OLD PICTURES OF AMID[A]
1800 - 1970
VATANSIZ İŞGALCİ İSLAMO-FAŞİST TÜRKLÜĞÜN İŞGALİ ALTINDA TÜRKLEŞTİRİLMEYE ÇALIŞILAN
TARİHİ KÜRD BAŞKENTİ AMİDA-DİYARBEKİR'İN KÜRDİ ANATOMİSİ
''Kürtleri türkleştirmenin en etkili yolu, türklerle kürtlerin aynı okullarda okutulmasıdır. Diyarbakır, kuvvetli türklük merkezi olmak için tedbirlerimizi kolaylıkla işletebileceğimiz olgunluktadır. Dersim vilâyetinin teşkili ile askerî bir idare kurulması ve Dersim ıslahının programa bağlanması lâzımdır. Erzurum’un içeride kürtlüğe karşı sağlam bir türk merkezi haline getirilmesi gerekli, ki, boşaltılan ermeni köylerine kürtlerin yerleştirilmesinin engellenmesi de ayrıca gereklidir.''
İmza: Atatürk (türklerin babası Piç Misto)
![]() |
![]() |
Amida Höyük olarak bilinen alanda bir zamanlar İçkale Sarayı yer alıyordu. Evliya Çelebi seyahatnamesinde sarayı şöyle analatıyor:
''Tam dört bin adım büyüklüğündedir. İçinde yüz elli adet odası ve birçok divanhanesi olan büyük saray vardır. Her gelen vezir ve vekiller birer oda, bir hamam, havuz ve şadırvanlar yapınca, kat kat süslü bir saray olmuştur. Sarayın bütün pencere ve balkonları Şattu'l Arab'ın, Sadiköy ovasının ve Karatepe adlı vadilerin panoramik manzarasını gösteren yerlerdir.''
İlk fotoğraf İçkale Sarayı'nın yer aldığı bir gravür.
İkinci fotoğraf Dr. Adil Tekin tarafından çekilen 1961 yılındaki İçkale kazısı.
Dünyanın sayılı biilim merkezleri, zamanın büyük dünya üniversite ve müzeleri Kürdistan'ı medeniyetin beşiği olması bakımından EXZOTİK
ve müstesna bir ülke olarak değerlendirdiklerinden dolayı, Kürdistan'ın Erzurum, Erzincan, Malatya, Xarput, Haleb, Musul, Diluk, Urmiye, Kerkük,
Orfa, Bitlis, Hakkari, Mardin, Amida gibi medeniyetin üzerinde ilk yeşerdiği bu alanlarda bilimsel araştırma ve kazı çalışmaları için düzenli bir şekilde
buralara ziytaretler gerçekleştirmişlerdir.
6 Şubat 1933 Tarihli Son Posta Gazetesi Sayfa 4
İşgalci türkler, araplar ve persler Kürdistan küçük büyük bütün hemen hemen hepsinin ismini değiştirdiler
Diyarbakır/Diyarbekir şehrin değil, mıntıkanın ismidir. Mıntıka, ismini aktüel adı ile Bekiran olan Kürd Bakran (Bakıran) aşiretinden almaktadır.
Şehrin ismi, Amed/Amid/Amäda"dir. Pakran/Bakran/Bekäran aşireti KürtdYahudi, Kürd/Ermeni ve KürdGürcü tarihine damgasını vurmuş bir büyük Kürd aşirettir.
1905
Roma İmparatorluğu'nun 1600lerde çizilmiş bir haritasında Curdistan & Amed
Roma İmparatorluğu'nun 1600lerde çizilmiş bir haritasında Curdistan & Amed
Roma İmparatorluğu'nun 1600lerde çizilmiş bir haritasında Curdistan & Amed
Diyarbekir ismi tarihte çok büyük coğrafik bir bölgeyi kapsadığından, hatta ta Aşağı Mezopotamya'ya kadar indiğinden,
bazı kürdler o bölge için "Arabistan" diyorlarmış.
Mesela "Bingöl/Muş Cibranlı kürdleri 'biz Arabistan tarafından buraya geldik" demeleri de bu tanımlama kaynaklı olduğunu
ünlü araştırmacı diplomat M. Sykes söylüyor (1912).
Tabii bazı bitlislilerin "Biz Horasan'dan, Buhara'dan, Yemen'den, Bağdat'tan geldik" söylemleri ise,
tarihi hakikat ile alâkalı olmayıp, sadece ve sadece sosyo-siyasi konjonktürel dönem ve uygulanan politikalar ile alakalıdır.
Baran Zeydanlıoglu
Panorama Diarbekir Kurdistan GRAVURE OLD PRINT 1889
OLD PICTURES OF AMIDA - by Gertrude Bell, 1909
ISLAMO-FASCIST Turks destroyed the big parts of this unique historic citadell - The biggest city wall (citadell) in the world: 5,8 km long, 17 m high with 82 huge towers. The second big wall in the world.
This port is called in Kurdish: DERÊ ROMÊ it means Port of Rome.
A "Timeless" History
The production surplus of the agriculture must be protected from the plunder. That is why it became an indispensable need to build citadels and city walls to protect the agreculture products from robbers. It is proven with DNA method (971114-Sicence) that it was in this area that people first cultivated in history for 11 thousand years ago. Therefore, the researchers believe that Amida's wall is at least 6 thousand years old and the city of Diyarbekir nearly 10 thousand years old.
The Roman emperor Justinian let the wall is being restored in 340 AD. The Romans also built countless roads and bridges in Kurdistan.
Ottoman Turks and contemporary Turks destroyed parts of it and even today Turk's goal is to destroy the wall completely.
Between 2015-2017 Islamo-Fascist Turks bombed the old part of the city (Sur) and a big part of the wall is completely destroyed.
In 1985, an international Japanese construction company wanted to renovate and build several lifts and a cable car way on the it and open it to tourism, but the proposal was rejected by the Turks.
Not far away is the Neolithic town of Hasankeyf with 12,000-year-old history and last but not least Girê Navokê (Göbekli Tepe) believed to be a 13,000-year-old temple.
This is a timeless historic construction. Diyarbekir is a very old city.
Diyarbekir Belediyesi 1910
İşgalci-sömürgeci türk milliyetçisi devşirme kürd katili Mustafa Kemal’in emriyle 1937 yılında Belediye meclisi tarafından “Diyarbekir” ismi Diyarbakır diye değiştirildi.
1940
Amida-Agusta-Amed karlı bir kış günü 1969.
Bağdat (''Gazi'') caddesi ve Dörtyol kavşağı. Sağ tarafta DEVA hamamı eski duvarı gözüküyor. Halk arasında Deve-Hemamı olarak anılırdı.
İstanbul plakalı (34) otoların HEPSİ Kürdistan'da işgalci devletin türk memuru, askeri ve polis personeli ve diğer elemanlarına aitti.
Soyadlarından da 'Têrkan'lı oldukları anaşılan doktorların levhaları..
1920
Port of the Inner Citadell: Derê Navkelehê - 1909
1920
1950
Wênegirê gerok (seyyar fotografçı) 1968
Cih: Serê Bazara Spehiyê li paş Perestgeha Şemsiyan (îro: Mizgefta Gewre)
“Diyarbeiekir çarşılarında, evvela Hasan Paşa Pazarı, Sipahi Pazarı, Attarlar Pazarı, Kuyumcular Pazarı, Demirciler Pazarı, Çilingirler Pazarı, Kavaflar, palancılar, kazazlar, bezzazlar, elhasıl 66 sanat erbabının dükkanları mevcuttur”
Seyyah Evliya Çelebi
Mizgefta Mazin ("Ulu Camî")
Kahrolası Şêx Kamil'in 1232'de yıktırdığı sur bölümü
Malbateke kurdê diyarbekrî, 1940
Kurdên diyarbekrî, 1940
Derê Romê
Diyarbekir Kiz Eznstitüsü 1928
Koşka Erdebîl
Osmanlı kalleş sultanı Abdulhamid'in Bağdat işgal ve talan seferine giderken ve Bağdat işgal ve talan seferinden dönerken konakladığı köşk.
Burada bir kürdü haince idam etmiştir.
İşgalci islamist araplar tarafından, camiye çevrilerek islamın 5. kutsal haremi (mevkii) ibadethanesi taltifi verilen Kürdlerin islam-öncesi Şemsi (Mitra) Dini Mabedi ve
sonradan da
Mar Toma Süryani Kilisesi'ne çevrilmiş olan tarihi kutsal büyük kürd mekanı, resim 1960
Diyarbekir tren istasyonu 1950s
İşte böyle, kürdler müslüman sömürge olunca, dilenci oldular ve türkler (arapla ve farslar) da efendi oluverdiler
1915
Diyarbekir'in kürd halk hikayelerine ve edebiyatiına konu olmuş tarihî Bazara Spehiyê, Spahi Pazarı çizimi 1820
Kürt İsmail Paşa denen zevat tarafından Diyarbekir sur dışında yaptıtılan askeri kışlalar vede kardeşi için yaptırdığı bir cami 1900.
Keşke yaptırmaz olsaydı. Bugün türk işgalcilerinin yerleştiği bu kışlalardan mazlum kürd halkı üzerin, ölüm, işkence, kan, barut, ve ateş püskürtülüyor.
Kürd halkı neden mi bu duruma düştü? Şu sebepten dolayı: Kürdler o kadar çok koyu dindar bir millet olmuştur ki, safiyane bir şekilde dine (islama) hizmet maksadıyla, gönüllü olarak boyunlarını can düşmanlarına kıldan da ince
yapmışlardır. Yani bu islam kardeşliği denen yalana inanıyorlar. Diğer taraftan da türkler, araplar ve farslar kürdlerin vatanını kürdlerin elinden almış ve kürdleri din kardeşliği yalanıyla kandırmak için sürekli bu yalanı
gündemde tutuyorlar.
Eğer kürdler dine (islama) hizmet amacıyla saygı gösterdikleri ve gereklerine harfiyen riayet ettikleri islami kardeşlik yalanının içyüzünü ve asıl maksadını öğrenseler, işgalci türkler, araplar ve farslar
Kürdistan'da bir gün bile kalamazlar.
Kürdler Dr İsmail Beşikçi'nin dediği gibi 'İslam kardeşliği sloganı kürdleri kandırmak içindir' sözlerini iyi bilince çıkarmalıdırlar.
.
Diyarbakırın efsane olmuş meşhur kabadayılarından Pişo Miheme
Diyarbekir surları'nın yıktırılan ihtişamlı Mardin Kapısı, 1881
DÊRA MAR KOZMA LI TAXA ALÎ PAŞA'yê.. tirka ew jî wêran kir..
Medeniyet ve gelişmişlik bakımından Ortadoğu'nun Parisi olarak nitelenen Diyarbekir, işgalci islamo-faşist
türkler tarafından tam tarumar edildi.
Bir Zamanlar Ali Paşa'da Bulunan Mar Kozma Rum Kilisesinin iç ve dış görünümü
1911 Yılında Gertrude Bell Tarafından Fotoğraflanmıştır..
DÊRA MAR KOZMA HUNDUR (ınterıor)
Bir Zamanlar Ali Paşa'da Bulunan Mar Kozma Rum Kilisesi
İç ve Dış Görünümleri.
İç Görünüm 1911 Yılında Gertrude Bell Tarafından Fotoğraflanmıştır.
Derê Serayê 1895
Wêne ji sala 1986.
Birca Keçan, ji sûra Amedê, ku di dema Dewleta Kurdan Merwaniyan de, sala 1052-53an hatibû vehonandin,
Nav û derveyî sûrê 1970s
Dergeha Xana Hesen Paşa, c1970
Tek Kapı'nın biraz yukarısındaki mıntıkadır burası.
Nilgün Sineması, İnönü Caddesi’nin arka sokağı olan Eğri Sokak’ta (Sur / Cami Nebi Mah.) yer alıyordu. Nilgün sinamasının film reklam panosu, 1970'lerin başında Eric S. Janus tarafından çekilmiş bu foto'da görüldüğü gibi; Eğri sokağın başındaki Nilgün Sineması panosuna asılıyordu. Bu sinema sahibi türk filimleri oynatmıyordu, hep adamı düşündüren temalı kalite yabancı filimleri gösteryiyordu. Bunun için sürekli entellektüel kişilerin favori sineması idi. Bu resmin çekildiği gün film reklam panosunda iki yabancı film afişi asılı bulunmaktadır: ''Çiftlikte Bekliyorum'', ''Aslan Adam''.
Charles Bronson’un başrolde oynadığı Kızgın Güneş (Red Sun) adlı filmini, çocukluk arkadaşım Êlih'li (Batman) Sadê ile bu sinemada beraber seyrettiğimi hiç ununtmam. Charles Bronson’un başrolünü oynadığı ve “Kızgın Güneş” adıyla gösterilen film, 1971 yapımı Red Sun (Soleil rouge) adlı Fransız-İtalyan ortak yapımı bir Spaghetti Western’dır. Yönetmenliğini Terence Young’ın yaptığı filmde Bronson, bir soyguncuyu canlandırırken, Japon samurayı Kuroda Jubei rolüyle Toshiro Mifune ve Hollywood'un şuh ve güzel aktristi Ursula Andres ile birlikte çalışarak Japonya’dan çalınan önemli bir altın kabzalı kılıcı geri getirmeye çalışır. Film, Batı ve Doğu’nun kültürel çatışmasını ve işbirliğini ele alırken, o dönemin sinema seanslarında gösterilen yabancı filmlerin tipik örneklerinden birini oluşturur.
İşgalci islamo-faşist türklerin sinema ve televizyon yoluyla kürdlerin kültürel kimliğini silmeye çalıştığı bir dönemde, bu tür yabancı filmler, kürdler için farklı düşünme biçimlerini, entelektüel sorgulamayı ve evrensel değerleri tanıtan bir araç oldu. Sinema, adeta kültürel bir sığınak ve direniş alanı işlevi görüyordu. İşgalci türk filmleri, o dönemde kürdlerin tarihini, kültürünü ve dilini silmeye yönelik yoğun bir propaganda aracına dönüşmüştü. Halkın bilinçsiz bırakılması, kültürel hafızanın törpülenmesi ve dilin kamusal alanda kullanılmasının engellenmesi, uzun vadede kürdlerin kültürel yozlaşmasına yol açtı. Nilgün Sineması ve benzeri alanlar ise, çok az da olsa bu yozlaşmaya karşı birer küçük direnç noktaları olarak varlık gösterdi. Yabancı filmler, kürdlerin farklı dünyaları ve fikirleri tanımasına, eleştirel düşünme becerisini geliştirmesine imkan tanıyordu. Kürd halkının kendi kültürünü ve dilini kullanamadığı bir ülkede, böyle mekanlar, entelektüel birikimi besleyen, yabancı değerlerle karşılaştırmalı düşünmeyi sağlayan nadir imkanlar sunuyordu. Bu nedenle, sinemanın tarihsel ve kültürel önemi, yalnızca gösterilen filmlerle değil, halkın düşünsel özgürlüğüne yaptığı katkıyla ölçülmelidir. Nilgün Sineması ve gösterdiği yabancı filmler, işgalci türk filmlerinin yarattığı kültürel yozlaşma ve tekdüzeliğe karşı bir karşı duruş örneği teşkil eder. Kürdlerin kendi kültürünü yaşatma ve dilini kullanma hakkının engellendiği koşullarda, böyle mekanlar entelektüel uyanışın ve kültürel belleğin korunmasının simgesi olmuştur. Bugün geriye dönüp baktığımızda, Nilgün Sineması’nın, kültürel özgürlüğü ve düşünsel direnci savunan bir tarihî değer olduğunu net biçimde görebiliriz.
Diyarbekir’deki Nilgün Sineması, 1980 işgalci islamo-faşist türk askeri darbesi döneminde bu nedenle kapatıldı. Sinema işlevini yitirince uzun bir süre kapalı kaldıktan sonra “Nilgün Düğün Salonu” olarak kullanılmaya başlandı. Böylece kentin kültürel belleğinde sinema olarak bilinen mekan, düğün ve toplu etkinliklerin yapıldığı bir salona dönüştü.
Diyarbekir’deki diğer eski sinemaların (Ar, Dilan, Emek, Site, Şark, Yıldız vb.) kısaca faaliyetleri ve sonraki akibetleri:
Ar Sineması Sur içindeki Diyarbekir merkezde, Akıncılar Sokak üzerinde yer alan Ar Pasajı bünyesinde kurulmuştu. Sinema 1960’lı yıllarda hem yazlık hem de kışlık salonları barındıran bir yapı olarak faaliyet göstermiştir. Bu sinemada da kaliteli yabancı filimler gösterilmekteydi. Ne yazık ki zamanla yeterli ilgiyi görememesi ve işletme zorlukları nedeniyle faaliyetini durdurmuş; sinema bölümleri kapatılarak yapı günümüzde bir çarşı/pasaj olarak kullanılmaya devam etmektedir. Bu pasajda tanınmış kürd siyasetçisi Mehdi Zana ve ustası Niyazi Usta'nın (Niyazi Tatlıcı) da terzihanesi bulunmaktaydı.
Dilan Sineması (1956): 1900 kişilik kapasitesi, 77 locası ve 18 metrelik devasa perdesiyle dönemin Ortadoğu’sunun en büyük ve en modern sinemalarından biriydi.
Emek Sineması (1972) Diyarbekir'in önemli kültürel merkezlerinden biriydi. Ancak, yabancı film gösteriyor diye kapatıldı. Yangın Olayı: Emek Sineması, kapalı bulunduğu dönem (2004) bir gece vakti yangın çıkması sonucu tamamen yanıp kül oldu. Çünkü ''açık'' film göstermeye başlamıştı ve 2013 yılında yerine bir alışveriş merkezi inşa edildi.
Site Sineması: Bu sinema Dilan Sineması'nın bitişiğindeki binadaydı ve yazlığı da vardı.
Şark Sineması, Diyarbekir'in Mardin Kapı semtinde bulunan eski sinemalarından biriydi ve 1970'lerde en çok Çin, Hong-Kong ve Japon karate sporu temalı filimleri gösteriyordu. Ancak, günümüzde bu sinema salonunun akıbeti hakkında detaylı bilgilere ulaşılamıyor.
Yenişehir Sineması, Diyarbekir'in Dağkapı bölgesinde yer alan ve 1925 yılında Şêx Seîd Efendi ve yoldaşlarının idam edilmesinin ardından, bu kürd direniş önderlerinin naaşlarının defnedildiği alana inşa edilen bir sinema salonuydu. Görgü tanıklarının ifadelerine göre, idam edilenlerin cenazeleri, günümüzde Şêx Seîd Efendi Meydanı adını alan Dağkapı Meydanı'nda açılan bir çukura gömülmüş ve daha sonra bu alana Yenişehir Sineması adı verilen büyük bir sinema salonu binası yapılmıştı.
Yenişehir Sineması, özellikle 1970'lerde Diyarbekir halkı tarafından çok bilinen ve ziyaret edilen bir yer haline gelmişti. Bu dönemde, sinema salonunun bulunduğu alanın, 1925 Şêx Seîd Efendî ve onunla birlikte idam edilenlerin mezarlarının üzerine inşa edilmiş olması, toplumsal hafıza ve tarihsel bellek açısından önemli bir sembol haline gelmiştir. Ancak, sinema salonunun kapanmasının ardından, bu tarihsel bağların hatırlanması ve korunması konusunda çeşitli zorluklar yaşanmıştır. Bu duruma el verenler de kürd işbirlikçi mafia çevreleri olmuştur. Yenişehir sineması 2000'li yılların başında yıkılınca Şêx Seîd ve yoldaşlarının toplu mezarına ulaşma imkanı olduğu halde adı geçen bu işbirlikçi çevreler bu alanın üzerine Diyarbekir Belediyesi’nin o dönemki başkanının izniyle yeni bir hastahane binası inşa ettiler. İşglaci islamo-faşist türk devleti Şêx Saîd Efendi ve yoldaşlarının toplu gömülme yeri olduğu durumunu bilen yurtsever halkın buraya gelip tevafta bulunmalarını engellemek için bu sinemada özellikle pornografik-seks filimleri oynatmaya başlamıştı.
Yıldız Sineması: Yıldız Sineması, sadece yazlık olarak hizmet veren bir sinema salonuydu. Şimdiki Galeria İş Merkezi'nin bulunduğu yerde yer alıyordu.
Charls Bronson'un başrolünü oynadığı ''Kızgın Güneş'' filmi:
https://www.youtube.com/watch?v=9_jIDAhh8Mg
Nilgün (yada Dilan) sinemasının makina odası:
KÜRDİSTAN'IN ZENGİN ORMANLARI BU KELEKLER VASITASIYLA YOK EDİLDİ
Önce Kürdistan'ı arka bahçe olarak kullanan osmanlı ve 1923'te kurulan türklük devleti sonra da bu kelekler..
Foto: Tigris nehri üzerinde Kürdistan'ın yok edilen ormanlarının odunlarını taşıyan kelekler, 1930c
Kürdistan'ın her karış toprağı çok zengin ormanlarla kaplıydı bir zamanlar.
Ümmet adına işgalciliğini Kürdistan'da sürdüren osmanlı ve 1923'te kurulan türklük devleti Kürdistanı sömürgesi olarak kullanıp Kürdistan'ın bütün
zenginliklerini sömürerek yok etti.
Hepsa Diyarbekra Şewitî
Birçok trajik-acıklı kürd ağıtına konu olan "Hepsa Diyarbekra Şewitî" (Yanık Diyarbakır Hapishanesi), eski Diyarbakır Cezaevi’nin unutulmaz bir görüntüsüdür.
İşgal, ilhak, inkâr ve yok etme politikalarının kürd halkı üzerinde yoğun bir şekilde uygulandığı sözde ülke ve yalan cumhuriyet olan işgalci katil Türkiye ''Cumhuriyeti'’nde, kürd halkına yapılan zulmün eşine ve benzerine dünyanın hiçbir yerinde rastlanmamaktadır. İşgal altındaki kürd topraklarının en büyük parçası olan Kuzey Kürdistan, bir bütün olarak adeta bir işkencehane ve hapishaneye dönüştürülmüştür. Burada kürdler sürekli bir soykırıma tabi tutularak katledilerek sorykırımlara, katliamlara, büyük acılara uğratılmaktadır; dilleri, kimlikleri ve kültürleri sistematik olarak baskı altında tutulmaktadır. Kendi ana dillerini konuştukları için katledilen, failinin işgalci türk devleti olduğu belli olan ama yalandan 'faili meçhul' diye adlandırılan kalleşçe ve kahpece cinayetlere uğratılan, sözde mahkemelrde, sözde hakimler ve savcılar tarafından düzmece iddialarla ağır cezalara çarptırılan kürdler, kendi ülkeleri Kürdistan'da insanlık dışı muamelelere maruz kalmaktadır. Eski Diyarbakır Cezaevi’nin yetmediği gibi, zalimliğiyle dünyada ün yapan 5 Nolu Türk Askeri Cezaevi inşa edilerek işkence ve baskıların boyutu daha bir artırılmıştır.
Kürd halkı, tarih boyunca maruz kaldığı soykırım, katliam, toplu işkence, inkâr ve asimilasyon politikalarına rağmen, bağımsızlık ve özgürlük mücadelesinden, kimliğini ve dilini koruma azminden vazgeçmemiştir. Kuzey Kürdistan'da yaşanan soykırımlar, katliamlar, toplu işkenceler, ağır baskılar, halkın direncini kırmak yerine birliğini ve dayanışmasını güçlendirmiştir. Diyarbakır Cezaevi, sadece bir zulüm mekânı olarak değil, aynı zamanda kürdlerin özgürlük mücadelesinin simgesi haline gelmiştir.
En başta kürd halkının bağımsızlığı ve özgürlüğü için, kürd ulusunun da kendi devletini kurarak kendi kaderini tain edebilmesi için, dillerin, kültürlerin ve kimliklerin yaşatıldığı bir dünya için verilen bu mücadele, yalnızca kürrd halkının değil, evrensel insan haklarının savunulmasının da bir örneğidir. Bu mücadelenin temelinde, uygarlık arayışı yatmaktadır. Kürd halkı, yaşadığı bu yüz yıllık ağır soykırım, katliam ve büyük acılara rağmen umudunu kaybetmemiş, özgür bir geleceği inşa etme kararlılığını sürdürmüştür.
Bugün yaşanan bu zulümlerin hatırlanması ve adaletin sağlanması, yalnızca kürd halkı için değil, insanlığın vicdanı için de büyük önem taşımaktadır. Diyarbakır Cezaevi gibi sembol yapılardan, soykrım ve katliamlardan ders alınarak daha adil bir dünyanın inşa edilmesi için birer uyarı işlevi görmelidir.
Kazanacak olan kürd ulusudur - kaybedecek olan işgalci ilhakçı sömürgecielrdir!
G. C.
Qitirbil & Zinarê Fîsê, 1930
(General Commission on Archives and History of The United Methodist Church)
Tren Garı'nın bir inşaaty görüntüsü. 1920'lerin sonu
Daha sonra babam Hamit Candan bu tren garında 25 yıl çalıştı. Kürd olduğu için onu emekli etmediler ve emekli parasını vermeden onu işten çıkardılar.
--- İşgalci türk ırk devleti Kürdistan'dan defol çık!
Ber Xana Hesen Paşa 1935
Hemama Paşayî
1920
Dêrên Diyarbekrê ji mesîhiyên kurdan maye. Piştî îslamê ev kurdên mesîhî neçar mane ku daxilê dêr3en ermen û suryanan bibin.
Loma beşek ji ermen û suryanan hîna jî ne bi ermenî zanin û ne jî suryanî.. tenê bi kurdî zanin. Sebeb jî ev e ku ew kurd in.
1975
Riya: Mêrga Ehmedî (Ahmedin Çimeni, Çayırı Yolu)
İşgalci, ırkçı-şöven türkler sonradan bu adı 'Melik Ahmet Paşa Caddsei' adı ile değiştirdiler.
BAY KADRİ BÖÇKÜN’NÜN YERİ...:
1940 lı yıllar Dağkapı dan görünüm ve şimdiki ordu evinin yeri iki katlı bir bina bu bina Bay Kadri Böçkün'ün yeriymiş.Bay Kadri'nin Kahvehyanesi de deniyormuş. Bu iki katlı kahvehanenin üst katı bilardo salonuymuş ve Diyarbakıra ilk kez bilardoyu getirip bilardo salonu açmıştır. Elit insanların gidip oturdukları oyun oynadıkları bu iki katlı kahvede nezih bir ortamda zamanlarını geçirirlermiş.
Kadri Böçkün 1950 yıllarda Türkiye atletizm şampiyonasına katılan milli atletmiş. Çok temiz giyinip bey efendiliğini hep koruduğundan Bay Kadri ismini almıştır.Çevresinde sevilip sayılan biriymiş bay kadrinin yerini daha sonra Şeyhmus pastanesinin sahipleri alarak buraya halkın deyimiyle “Gökdelen“ dedikleri binayı yaptılar. Şeyhmus Tatlıcı ve ailesinin istanbul'a taşınmalarıyla bu gökdeleni orduya sattılar.
Bay Kadri'yi rahmetle anıyorum. Mekanı cennet olsun. Paşa Böçkün
Xana Hesen Paşa li demên berê, c1920
Fabrîqeya Eraqê û li Paş Girê Elo xuya dike. Li ber Girê Gundê Elo Qadiya Kurmanca heye. Hinêk jê wê de jî gundekî din bi navê Qadya heye ku bi alîkariya
dewleta dagîrker hatiye şênkirin û jê re dibêjin Qadya Mezin. Dewleta bêwujdan a neyarê kurdan maciran ji Bulgaristanê hanî vê derê nav kurdan ku kurdan jî bikin tir.
Lê hema hema hemî macirên wan î roj bi kurdî qise dikin. Ji ber ku çand û zimanê kurdî bi çand û zimanên naylon û sûnî nayê ji navbirin.
Taxa qebra nediyar a Şêx Seîd Efendî û 36 hevalên wî yên darvekirî.
Hatin darvekirin û li vir binçalkirin.
Derê Çiyê c1910
Yekem hotêl a Diyarbekrê û ..
.. rewşa wê ya îroyîn
Li Koşka Senem (''Gazi Köşkü''), 8.8.1919
Berî ku tirka dîwarên "Derê Mêrdînê rûxandin..
Ji ber ku mal malê kurda ye, naxwazin li ser piya bimîne û pir bi hêsanî xirabdikin.
Berî xirabkirina Derê Çiyê
Derê Çiyê 1930s
Derê Romê 1930s
Papûra (caddeya) Hindî Baba
Deva hemamî
Birca Keleha Diyarbekrê wek karta postal hatiye amadekirin, 1890
When Arabic Muslim armies concured Diyarbekir they destroyed the city and killed thousands of inhabitants.
They also detroyed all scripts/inscriptions/relşefs on Amida's city wall which ware from ancient times. They wrote
some Arabic nationalist raws and replaced instead. As we know know the history of Amida's wall is so old so we
exactly don't know when it is build. But we know that citadels and city walls were built to protect the surplus production of agricultural products
and livestock from the non-producing, collecting, hunting and plundering peoples.
The history of Diyarbekir city goes back as far as 7000 years.
Diyarbekir 1700s
Li ber perava Dîclê 1951
Aksam türk-paçavrasi 1934
Ji ser birca li Derê Çiyê Xaçeriya (''Dörtyol'') li ser şeqama Bexdadê (''Gazi Caddesi'') 1950s
Ber derê Serayê 1930-1940
Eraqa Diyarbekrê 1935
Parka Sûrê a-şaredariyê 1934
1936
1890's
Mizgefta Mêrg Ehmedê
1901
İŞGALCİ İSLAMO-FAŞİST TÜRKLER
Hasan Reşit adinda bir turk asayiş memuru, zamanın İçişleri Bakanlığının 12 Şubat 1927 tarihli emriyle bölge illerini kapsayan uzun bir araştırma için görevlendirilir.
|
I denna bok som kom ut 1781, finns information om att "handdesinfektionen som tillverkades åren 1540 i Diarbekir (Amida-Agusta) exporterades till Europa och många andra platser i världen"...
(Tirreki açıklaması: 1781 de hazırlanan bu kitapta 1540 yıllarında olan bilgilerde var Diarbekir bölümünde, Diyarbekir'de hazırlanan el dezenfeksiyonunun Avrupa'ya ve başka bir çok yere yollandığıi yazıyor...)
AMİDA-AGUSTA'dan ta Avrupa'ya 1540'larda TIBBÎ MALZEME İHRACATI yapılıyordu!
İşgalci müslüman türkler, manifaktür sanayinin, ekonomik ve sosyal gelişmenin Ortadoğu'daki bu en ilk merkezini YERLE BİR ETTİLER şimdi.
Diyarbekir Maarif Koleji’nin kampüsü 1960- Arka planda Sosyal Sîgorta Hastahanesi görünüyor.
Bu hastahane de kürdleri ikiye ayırıyordu. Devlet kurumlarında veya herhangi büyük bir şirkette çalışarak ailesiyle komple sigortalı olan kürdler ve
herhangi bir şirkette veya devlet kurumunda çalışmayıp sigortalı olmayan kürdler ve köylü kürdler..
İşgalci türklük devleti kürdleri hayatın her alanında bölüp parçalıyor.
13 Kasım 1935 tarihli.son posta gazetesi sayfa.4
Diyarbekir'in canı vardı ama aldınız. Bakın Diyarbekir'in ihracatı ithalatından üç kat fazla. Yani şehir kendini beslediği gibi etrafını ve hemde çok uzakları da besliyordu.
Herzamanki gibi tabi, ta ki siz Orta Asya'dan geldiniz.
Sûrên Amedê di nav destên tirkên barbar de. Deriyê Rihayê, salên 1920î.
Dagîrker û îslamo-faşîstên tirk kevir bi kevir dîroka kurdan ji holê radike. Du dîmenên kevn ji Diyarbekrê, 1930
Muzîkjenên Kurd ên Diyarbekrî
Dikiş (Singer) Kursu 1932
Bakın Diyarbeki'de ne güzel ve ne akıllı hanım kızlarımız varmış
Li ser baniyên Diyarbekrê 1910
Taxa Alî Paşa, 1899
Dimenek ji Amedê, Keleha Navîn (İç Kale) 1881
S. Acacio Vescovo di Amida
Amida Piskoposu 9 Nisan S. Acacio, 5. yüzyılın başında bugün Diyarbekir olan Amida kentinin piskoposuydu; 419'da İmparator Theodosius tarafından Roma imparatorluğunun geleneksel düşmanı olan pers kralının elçiliğiyle görevlendirildi ve bu vesileyle Nasturi kilisesinin başını tüm piskoposların bir konseyini toplamaya ikna etti. 421'de iki devlet arasında savaş yeniden çıktı ve bizanslılar, sayıları onları destekleyemeyecek kadar büyük olan 7.000 pers'i esir aldı; daha sonra Acacius, onlara yiyecek sağlayabilmek için kilisesinin kutsal kaplarını sattı ve birçoğunun Hristiyanlığa dönüşmesine neden oldu. Asil sadaka jesti, krallığının Hıristiyanlarına karşı zulmü sona erdiren ve Acacius'u 422'de barış görüşmesi için tekrar gönderilen pers kralı Behran V'in tanınmasını sağladı. azizler, insanlık bu üçüncü milenyumun yeni bir müjdelemesi için Hristiyan inancının pratiğine, adınızın övgü ve görkemine ve Kilise'nin zaferine dönebilir. Amin. 2. II