THE GREAT RING WALL OF THE WORLD
THE SECOND GREAT WALL IN THE WORLD
Built by ancestors of the Kurds: Hurrians
In Amida - Agusta (Diyarbekr)
An Ancient Mystery
The Great Ring Wall of The World in Diyarbekir in Northern Kurdistan is an architectural master piece. It is the second great ring wall of the world but the first when it comes to citadells. It is 5800 m long. It has 82 towers, the wall is 4 m wide, and 17 m high.
It is believed that it was built for to proteckt the Sun Temple in the ancient cityt of Amida or it self is a Sun Tempel. In this case it is built before the agrar revoluton in the Sun worship era which is long before the agrar revolution - took place about ten or eleven thousand years BC. But it is also belived this unique citadel is built about one or two thousand years after the agricultural revolution that took place in this particular area. Even today Diyarbekir vicinity is the Middle East's wheat stocks. Cultivation Revolution (Agrar Revolution) took place for about 11 thousand years ago. When the people need to protect production surplus against looting it is believed the citadells became a social need.
The Roman Emperor Justinian let it be renovated year 349 AD
Kürdlerin dünyanın EN BÜYÜK BİR ŞEHİR KALESİ var ama işgalci, islamo-faşist türkler kürdlerin vatanını kendilerinin yapabilmek için kürd halkına koyu genel bir düşmanlık yaptiklarindan dolayı, BÜTÜN dünyanın ortak mirası olan bu kalenin onarılmasını ve ayakta kalmasını İSTEMİYOR! Dünya kültür mirasının koruyucu uluslar arası organı UNESCO ise buna seyirci kalıyor, tıpkı ''haktan, hukuktan, adaletten, bağımsızlıktan ve özgürlükten yana olduğunu'' iddia eden dünyanın en büyük askeri paktı NATO'nun kürd halkının cihatçı türk, arap ve farslar tarafından katledilmesine ve ezilmesine seyirci kaldığı gibi..
Derê Romê - The Roma/Greek/Western Port
Bir Gün Mutlaka ..
Diyarbekir KÜRDİSTANDIR. Diyarbekir kürdlerden başka KİMSENİN DEĞİL. Nokta
(İşgalci türkler er geç, ama BİRGÜN MUTLAKA BAĞIMSIZ, BİRLEŞİK, DEMOKRATİK KÜRDİSTAN'IN başkenti Diyarbekir'den KOVULACAKLARDIR)
Diyarbakirs historiskt unika stadsmurs stenar tas loss och säljs
Tek Beden, Derê Çiyê
(Birca li Taxa Elî Paşa ku zaroktiya min li wir derbas bû, aliyê hundur. Li vir ava pîs derbas dibû û ser wê jî vekirî bû. Pir zarok diketin nav û dixeniqîn.
Jê re digotin AVA HERAM. Gava zaro bûm pir caran ji ser vê avê derbas bûme û çûme vî aliyê bedenê ku li wir deriyek heye ku mirov jê derbas dibe
diçe taxa Ben û Senê. Ji ber ku li nav vî navî peyva tirkî, zimanê dagîrkeran heye, loma qet em vê peyva Ben û Senê hez nakin).
Derê Romê - Port of Roma
Birca Şemsiyan/Mitra
Birca beramber Pira dehderî
Keleha bêserûber dirêj.. û bêxwedî..
Keleha bêserûber dirêj.. û bêxwedî..
UNESCO NEREDESİN? BAK YIKIYORLAR BU MUHTEŞEM DÜNYA MİRASINI!
Tarihi bilinmeyecek kadar eski olan BEDENLERİMİZ BİLİNÇLİCE YOK EDİLİYOR. Güya UNESCO tarafından koruma altına alınmış.
Ama görüldüğü gibi günbegün yok ediliyor. Bu güzelim burcu onarmak en fazla iki aylık bir iş.
Ama mahsus yapmıyorlar bu işi 1 numaralı kürd ve Kürdistan düşmanları tarafından.
Gava Derê Romê dihat qepatkirin, 1909
Derê Romê - Port of Roma, by M. Masum Suer
Islamist Turks actively work to decay the world-unique city wall because it is a work of pre-Islam times.
"All historical works that are not Islamic must be destroyed," ordered the Muslim Caliph in Mecca in the 13th century.
Therefore, the Islamists are hostile to all ancient remains
Xana [Çûka] Zerzûlan (Hesen Paşa)
Hewr û reş û tarî..
Zor û birçîbûn
tim hê dibarî
Seydayê Cegerxwîn
Helbesta DIYAN BIYAN FÛ
Baxçeya Emîrgan li Meydana Şêx Seîd Efendî (Derê Çiyê) 1964
Foto: M. Bozarslan, Derê Mêrdînê
Qebra padîşahê Dewleta Kurd Merwanî li ser zinarê Fîsê
Keleha Diyarbekrê bi mij û dûman
1937
Hundurê Birca Heft Bira
Nizamediin Pirinccioglu
Xana Hesen Paşa li kela kela germa havînê wisa hênik dibe..
Dergeha Serayê
BÜYÜK KÜRD DÜŞMANI ATATÜRK'ÜN SURLARI DOLAŞMASINDAN SONRA
YIKILMASINA KARAR VERİLDİ
Ataqewad teftîşa Deriyê Ruhayê/Deriyê Romê dike..
Dubble wall of Amida
MAHSUSEN YIKTILAR
12 Ağustos 1930 Tarihli Son Posta Gazetesi Sayfa 4
Surlarin yıkılması ile ilgili haber
Finaly it is restorated by Kurdish Municipality of Diyarbekir though Turkish state didn't like it
(Herne kadar türk devleti engellese de sonunda Diyarbekir Kürd Belediyesi tarafından biraz restore edildi)
DİYARBAKIR – “12 Eylül’den sonra Köy Hizmetleri’nde çalışan 14 arkadaşımızı işten attılar önce. Sonra, Dersimli bir müdür muavini vardı, bir gün dedi ki bana, ’17 kişilik bir liste daha hazırlamışlar. Aralarında senin de adın var. Emekli olabiliyorsan emekli ol, yoksa tazminatını da alamayıp işten atacaklar seni.’ Köy Hizmetleri’nden önce bir yıl Devlet Su İşleri’nde çalışmıştım. Askerlik de yapmıştım. Bunları toplayınca emekli olabiliyordum. Emekli oldum. Bir arkadaşımız emekli olamadığı gibi iki yıl da hapis yattı. Bütün emekleri heba oldu gitti.”
Mehmet Sevik, çocukları ve torunlarının işlettiği Arsev Kafe’de anlatıyor bunları. Kafe kendisinin aslında. 45 yıldır oturduğu Fiskaya Mahallesi’nin üstündeki yol kenarında yıllar önce açtığı çay ocağını zamanla ferah bir kafeye dönüştürmüş. Çay ocağı açmadan önce yaptığı işleri ise şöyle anlatıyor: “Emekli olduktan sonra 3-4 yıl çalışmadım. Emekli ikramiyesi bitti, emekli maaşı yetmemeye başladı. Çünkü 6 çocuğum okuyordu. İnşaat işlerini seviyordum. İnşaat işi yapmaya başladım ve 9 yıl Devlet Hastanesi’nin küçük işlerini yaptım.”
Mehmet Sevik, hikâyesini usulca anlatırken araya girip, “Neden işten atmak istediler seni?” diye sordum. Çok kısa bir soruyla cevap verdi: “Bugün Kürdü neden hapse atıyorlar?” Sonra gülerek, “Bilerek soruyorsun bu soruları. Sen sor ben anlatırım, merak etme” dedi.
Aslında Mehmet Sevik’le konuşmamıza neden, kafenin giriş kapısına yakın duvardaki bir resim oldu. Duvardaki resim Albert Louis Gabriel’e aitti. Tarihe, tarihi eserlere meraklı herkesin ama özellikle Diyarbakırlıların minnettarlıkla hatırlaması gereken bir isim Albert Louis Gabriel.
‘DİYARBAKIR SURDUR’
Mehmet Sevik, bu minnettarlığı kafesinin ön duvarına resmini işleyerek gösteren bir Diyarbakırlı. Gabriel’i hakkında bilgi edinmesi de ilginç olmuş. “1974 yılıydı yanlış hatırlamıyorsam. Kahvede oturuyordum ve yan masada bir adam bir kitap okuyordu. Kitabın kapağında Gabriel’in fotoğrafı vardı. Adam o kadar uzun okudu ki kitabı merak ettim. Masasına geçerek ne okuduğunu sordum. Okuduğu kitap Gabriel’i anlatıyordu ya da Gabriel’in bir kitabıydı. Adam dedi ki ‘Diyarbakır’ın surlarını kurtaran Gabriel’dir.’ İşte ben o günden sonra bir daha unutmadım Gabriel’i. Çünkü Diyarbakır surdur, surlar olmasa Diyarbakır da olmaz.”
Aradan zaman geçiyor ve Mehmet Sevik, Meryem Ana Kilisesi’nde çalışan Lütfü Dokucu ile dostluğunu ilerletiyor. Bir gün Lütfü Dokucu’ya, Gabriel’den söz ediyor Sevik. Lütfü Dokucu ona, Gabriel’in Diyarbakır’dan Fransa’ya göç etmiş bir Süryani olduğunu söylemiş. “Ben bilmem” diyor Sevik, “Kitaplarda da Gabriel’in Diyarbakırlı Süryani olduğu yazmıyor herhalde ama Lütfü’nün bana anlattığı buydu.”
Sevik, adını ilk kez 1970’li yıllarda duyduğu Gabriel’i hiç unutmamış. 1990’lı yıllarda kafeyi açtığında Gabriel’in adını yazdırıyor duvarlara. Dostları sormuşlar tabi, “Kimdir bu Gabriel? Başka isim mi bulamadın?” diye. Gabriel’i tanımadan vefa borcunu nasıl anlatabilir ki insan? Sevik de “Siz anlamazsınız, ince iştir bu” demiş. Sevik gülerek söylüyor bunu ama doğrusu da budur zaten, vefa incelik ister.
Suriçi’ndeki çatışmaları da konuşuyoruz Mehmet Sevik’le. Bu çatışmalar sırasında başta Kurşunlu Cami olmak üzere tescilli birçok yapı da tahrip oldu. Suriçi’ndeki 6 mahalle, 2015’ten bu yana yasaklı. Son durumunu gösteren fotoğraflardan anlaşılan o ki bu altı mahalle yerle yeksan olmuş durumda.
Mehmet Sevik, 2015’te birkaç saatliğine kaldırılan sokağa çıkma yasağı sırasında gidebilmiş Suriçi’ne. Kurşunlu Cami’sinin nasıl tahrip edildiğini görmüş ve bir daha da ayak basmamış Suriçi’ne. “İçim el vermiyor, vicdanım kabul etmiyor. Altı mahalle yok olmuş, gidip neyi göreceğim? Askerler, polisler oradan çekilmeden de bir daha gitmeyeceğim oraya.”
Sevik’e sordum: “Gabriel surları kurtardı, sence Suriçi için ayrıca bir Gabriel’e mi ihtiyaç var?” Sevik, şöyle cevap verdi: “Yeni bir Gabriel’e değil, merhamete ihtiyaç var. Merhametli kimsekalmadı.”
SURLARI KURTARAN ADAM
İşe yaramadığını söylediği dışarıdan alınmış bir ilkokul diploması var Mehmet Sevik’in. Okuma yazmayı hatta Türkçe konuşmayı da askerde öğrenmiş. Kolay olmamış tabi öğrenmesi, birçok eziyetler çekmiş. Bir gün bir komiser, “Hem benim kadar Türkçe biliyorsun hem de Kürdüm diyorsun” diye çıkışmış Sevik’e. Sevik, “İyi ki öğrenmişim bu dili, yoksa senin gibi bir zalime nasıl cevap verebilirdim şimdi” diye karşılık vermiş.
Şimdiye kadar 7 kez gözaltına alındığını, 5’inde ağır işkence gördüğünü söyleyen Sevik’in anlattığı bu küçük anıyı, Gabriel’i sadece duyduklarından tanıdığını hatırlatmak için yazdım. Kaynaklar ise Gabriel’in surları kurtarma hikâyesini özetle şöyle anlatıyor:
Albert Louis Gabriel, 1883’te Fransa’da doğmuş. Sorbonne’da güzel sanatlar ile edebiyat okumuş, Paris Üniversitesi’nde doktora yapmış. Gabriel 1926 yılında Türkiye’ye geliyor ve Darülfünun’da Arkeoloji-Sanat Tarihi dersleri vermiş. 1930 yılında Milli Eğitim Bakanlığı ile anlaşarak, Mezopotamya’daki eserler hakkında araştırma yapmak üzere yola çıkar. Hasankeyf’ten Van’a kadar sürer yolculuğu. Eserlerin fotoğraflarını çeker, çizimlerini yapar, metinler yazar.
1930’lu yıllarda geldiği Diyarbakır’daki manzara ise korkunçtur. Dönemin valisi Faiz Ergun’un talimatıyla Dağkapı-Mardinkapı arasındaki surlar top atışlarıyla yıktırılmaktadır. Surların yıkımına gerekçe olarak, “ Sur içine hava girmiyor. Bulaşıcı hastalıklar yaygınlaşıyor. Hava sirkülasyonu olsun diye surları dinamitliyoruz.”
Gördükleri karşısında dehşete düşen Albert Louis Gabriel, Milli Eğitim Bakanlığı’na rapor yazar. Diyarbakır surlarının tarih ve arkeolojik açıdan paha biçilmez olduğunu belirten Gabriel, yerel makamların başlattığı bu yıkımın bir an önce durdurulmasını ister.
Not: Albert Louis Gabriel ve çalışmaları hakkında bilgi edinmek için “Şarki Türkiye’de Arkeolojik Geziler” adlı kitaba bakılabilir. İlk kez 1940 yılında Fransızca yayımlanan kitap, 3 yıl önce Diyarbakır Tanıtma Kültür ve Dayanışma Vakfı’nın (DİTAV) katkısıyla Dipnot Yayınları’ndan çıktı.
Albert Gabriel çizimi..
Kürdlerin surları restore edilirken bu çizimler özellşikle temel alınmıyor işgalci, islamo-faşist türk ırk devleti tarafından.
Surların aslını değiştirip sözde türk mimarisine uyarlıyorlar veya arap mimarisine.
Oysa kürdler ve bu surlar varken tarihte ne ne türk vardı ve nede arap diye bir kavim.
______________________________________
Diyarbekir surları... 1900’ler
Diyarbekir'i ziyaret eden seyyah ve yazarlar Diyarbekir surlarının sağlamlığı ve güzelliği üzerine notlar düşmüşlerdir.
AMİDA'LI AETİUS
Büyük Hekim
6. Yüzyıl tip bilginlerindendir. Hayatı hakkinda yeterli bir bilgi yoktur. 543 yilinda sağ olduğunu, AMÎDA Diyarbekir'de öğrenimini tamamladıktan sonra tıp tahsili için İskenderiye'ye gittiği, tip öğrenimini tamamlayınca Bizans'a yerleştiği, orada "Comes Obsequi" ilmî payesini alddığı biliniyor.Tıp ilminin çeşitli dallarına ait 16 eseri vardır. Bunlardan göz hastalıklarına ait olani, J. Hirschberg tarafından 1899 yılında almanca ve yunanca olarak yeniden basırılmıştır. Doğumla ilgili, olan eseri de Max Wegscheinder tarafından almancaya çevrilerek 1901 yılında yayımlanmıştır. Diğer eserlerinin de çesitli tarihlerde basılmış ve başka dillere çevrilmiş sayıları mevcuttur.
Bundan tam 15 asır evvel M.S. 543 yılında kadim Amid şehrinde yaşamış döneminin çok ünlü bir tıp bilgininden söz edeyim de tarihin tozlu ve unutulayazmış sayfalarında kalmasın.
Amidli Aetius (kimi kaynaklarda Atinos olarak da geçer) hakkında Türkçe kaynaklarda ayrıntılı bilgiler olmasa da altıncı yüzyılda ihtişamlı zamanlarını yaşayan Roma-Bizans idaresi altındaki Amida (Diyarbakır) şehrinde doğup büyüdüğü ve ilk eğitimlerini şehrinde tamamladığını biliyoruz.
Aetius‘un 543 yılında tıpta uzmanlık eğitimi için İskenderiye’ye giderek eğitimini tamamladığını tarihten biliyoruz. Tekrar şehrine dönerek kimi ameliyatlar yaptığını da yine kayıtlardan biliyoruz.
Amidli Aetius daha sonra Bizans’ın merkezi şehri İstanbul’a gider ve dönemin en önemli payesi kabul edilen “Obsequio Comes” unvanını alır. Doğu Roma İmparatoru Büyük Justinianos (527-565) tarafından iltifata mazhar olduğu da tarihin kaydettikleridir.
Ölüm tarihi ile ilgili bilgi yoktur. Aetius‘un tıp biliminin çeşitli dallarına ait olan ve günümüze kalan 16 eseri var. Bu eserlerinden kimileri 1816 yılında Yunanca ve Latince olarak yayınlanmış.
Göz hastalıklarına ait olan eseri, kendisi de bir Optalmolog olan ve 1843-1925 yılları arasında yaşamış Julius Hirscberg tarafından 1899 yılında Almanca ve Yunanca olarak yeniden basılmış.
Doğumla ilgili olan eseri ise Max Wegscheider tarafından “Geburtshilfe und Gynakologie bei Aetios von Amida” ismiyle Almancaya çevrilip 1901 yılında Almanya’da yayınlanmış.
Tıp Bayramının bunca anlam katılarak kutlandığı bir zaman diliminde istedim ki geçmişte de bir kez hekim arkadaşlara ve örgütlerine hatırlattığım ama pek de kale alınmadığını düşündüğüm bir önerimi bir kez daha güncelleyeyim.
Diyarbakır Tabip Odası, Türk Tabipler Birliği ile birlikte ünlü tıp bilgini Amidli Aetius adına bir ödül koysa… O yıl içinde tıp alanında bir önemli başarıya imza atmış olan şahsiyete ödül verse. Amidli Aetius üzerine bir çalışma bir sempozyum düzenlense. Aetius adına Dicle Üniversitesi Tıp Fakültesi’nde Aetius’a vefa adıyla ismi bir kürsüde zikredilse.
Yani ezcümle bilim yolumuzu aydınlatırken 1500 yıl evvel bu coğrafyadan göçüp gitmiş bir bilim şahsiyeti hemşehrinin eserleri ve adı kadim Amid şehri üzerinden yeniden güncellense... (ŞD)
Gravür 1889
*II. Dyarbekr, Jézyret doğumlu DIELDYNE (Abou-l-Fathh Nascer-ed-dyne), bize Evrensel ve Kusursuz Yöntem başlığı altında sekiz bölümden oluşan bir kitap bıraktı. Escurial'ın kütüphanesinde birkaç el yazması bulunan şair ve hatip sanatı üzerine bir incelemedir.(Dictionnaire Universel, Paris 1810)
Eski Diyarbekir Kürdleri ...
Ne yazık ki müslümanlaştırılıp arap isimleri taşımak zorunda kaldıklarından dolayı, verdikleri bütün eserler kürd halkını inkar ve asimile eden islam ümmeti dahilinde arap milletine mal ediliyordu, tıpkı arapça olarak El Cezeri diye adlandırılan Sibernetik & Hidromekaniğin babası Cizre'li büyük kürd alimi İsmail Rezzaz gibi..
Dictionnaire Universel, Paris 1810