilleri düşman ağızlarından koparılıp yok edildi ve hayatta kalanlara cenazeleri sunuldu ve kesilmiş köpek ve domuz parçalarıyla beslendi ve genel olarak, Büyük tanrıların kalplerine neşe getirdi. Bir başka Asur kralı, “insanları ve hayvanları mahvediyor. Yaptığım anıtlar, başları ve uzuvları kesilen ve ailelerinin her birinin eli diri diri kesilen insan cesetlerinden dikildi” diyor. tutsakların gözlerini mızrakla çıkaran ve başlarından dudaklarını delen bir iple yerlerine sabitleyen krallardan biridir ve biz bu gazeteleri okurken alçakgönüllü duruşumuz için Allah'a şükrederiz.” diyor.

TARİHTE İNSANLARI ZORLA YERİNDEN SÜRME - TARİHTE EN İLK BÜYÜK KİTLE SÜRGÜNLERİ ASURLULARIN İCADIDIR

--- Oysa asurluların kendileri bölgeye nomad olarak gelmişti.

MÖ 13 yy. İtibaren halkların yerinden edilmesi ile sürgünler asurlularla başlamıştır. Asur kralları on üçüncü yüzyıldan itibaren bir zorunlu yerinden etme politikası uygulamışlardır ve yerinden edilenler, Asur denetimine tabi olan yöneticilerine ya da diğer kabilelerden gelenlere başkaldıran halklardır.

Asur Kralı Sargon'un Urartu kadınlarının mahkumlarının hükümlerine ilişkin bir metinde belirtilenler de dahil olmak üzere çeşitli ülkelerden mahkumlara yiyecek erzaklarının dağıtımına atıfta bulunulduğu ve yurtlarından ayırdıkları Arracha ve Arzukhina ve metninde asur kralı Sargon'un yöneticilerine mahkumlara bakma ve onlar için yiyecek ve barınak sağlama talimatlarını doğrular.

Buna örnek tabletler şöyledir.
1/ Kral Sargon'un hükümdarı Nabor-dor-omer'e yazdığı mektubun metninde geldi: ((Kralın Nabu-dor-omer'e sözü bu Urartulara Manurki-Aşur'a gönderildi ve onları daha önce Arzukhina'ya getirecek) yerler...)).
2/ Kral Sargon'un Habur bölgesine sürgün edilen İsrailli tutsaklara erzak dağıtımıyla ilgili bir başka metninde de belirtildiği gibi, “Orada ekmek yemeliler...” metninde geçiyordu. bilir... tahıl ve susam yağını yediler, tıpkı kralın emrettiği gibi, onlara da yağ verelim mi...).
3 / Arabakha (Kirkuk) hükümdarının Kral Asurbanipal'e yazdığı mektubun metninde belirtildiği gibi, Asur kralından Elam ülkesinden getirdiği esirlerin sayısını Arapkha'ya erzak sağlayabilmek için azaltmasını istedi. .

Binlerce esir..Kralın uşaklarının çoğu ona erzak sağladığı kralın kırk bin tayın buğday almam hakkında söylediği doğru ama bahsettiğim bu tayın bu tutsaklar için yeterli değil. diğer yarısı...)).

Böylece Tiran olan Asur krallarının yerinden edilmişlere ne kadar merhametli davrandığını göstermek için bunları kayıt altına aldığını görüyoruz.

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 



Diri diri çocuk yakmakla nam salmış köleci asurluların insanlara yaptıkları zalim işkenceler tarihi dökümentlere de yansımıştır.

'Her büyük imparatorluğun uzun süre ayakta kalmasının sebebi dürüstlük eşitlik değil.. zalimliktir. Köleci Asur imparatorluğunun esirlere yaptığı işkenceler..'

Bedran Doko

 

 

 

 

 

 

 

 

Acımasızlığıyla tarihte ün salmış köleci asurluların esir aldıkları kavimlere verdikleri cezalardan bir tanesi:
Kralın elindeki ipi tutsağın her iki gözünden geçirmiş, diğerleri ise düşman kralın oğullarının dillerinden ip geçirmiş bir şekilde işlenmiş bir rölyef..
Bu rşljefte köleci asurlular tarafından esir edilenlerin 'Zagros halkı' olduğu belirtilmiş, yani kürdlerin ataları..

 

Inhuman, disgusting, and extremely terrifying and fearful tortures by Nomadic Assyrian Slave Drivers

As one of the easiest ways to keep the people they enslaved, their tribes have always needed such inhuman, disgusting, and extremely terrifying and fearful tortures. As reflected in the reliefs, the Assyrians inflicted great inhuman cruelty on the tribes they enslaved. The Urartians, the ancestors of the Kurds, were also one of the tribes that were subjected to terrible persecution by the Assyrians who were slaves. They had been taken captive en masse by the slave-owning Assyrians. Assyrians, who were collector, hunter and looter did not produce, attacked the productive and wealthy tribes instead, civilisations and confiscated their products, as well as enslaving them and making them work for themselves. They used the knowledge of the civilisations, tribes they enslaved. The ancestors of the Kurds were producers and founders of civilization since ancient times. The ancestors of the Kurds were the first people to change to the settled society, such as sowing the first crops, and taming/raising the first animals. This was the only reason why the slave-owning Assyrians, who were non-producers, gatherers, hunters, and plunderers, attacked the ancestors of the Kurds: the ancestors of the Kurds were the founders of civilization, the crops were plentiful, and the rich settled society.

For the same historical reason, the Kurdish people are attacked in modern history. Moreover, Kurdistan, the country of the Kurds, has the world's largest oil and gas reserves. The efforts to harass and enslave the Kurds, who were producers and founders of civilization in history, were made against the ancestors of the Kurds by the slave drivers Assyrians, who did not produce. The ancestors of the Kurds eventually united and wiped the Assyrian Empire off the map, never to appear on the political stage of history again. The invading Turkish slavery, who colonized the natural resources of Kurdistan today, has been attempting to invade, loot, rape and annihilate as the Assyrian slave drivers did in history against the ancestors of the Kurds. The invading Islamo-Fascist Turks, just like the slave-owning Assyrians, inflict such inhumane torture, cruelty and savagery in order to keep people (Kurds) under their own yoke. History is witness to this in Diyarbekir dungeon. But history will definitely witness that the invading, slave-owning Islamo-fascist Turks, like the Assyrians, will be forever and literally erased from history by the hand of the Kurds, never to appear on the stage of history politically again. Like all slave-owning barbarians who committed crimes against humanity, the invading Islamo-fascist Turks will pay a heavy price for their genocide and cruelty practices on the oppressed Kurdish people. Goran Candan

 

 

Köleci-Asurlular tarafından yapılan insanlık dışı, son derece iğrenç ve korkunç işkenceler

Köleleştirdikleri insanları kavimleri sürekli köle tutabilmenin en kolay yollarından biri olarak köleciler tarihten beri böyle insanlık dışı iğrenç ve son derece dehşet ve korku salabilen işkencelere ihtiyaç duyarlar. Rölyeflere de yansıdığı gibi, asurlular tarihte çok büyük insanlık dışı zulm yaptılar köleleştirdikleri kavimlere. Kürdlerin ataları urartular da köleci asurluların korkunç zulmüne uğrayan kavimlerden biriydi. Topkuca esir edilmişlerdi köleci asurlular tarafından. Ütretmeyen asurlular üreten, ürün sahibi ve zenginlik sahibi kavimlere saldırarak onların ürünlerine el koydukları gibi onları da köleleştirerek kendilerine çalıştırmaktaydılar. Köle yaptıkları kavimlerin bilgilerini kendileri için kullanmaktaydılar.Kürdlerin ataları çok eski tarihlerden beri üretici ve medeniyet kurucuları idi. Kürdlerin ataları ekin lk ekin ekmek, ilk hayvan ehlileştirmek/yetiştirmek gibi yerleşik topluma ilk geçen kavimlerdi. Üretmeyen, toplayıcı, avcı ve talancı olan köleci asurluların kürdlerin atalarına saldırmalarının biricik nedeni buydu: kürdlerin atalarının medeniyet kurucusu, ürünü bol, zengin yerleşik toplum olmaları.

Aynı tarihi sebepten dolayı modern tarihte de kürd halkına saldırılmaktadır. Üstelik kürdlerin ülkesi Kürdistan dünyanın en büyük petrol ve gaz rezervlerine sahiptir. Tarihte üretici ve medeniyet kurucusu kürdleri taciz ve köleleştirme çabaları en başta üretmeyen köleci asurlular tarafından kürdlerin atalarına yönelik yapıldı. Kürdlerin ataları en nihayetinde birleşerek asurluları bir daha siyasi olarak tarih sahnesine asla çıkmamak üzere haritadan sildiler. Günümüzde Kürdistan'ın zenginliklerini sömürmek için işgal eden köleci işgalci türkler tarihte köleci asurluların kürdlerin atalarına karşı yaptıkları işgal, yağma, tecavüz ve imha girişimlerinde bulunmaktadırlar. İşgalci türkler de tıpkı köleci asurlular gibi insanları (kürdleri) kendi boyundurukları altında tutabilmek için böyle çok büyük insanlık dışı işkence, zulm ve vahşlet uygulamaları yapmaktadırlar. Tarih Diyarbekir zındanı'nda buna şahittir. Ama tarih mutlaka şahit olacaktır ki işgalci, köleci islamo-faşist türkler tıpkı asurlular gibi kürdlerin eliyle bir daha siyasi olarak tarih sahnesine çıkmamak üzere ebediyen ve harfiyen tarihten silineceklerdir. İnsanlık suçı-u işleyen bütün köleci barbarlar gibi, işgalci islamo-faşist türkler de mazlum kürd halkı üzerinde uyguladığı bu soykırım ve zulüm uygulamalarının hesabını çok ağır bir şekilde ödeyecektir. Goran Candan

 

 

 

 

 

 

 

 

BARBAR-KÖLECİ ASUR İMPARATORLUĞU
MED VE BABİL MEDENİYETLERİ'NE KAN KUSTURDU

Babilli esirin, ailesinin kemiklerini öğütmek üzere işkence yapan asurlu askerler.
Tarihte köleci asurlular olarak anılan asurlular, zalimlilikleriyle ünlü bir imparatorluktu, öyle ki Saray'ında duvarlar düşmanlarının derileriyle kaplıydı
Koparılmış insan başıyla duvarlar örülürdü Asur'da. Silahsız iktidarsız esir bir insana ve hatta çocuklara bile işkence ve kötü muamele yapmak
kültürü Ortadoğu tarihinde asurlulardan başlıyor.

 

 

 

 

 

TARİHİN GELMİŞ GEÇMİŞ EN İLK ACIMASIZ ORDU VE KRALLIĞI
Asurlulardan sonra acımasızlıklarıyla işgalci türkler gelir.
ANTİK zamanlarda mahkumlara yapılan muamele, özellikle krallıkların ve imparatorlukların otoritesine isyan eden bölgelerde merhamet eksikliği ile karakterize edildi.
Asurlular acımasız davranışlarıyla çok Acımasızlardı,
Bacakları, kolları, burnu, dili, kulakları ve testisleri keserler.
Gözleri bağlı mahkumların gözlerininden ip geçiriyorlardı.
Ve küçük çocukları diri diri yakıyorlar.
Düşmanını kazığa oturtma derisini yüzme ve bu şekilde kızgın güneşin altında bekletme.
Kızgın yağda pişirme gibi bir sürü ufuk açan gelecekteki islamo-faşist barbar türk-arab ve fars ordularına miras kalacak yaratıcılıkta.
Bilindiği gibi islamo-faşist barbar türk-arab ve fars orduları günümüzde kürd çocuklarını asit kuyularına atarak veya lav silahlarıya diri diri yakarak katletmektedir.
Bunlarıda hem rölyeflere işlemiş hemde tabletlere en ince ayrıntısı ile kayıt altına almışlardır.
Asur ordusu profesyonel bir orduydu ve iyi organize edilmişti. Bu nedenle zulümleri ve gaddarlıkları sistematikti.
Asur kralları vahşeti silah olarak kullandılar. Psikolojik savaş başarılı oldu. Aşırı terör haberi hızla yayıldı. Asur ordusu yaklaşır yaklaşmaz bütün şehirler teslim olurdu.
Asur kralları zulümleriyle övündüler.
Bunu ilahi hakları olarak kabul ediyorlardı.

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

İnsan kanı içen barbar asurlular ..

 

Amerikalı filozof ve tarihçi Will ve eşi Ariel tarafından yazılan tarihi ansiklopedik bir kitap olan “Medeniyetin Öyküsü” kitabında
Asur toplumunun yaşam biçimi hakkında bir ipucu var ve hakim olan modelin ve yaşamın doğasının bir açıklaması var.
Will, harfi harfine metinden bahseder.
“Asur yaşamının birçok alanında, tıpkı Romalıların savaşlarda kazandıkları zaferlerden sonra binlerce tutsak aldığı gibi, bu terimin ima ettiği tüm anlamlarla barbarlığın sınırlarında yaşayan ve savaşlarıyla yaşayan bir halkta doğal bir ataerkil katılığa tanık oluyoruz. Asurlular, esirlere işkence etmekten, oğullarının gözlerini babalarının önünde çıkarmakran, insanların derilerini diri diri yüzmekten büyük bir zevk almışlar gibi görünüyor. Cesetlerini fırınlarda kavurup, halk onları görsün diye kafeslerde zincirlerle bağlıyor, sonra onlardan sağ kalanları cellata gönderiyordu ve buna karşı çıkan herkesin derileri yüzülüyordu. Direkler derileri ile kaplıydı, bazıları duvarların ortasına çivilenmiş, bazıları bıçaklanmış ve bazıları kazıktaki direğin etrafına bağlanmıştı. Yazıtları (Asur'a karşı günah işleyen ve bana karşı kötülük tasarlayan savaşçılara gelince) .. dilleri ağızlarından koparılıp yok edildi ve hayatta kalanlara cenaze kurbanları sunuldu ve kesilmiş köpek ve domuz parçalarıyla beslendi.

Bir başka Asur kralı, “Arabalarım insanları ve hayvanları mahvediyor. Yaptığım anıtlar, başları ve uzuvları kesilen ve ailelerinin her birinin eli diri diri kesilen insan cesetlerinden dikildi” diyor. Tutsakların gözlerini mızrakla oyan ve başlarından dudaklarını delen bir iple yerlerine sabitleyen krallardan biridir”

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

M.Ö. 2350-2150 yıllarına tarihlenen,çıplak, sivri sakallı, uzun saçlı ve kafası örgülü, burnundan yere bağlı bir tutsağın göründüğü
büyük bir vazo parçası O dönemde akadların hüküm sürdüğünü varsayarsak, muhtemel tutsağın elamlı olduğu düşünülebilir,
uzun örük saç, sivri sakal, çıplak olması ise esir olmasından kaynaklı bir durum, çünkü esir alınmış yada öldürülen her düşmanın
bütün techizatı ve kıyafetine el konulup ganimet sayılırdı. Asur ve Akad zülmü tarihte en korkunç zulümdü, tıpkı bugün
dünyada türk mezaliminin tanındığı gibi, tarihte de asurlular ve akadlar zalimlikleriyle ün salmışlardı.
Louvre Museum, Paris, Fransa

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

KÖLECİ ASURLULAR
TARİHTE YAHUDİLERE (BABİL'E) DE KAN KUSTURDU


Kürdlerin ataları urartulara, elamlılara, gutilere karşı amansız yağma ve yıkım saldırıları gerçekleştirdi

Toplayıcı, avcı yağmacı ve üretmeyen asurlular, üreten, medeniyet kuran kürdlerin atalarına ve yahudilere (Babil'e), yani medeniyet kurmuş olan kavimlere saldırıyordu.

MÖ 701'de yahudi müstahkem kenti Lakhisha'nın (Lachish Kuşatması) Asur ordusu tarafından fethini betimleyen Asur kısma kabartması. ve mahkumların acımasızca infazı.
MÖ. 700-681 yılları arasında Ninova'da Asur kralı Sanherib'in sarayında bulunmuştur. bugün Londra'daki British Museum'da görülebilir.

 

 

 

 

 

 

Assurlular üretici değil, toplayıcı, avcı ve talancı göçebe idiler

Asurluların üretici değil, avcı ve toplayıcı köleciler olduklarının başka bir kanıtı tıpkı üretici olmayan, sadece toplayıcı, avcı, talancı ve TÜCCAR olan araplar gibi köleci olduklarıdır.
Tarihte üretici olmayanlar üretenlerin ürünlerini yağmalayarak geçinirlerdi.

Asurlu Tüccarların Tabletleri Anatoltolya’daki Yeni Antik Kentleri Yazıyor.
Kayseri (eski bir Kürdistan şehri) yakınlarında yürütülen kazı çalışmalarında bulunan Bronz Çağ’a ait 12000 tablet sayesinde arkeologlar, 4000 yıl önce Anadolu’da kurulmuş antik kentlerin yerini keşfetti.
ABD merkezli düşünce kuruluşu Ulusal Ekonomik Araştırmalar Ofisi tarafından yayımlanan çalışmada, Kayseri yakınlarında bulunan ve Asur ticaret kolonilerinin Anadolu’daki merkezi olan Kaniş kentinin kalıntılarında binlerce kil tabletin ortaya çıkarıldığı ifade ediliyor. Araştırmacılar, 4000 yıl önce bugünkü Irak topraklarından çıkan Asurlu tüccarların orta Anadolu’ya yerleşmeye başladığını ve bölgede ticarete giriştiğini belirtiyor. Tüccarların mal sevkiyatı, borçlar ve yeni ticaret anlaşmaları üzerine yazdıkları tabletlerin daha önce bilinmeyen çok sayıda antik kentin nerede olabileceğine ışık tuttuğu vurgulanıyor.
‘Antik kent Çorum’un Boğazkale İlçesi’nde’
Araştırmada, “4000 yıl önce Kaniş kentine gelen asurlu tüccarlar, burada altın ve gümüş karşılığında Asur’un en önemli ihracat ürünü olan kalay ve kumaş satmaya başlamış” deniyor. Bir kil tablette, binlerce yıl önce yaşamış olan bir tüccar, “Ninassa Kralı ile tanıştım. Ama benden tek bir parça kumaş bile almadı” diyor.
Ancak arkeologlar ve toplanan verileri inceleyen ekonomistler, “Asıl değerli veriler, sevkiyatların boyutu, sıklığı ve nerelere yapıldığı konularındaki detaylı bilgiler. Bu veriler sayesinde daha önce nerede kurulu olduğunu bilemediğimiz antik kentlerin yerlerini tespit edebiliyoruz” diye konuşuyorlar.
Asurlu tüccarların tabletlerinde Sinahuttum antik kentinin adı 14 kez geçiyor. Bu kentte bulunan bir eşek pazarından ve oldukça hareketli bir yün piyasasından bahsediliyor.
Araştırmacıların modeli, bu kentin Hattuşa’nın kuzeydoğusunda, yani günümüzde Çorum’un Boğazkale ilçesinde olduğunu gösteriyor.
Aynı yöntemle Puruşaddum, Mamma, Zalpa ve Hahhum adlı antik kentlerin yerleri de belirlendi.
Araştırma ekibinden Chicago Üniversitesi Ekonomi Profesörü Ali Hortaçsu, elde edilen verilerin sadece antik kentlerin yerini belirlemekle yetinmediğini, bu kentlerin ne kadar varlıklı olduğunu da söylemenin artık mümkün hale geldiğini ifade ediyor.
Proje direktörü Harvard Üniversitesi’nden Asurolog Gojko Barjamovic ise İngiliz Times gazetesine yaptığı açıklamada “Türkiye’nin bu araştırmanın sonuçlarını temel alarak yeni kazı alanlarına izin vermesini beklemiyoruz. Arkeoloji dünyası aynı zamanda uluslararası siyaset dünyasının bir parçası” diyor.
13.11.2017 'BBC türkçe'

ETİKET #Asur Çorum Kayseri Kültepe Höyüğü Tablet

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

Tyranny of the Assyrians. They are killing sun worshipers (Kurds). They propagandize that sun worshipers do magic, they have an eye in their forehead, they are they are beasts.

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

DEPORTATION OF PEOPLES IS AN ASSYRIAN INVENT

İlk Sürgün

Asurluların Acımasız Toplu Sürgünleri

Asur imparatorluk döneminin başlamasıyla birlikte III. Tiglath-pileser ile birlikte Asur kralları, isyancı şehirleri boyunduruk altına almak ve onları zayıflatmak amacıyla halkı tehcir etme politikası uygulamışlardır. Samiriye'deki diğer halkların (Babil, Hama, Keldaniler ve Araplardan) toplanması ve yerel bir liderin gözetiminde Zagros'ta yaşayan çiftçilik ve hayvancılıkla uğraşan kürdlerin ataları olan bir nüfusun stratejik bir ticaret merkezi olan Rafia'ya (Rafah) sürüllmesi.

Mısır ve nüfus karışımının büyüklüğünü hayal edebileceğimiz gibi, Sami / ada halklarının (ve belki de kabilelerin) birbirleriyle etkileşiminin o eski zamanlarda algılanmasının yanı sıra.
Fransız tarihçi Josette Elai'nin "Sargon II: Asur Kralı" adlı kitabında şöyle çevireceğim şeyi okuyoruz:

(Tiglath-pileser III, İsrailoğullarını Celile'ye tek yönlü bir sürgün politikası uygulamış gibi görünse de, Sargon İsraillileri Samiriye'den sürerek ve diğerlerini oraya yerleştirerek iki yönlü bir sürgün yürüttü: "Samiriye'ye şundan daha fazla insan yerleştirdim: Kendi ellerimle fethettiğim ülkelerden insanları buraya getirdim." Samiriye'ye yapılan tehcirlerin, muhtemelen Arap ticaretinin bir kısmını o bölgeye yönlendirmek amacıyla 715 yılında bazı Arap kabileleri olduğunu belirledi. Bedevi kabilelerinin önemli bir rol oynadığı Samiriye'ye asıl tehcir 710 / 709'da gerçekleşti. Kuzey Samiriye'deki Beytel bölgesi ve "Keldani köyü" (2.Krallar 24:17; Yeşu 23:18).

Ayrıca nüfusun etnik bileşimi hakkında, ancak belirli bir tarih belirtilmeden.
Asur'dan sonra Filistin'de ortaya çıkan çiviyazılı tabletler ilhaklar ve sürgünler, Asurlu yetkililerin veya Mezopotamya'dan bölgeye sürgün edilen bazı kişilerin kalıntılarıydı, ancak bunları özellikle Sargon'un hükümdarlığıyla ilişkilendirmek zordur).

Eski Ahit'te İkinci Krallar Kitabı'ndaki metinde 17:24'ü okuruz: Ve Asur kralı Babil, Kutah, Avva, Hama ve Sefarvayim'den halk getirip onları şehirlere yerleştirdi.
İsrail oğulları, böylece Samiriye'yi mülk edindiler ve şehirlerinde yaşadılar.

Elai'nin kitabında II. Sargon hakkında da şunları okuruz: (Rafia (Rafah) bölgesinin sakinlerini sürgün ettikten sonra, ticaret merkezine (Beit Kari) bağlı yeni bir bağımsız ticaret merkezi inşa etmeye karar vermiş olabilir.

Tiglathpileser III tarafından yaptırılmıştır. 720'de başlayan inşaatını, nüfusun Zagros'tan buraya sürüldüğü MÖ 716'ya kadar uzatmak mümkün olmuştur. İşbirlikçi bir kral olan Arap kral Laban'ın (Laban) yönlendirmesi. Sargon'un amacı bu stratejik bölgeyi, özellikle Gazze ve Mısır'a bağlı krallık askeri ve ticari olarak kontrol etmek olmuş olabilir. Ticaret kolonileri Gazze'nin yaklaşık 20 kilometre güneyinde, Akdeniz kıyısındaki Tell Al-Raqeesh idi).

Fotoğraf: Asurlular tarafından işgal edildikten sonra nüfusun Lakiş'ten sürülmesini somutlaştıran bir heykel.

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

İlk Hapishane

Asurlular tarihte talan ve yağmacılıkta o kadar çok ileri gittiler ki topyekün bir halkı köle olarak esir elırlardı ve kendilerine çalıştırırlardı.
Bu halklar önceden yerleşik medeni halklardı ve toplayıcı, avcı ve talancı asurlulardan medeniyet konusunda çok çok ileriydı.
Asurlular bu halkların medeni bilgilerini Asur için kullanmalarını zorluyorlardı. Köleci asurlular tarafından esir edilmiş bu halklar üretim, kendi sanat ve kültür üretim ve eserlerini
asurluların adına icra ediyorlardı ve tarihe de sanki sasurlular sanat ve kültür üretmişmiş gibi yazılıyordu. Tıpkı bugün işgalci-sömğrgeci islamo-faşist türklerin, arapların ve perslerin
kürd halkının sanat ve kültür ürünlerini kendi hanelerine yazdıkları gibi ..

Köleci olduklarından o kadar çok esir insan aldılar ki artık bu esirleri tavukları bir kümese kapatmak gibi kapalı bir yerde tutmak ihtiyacı duydular köleci asurlular.
Böylece tarihte ilk hapishane kurma 'şerefine'de asurlular nail olmuş oldular.

Çivi yazılı kaynaklar, Hammurabi döneminde Babil ordusunun eline düşen mahkumlar için, özel bir görevli tarafından denetlenen, Issiri Evi adı verilen özel bir hapishanenin varlığından bahseder.
Çivi yazılı kaynaklar, Hammurabi döneminde Babil ordusunun eline düşen mahkumlar için özel bir görevlinin gözetiminde özel bir hapishanenin varlığından bahseder.
Ülkelerinden haraç ödenene veya Babil projelerinde çalışana kadar yiyecek ve içecek alıyorlar.

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

Medlerin (kürdlerin) köleci asurlular tarafından tutsak edildiğini gösteren rölyef. (çizimi) Tutsak edilenler arasında kadın, erkek ve çocuklar bulunuyor...

Deyok (Diyako) (M. Ö 710 - 657) Med kabilelerini bir araya getirip Med Devletini kurdu. Kabileleri 'Hagmanata' Hamedan şehrine getirdi.

Hamedan'ı başkent yaptılar. Şehrin anlamı "Buluşma yeri" ve "Herkes için şehir" demektir.

Tarihte çoccukları diri diri yakmakla çok kötü ün salmış köleci asurlular günümüzde bile dans ederken kılıç ve kamayla oynadıklarından çoğu kez sempatik karşılanııyorlar.

 

 

 

 

 

 

 

 

Örneğin: Hitit tabletleri’nde işkence tasvirlerine rastlanmamıştır.
Acımasız cezaların verilmediği düşünülmektedir. Ölüm cezaları Kral’a karşı gelenlere, ensest ilişkilerde bulunanlara, büyücülere verilirdi. MÖ binlerce yıl önce yaşayan hititler humanist bir mizaç ve karakter sahibi idiler. Köleci asurluların ne kadar barbar olduklarını varın kendiniz düşünün.

 

 

ASSYRIANS WERE FROM THE BEGINNING A NOMADIC PEOPLE FROM PRIMARILY THE STEPPE REGIONS OF SYRIA.

The Assyrian settlement in Kurdistan (1934) was entirely due to British plans to prevent any possibility of the Islamic Califate being restored. The Assyrians are NOT the authentic inhabitants of Kurdistan. Their relocation was a strategic move orchestrated by colonial powers to serve their own geopolitical interests. Historically, Kurdistan has been home to the indigenous Kurdish people for centuries, with a deep-rooted cultural and historical presence. The demographic changes imposed by external forces have contributed to long-standing tensions in the region.

Assyrians, who originally were a nomadic people from the southern steppe regions of formost Syria, and emigrated to Kurdistan from here, they claim the right to the Kurdish land of Kurdistan! Moreover, a large majority of Assyrians are RACIST CHRISTIANIST-FUNDAMENTALISTS. They are hostile towards the Kurds, despite the fact that Kurds have saved them multiple times from Islamist TURK-ARAB massacres. Instead, they are friendly towards Islamist Turks and Arabs. In this way, they are not a very pleasant people towards the Kurds.


 

 

The document suggests that there was a plan to resettle Assyrians in a new area, specifically referring to an 'Assyrian Settlement Scheme.' This indicates that Assyrians were relocated or planned to be relocated from other regions, likely as part of a refugee solution following the Islamist Turk-Arab massacres and persecutions.

The exact destination is not entirely clear from this document, but it mentions Mesopotamia and the Euphrates region, that is, Southern Kurdistan, which could include parts of today's Southern and Western Kurdistan (Başûr & Rojava). This suggests that Assyrians were to be resettled among the Kurds in Kurdistan.

 

 

 

The author of these documents, an engineer with experience in refugee work and infrastructure projects, expresses his interest in contributing to the Assyrian settlement program managed by the League of Nations (1930s). He highlights his previous experience in similar missions in Armenia and Mesopotamia, particularly in irrigation, sanitation, and refugee camps. He offers his services and requests a response regarding whether his expertise is needed for the project.

 

 

THE KURDISH MED EMPIRE ENDED ASSYRIAN EMPIRE FOR GOOD

 

 

 


Foundation For Kurdish Library & Museum