A Kurdish Theologian Scholar 
SEYX SAÎD EFENDÎ


1865 Xinis - 28.06.1925 Diyarbekir

Home  |  Destpêk  |  Ana Sayfa

 

 

 

Şeyh Said Efendi Hareketi'nin başladığı 1925'ten ta 1937'ye kadar kürd halkı isgalci türk devletine karşı 20 defa başkaldırdı.
Her başkaldırış eylemi kanlı bir şekilde basırılmasına rağmen kürd halkı kendi özgürlük ve bağımsızlık isteminden vazgeçmiyordu ve hala da vazgeçmemiştir.

Şeyh Said Efendi gibi bir teolog alimin mesleki kimliği kullanılarak kürd halkının bu haklı demokrasi, eşitlik ve özgürlük mücadelesi dünyaya 'irtica hareketi' olarak lanse edildi.
Burada türk sol devrimci hareketi'nin de suçu var çünkü bütün dünya halklarınin kendi kaderini tayin etme hakkını ateşli bir şekilde savunan türk solcuları, örneğin Nazım Hikmet
kürd halkının kendi kaderini özgürce tayin etmek hakkına karşı, işgalci, sömürgeci, türk burjuva-faşist-kemalist diktatörlüğyle aynı tavırı takındı.

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

Şeyh Îİbrahîm Çanevî (Kürd araştırmacı-yazar Orhan Zuexpayij'dan sonradan edinilmiş yeni bilgi)

 

From 1925, when the Sheikh Said Efendi Movement began to 1937 the Kurdish people rebelled against the invading Turkish state 20 times.
Although every rebellion was bloody suppressed, the Kurdish people did not give up their freedom and independence and still did not.

Using the professional identity of a theologian scholar like Sheikh Said Efendi, this righteous struggle for democracy, equality and freedom of the Kurdish people
was introduced to the world as a 'movement of fundamentalism'. The Turkish revolutionary movement is also guilty because the Turkish leftists
who advocated the right of all the peoples
own destiny hav e the same attitude as the invading, colonialist,
Turkish bourgeois-fascist-kemalist dictatorship against the right of the Kurdish people to freely determine their own destiny.

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

Şeyh Îİbrahîm Çanevî (Kürd araştırmacı-yazar Orhan Zuexpayij'dan sonradan edinilmiş yeni bilgi)

 

Ez gihîştim dawiya jiyana xwe ya dunyayê. Ne poşman im ku min xwe bo netewa xwe kir qurban. Bes bila neviyên me, tola me vekin û li ber neyaran me şermezar nekin. 29.06.2018


I'm the end of my life now. I don't regret sacrificing myself for my country. Our grandchildren will take our revenge and wıll not embarrass us in front of the enemy (29.06.1925).

Jag är i slutet av mitt liv nu. Jag ångrar inte att jag offrade mig själv för mitt land. Våra barnbarn kommer att ta vår hämnd och inte skämma oss inför fienden (29.06.1925).

Hayatımın sonuna geldim şimdi. Ülkem için kendimi feda etmekten pişman değilim. Torunlarımız intikamımızı alarak bizi düşmanın önünde mahçup etmeyeceklerdir (29.06.1925).

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

''Kürd isyanı hızla yayılıyor. Mamuret-ül-Aziz (Elazığ) vilayeti ve Diyarbekir'e yayıldı.
Kürt isyancıların başında Şeyh Said var. Savaşçılar Harput'u aldılar. Kurdistan'da başlayan isyan, otonomi talepleriyle son bulabilir.''

Le Figaro Gazetesi, 13-27 Şubat 1925

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

13 Şubat 1925

Azadi lideri Cibranlı Halid Bey’in önerisiyle “Kürd Ulusal Hareketi’nin Başkaldırısı” Piran’da başladı.
Nisan’a kadar sürecek olan kıyama Şeyh Said Efendi önderlik yapmaktaydı.
Kıyam, kürd kimliği ve hakları sebebiyle başladı.

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

“İnsan milliyetçi ve yurtsever olmazsa, dindar da olamaz; benliğine sahip olmayan insanların hiçbir dinde yeri yoktur.Millet duvar ve din onun sıvasıdır; yani önce insanın milliyeti ve sonra dini olmalı,eğer insanların milliyeti olmazsa dinin bir yararı olmaz.”

Şeyh Said Efendi

 

 

 

 

 

 

 

 

 

Sheyx Said Efendi idam edilmeden az önce hücresinde

 

 

 

 

 

 

 

The Kurdish uprising leader Sheik Said Efendı before execution:



"I now face the death. I'm not afraid.
I hope very much that our descendants Kurdish youth must not make us ashamed, they will revenge"

"Jag möter nu döden. Jag är inte rädd.
Hoppas starkt på att vår efterkommande kurdisk ungdom ska inte få oss skämmas, de ska hämnas."

"Ölüme gidiyorum. Korkum yok. Aziz kürd gençliğinin bizi utandırmayacağına, kanımızı yerde bırakmıyacağına eminim ."

 

 

 



Kürd ulusal davası için kıyam gerçekleştiren kürd din alimi Şeyh Said Efendi'nin karizması o kadar çok büyük ve güçlü idi ki, onu asmadan önce işgalci, islamo-faşist türk askeri genel kurmayları yüksek rütbelileri onunla bir hatıra fotoğrafı çekmeyi ihmal etmediler yüzsüz işgalciler:

 

Şêx Saîd idam edilmeden bir kaç gün önce, iki türk subayı hücresine girer. ''Said yarın İsmet paşa gelecek, önünde eğil ve af dile, Belki seni af eder'' der. Şêx Saîd ''Ben yüce Allahtan başka kimseye eğilmem ve ondan başkasına af dilemem.. Yanlış bir şey yapmadım ki af dileyim, O İsmet'e söyleyin, burdan çıkarsam başa döner yine halkım için savaşırım.''

İki subay durumu İsmet İnönü'ye bildirirler, İsmet İnönü gelir Şêx Saîd'e ''Saîd bildiri yaz, pişman olduğunu söyle müritlerin sokaklarda okusun, seni af edip bırakacağım''.

Şêx Saîd ''Ben kürdüm, babam kürd, soyum kürd, Taşıdığım her damla kan kürd kanıdır. Taşıdığım kanda bozukluk yok ve benim cemaatimden de kanı bozuk olan, hain olan kimse de yok bildiriyi okusun. Beni idam edin. Boşuna uğraşmayın, benden size fayda yok'' der.

İsmet çıkında Şêx Saîd arkadan ''Sağır İsmet'' der. ''Bu sözlerimi kulağına küpe yap. Değersiz dallarda asılmama pervam yoktur. Muhakkak ki mücadelem dinim halkım ve Kürdistan içindir. Yaptığım hiçbir şeyden pişman değilim. Yeter ki torunlarımız yüzümüzü kara çıkartmasınlar, davalarına sahip çıksınlar'' der ve bir kaç gün sonra Diyarbekir Dağkapı meydanında 46 arkadaşı ile idam edilir.

Rahat uyu ey büyük kahraman, Rahat uyu ey büyük şehid.

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

Sheik Said

Ey Kürt Halkı! Çok iyi biliyoruz ki; türkler, dar günlerinde kürtlerden hep yardım istemişlerdir. İyi günlerinde ise kürtleri tanımamışlar ve bizi haklarımızdan mahrum etmişlerdir.
Yalnız verdikleri sözleri unutmakla kalmamışlar, her defasında katläamlari ve süngülerini kürtlerin göğüslerine dayamışlar. Kürtlere hep kalleşliklerini ve ihanetlerini sunmuşlardır.

Şex Seîd Efendi

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

Pira Dehdederî 12/2023


Kürdlerin onurlu müslüman din adamı, kürd ulusal kurtuluş ve direnişinin değerli öncülerinden, 1925 kürd silahlı direniş mücadelesi'nin lideri muhterem Şeyh Saîd Efendi'ye
''gerici-feodal' sözleriyle dil uzatan işgalci soysuz deyyuz türk-milliyetçi ırkçısı Fatih Altay'a cevap


 

 

 

 

Kürdistan Bağımsızlık Komitesi: AZADΠ

 

“Karşınızda yalnız değilim. Arkamda Mezopotamya’da muazzam bir Kürt Ulusu bulunmaktadır. Bugün beni asıyorsunuz, fakat hiç şüphemiz yoktur ki yarın torunlarımız da sizleri yok edeceklerdir.”
(Cibranlı Halit Bey)


Kürdler, Cumhuriyet öncesi ve sonrasında Koçgiri, Ubeydullah Nehri, Sason ve Dersim gibi birçok ayaklanma gerçekleştirdiler, fakat hiçbiri ayaklanma 1925 Kürt Ulusal Hareketi gibi kapsayıcı bir ayaklanma değildi.

Hareket her ne kadar devletin bir politikası olarak “Şeyh Said İsyanı” adıyla sadece Şeyh Said Efendi’ye indirgenmek istense de, Cibranlı Halit Bey’in önderliğinde kurulan “Azadî” örgütü'nün gerçekleştirdiği bir harekettir. Konu ile ilgili Mehmet Bayrak “Kürt Sorunu ve Demokratik Çözüm” adlı kitabında şu ifadeleri dile getirmektedir:

“Sahiden hiç düşündünüz mü? Neden resmi görüş, bir Koçgiri Hareketi’ne Alişan Bey Hareketi veya Alişêr Hareketi; bir Dersim Hareketi’ne Seyit Rıza Hareketi demez de 1925 Kürt Ulusal Direnme Hareketi’ne “Şeyh Sait İsyanı“der?”

Kimi kavramları ve terimleri, çoğu kez irdelemeden, sorgulamadan egemen düşüncenin dayattığı ve bizlere kanıksattığı şekliyle söyleriz. Farkına varmadan egemen değer yargıların söylemini kullanırız. Bunun tipik örneklerinden biri de kuşkusuz Cumhuriyet döneminin en büyük Kürd Ulusal Hareketlerinden biri olan 1925 Kürt Ulusal Direnme Hareketi’dir.”

Mehmet Bayrak’ın ifadesinden de anlaşılacağı gibi devlet “Azadî" ve “Cibranlı Halit Bey” isimlerinin arka planda tutulmasını, bilinmemesini istemektedir. Bu nedenle devlet arşivi “Azadî” ve “Cibranlı Halit Bey” ile ilgili bilgileri kapalı kapılar ardında gizli tutar.

1882 yılında Varto'da dünyaya gelen Halit Bey, Şeyh Said Efendi ile teyze çocuklarıdır ve kardeşi Fatma Hanım Şeyh Said Efendi’nin eşidir.

Halit Bey 1892 yılında, II. Abdulhamid tarafından kurulan Mekteb-i Aşiret-i Humayûn’a (Mektebin amacı “Osmanlı topraklarında bulunan aşiret çocuklarına modern bir eğitim vermek” gibi görünse de asıl amacı Türkçülük'ü empoze etmek ve ders verilen çocuklar sayesinde aşiretleri kontrol altına almaktır) başlar ve ilk öğrencilerindendir. Beş yıllık bir eğitimi üçüncülükle bitirir ve İstanbul'da ki Mekteb-i Harbiye’de (Kara Haro Okulu) eğitimine devam eder. 1905 yılında okulu bitiren Mustafa Kemal ile aynı dönemde okuyan Halit Bey 1902 yılında Yaver Yüzbaşı olarak mezun olur.

Halit Bey'in öğrencilik yılları “Ulusal Mücadele” fikrinin oluştuğu yıllardır. Bu konuda Ersan Yavi, Kürdistan Ütopyası isimli kitabında şu beyanatta bulunur.

“Halit Bey’in İstanbul’daki öğrencilik yılları, Kürdistan’ın bağımsızlık hayalleriyle ayaklanma halinde olduğu, dört bir yanında çatışmaların yaşandığı hareketli bir döneme rastlıyordu.

Halit Bey, kendisini Kürdler'in kurtuluşuna adamış liderlerle dolaylı ilişki kurmuştu. 1914'ten sonra ilişkilerini sıklaştırmış, 1918’de kurulan Seyyid Abdulkadir'in liderliğindeki Kürd Teali Cemiyeti'nin en aktif üyelerinden biri olmuştur.”

Mezun olduğu 1902 yılında ilk görev yeri olan Filistin'e gönderilir. Hama, Humus, Yemen’de görevini sürdüren Halit Bey, Birinci Dünya Savaşı’nın başlamasıyla 1914 yılında Varto’ya dönmek zorunda kalır. Ruslar'ın bölgeyi ele geçirmesinden dolayı Palu'nun Sekerak Köyü’ne yerleşir. Ekim Devrimi ile Rus Ordusu’nun çekildiği Varto'ya geri döner.

O günden sonra tüm enerjisini Kürd Tarihi, Kürd Kültürü ve Kürdler’in örgütlenmesine harcar. Ehmedê Xanî ve Melayê Cizîrî’nin kitaplarını sadeleştirip Kürdistan’a dağıtır. Seyyid Abdulkadir öncülüğünde kurulan Kürdistan Teali Cemiyeti ile sıkı bir ilişki içerisindedir. Dr. Nuri Dersimi’ye göre, Kürdistan Teali Cemiyeti'nin Kürdistan örgütlenmesinin sorumlusudur.

 

 



Azadî'nin Doğuşu

Bilinenin aksine Azadî, Erzurum’da değil Varto’da ortaya çıkmaya başlamıştır. 1919 yılında Kalçık Köyü'nde yapılan toplantıda Kürdistan’ın tamamını saran askeri ve siyasi bir gücün varlığı üzerinde konuşulmuştur.

Halit Bey’in yakın dostu Abdulbari Han’ın “Halit Bey'in Halkla Olan İlişkileri” adlı makalesinde, “... O dönemde yaşayanların söylediklerine göre Kalçık Köyü'nde İsmail-i Seyithan’ın evinde geniş kapsamlı bir toplantı düzenlenir. Bölgenin ileri gelen aşiret reisleri, şeyhler, din adamları ve kanaat önderleri toplanır. Bu toplantıya Şeyh Said Efendi’nin de katıldığı söylenmektedir. Söz konusu toplantıda alınan karara göre, Halit Bey Erzurum’a yerleşmelidir. Zira birçok devletin (Rusya, İran, Britanya) konsoloslukları bulunmaktadır. Hem Azadî Hareketi’nin teşkili hem de dış devletlerle ilişkilerin geliştirilmesi için Halit Bey Erzurum'a yerleşir. (1919)

“Bize mevki ve rütbe bahşetmek suretiyle bizi aldatabilirsiniz endişesi içindeydim. Şükür Allah'a ki bizi mermi ve iple karşılıyorsunuz ve bundan dolayı biz hiç pişman değiliz. Verdiğimiz ders sayesinde torunlarımız intikamımızı alacaktır.” (Yusuf Ziya Bey)

1919 yılına gelindiğinde İttihatçılar ile Kürd Milliyetçileri arasındaki çizgi gözle görülür hale gelmişti. Türkleştirme politikalarının temeli atıldığı bu dönemde “Kürdistan” ismine alternatif olarak “Vilayet-i Şarkiye” ismi kullanılır. Gidişatın farkında olan Cibranlı Halit Bey Erzurum Kongresi’ne davet edilir. Davetin amacı Kürdistan’da büyük bir nüfuza ve saygınlığa sahip olan Cibranlı Halit Bey üzerinden Kürdler’i kullanmaktır. Okul arkadaşını iyi tanıyan Cibranlı Halit Bey daveti geri çevirerek Erzurum Kongresi’ne katılmaz ve Kongre’ye katılacak Kürd önderlerini uyarıp Kongre'ye katılmalarına engel olur. Azadî üyelerinden Hasan Hişyar Serdi, “Görüş ve Anılarım” kitabında şunları anlatır:

“23 Temmuz 1919'da M. Kemal, Erzurum Kongresi'ni düzenledi. Kongre'deki esas amacı başta Cibranlı Halit Bey olmak üzere, pek çok Kürd ileri gelenini yana çekmek idi. Büyük bir nüfuza sahip olan şahsiyetleri yanına çekmekle hem rakip arkadaşlarına karşı, hem de bölgede daha geniş alanlara iktidarını oturtmakla zorlanmayacağını iyi hesaplamıştı. İktidar vaadlerinin yanı sıra Mutkili Musa Bey, Sıpikili Abdülmecid Bey vs. şahıslara 100 altın teklif ederek istediği kararları Kongre'de ezici çoğunlukla alarak uygulamaya koymanın hesabını yapıyordu. Ancak Cibranlı Halit Bey başta olmak üzere pek çok Kürd şahsiyeti bu planın karşısında yer alarak hayata geçmesini engelledi.”

Kongre'ye katılmayan Cibranlı Halit Bey alınacak kararları “Kendisi ve Kürt aşiretleri adına” kabul ettiğini dile getirir. Bu sözleri söylemesinde ki amaç kararları kabul ettiğinden değil bir asker olarak gözleri üstüne çekmek istememesinden kaynaklanmaktadır.

Bolşeviklerin raporunda “Başından itibaren tüm gücü ve imkanlarıyla kendisini Kürd tarihi, dini ve sanatına ilişkin araştırmalara vererek yüksek bir mertebeye ulaştı... Şimdi ise o Kürder’in en kabiliyetli okumuş insanıdır.” diye anılan Cibranlı Halit Bey Kongre'nin yapıldığı zamanlarda Varto’da Azadî'nin temellerini atıyordu. Azadî’nin kuruluşu ile ilgili olarak araştırmacı Garo Sasuni şöyle der:

“Türk tehlikesinin yalnız kendilerini yönelmiş olduğunu anlayarak 1920 yılının Kasım ayında Cibranlı aşiret reisi Albay Halit, Bitlis mebusu Ali Rıza (Yusuf Ziya Bey) ve Kemal Fevzi Beyler ile Şeyh Sait Nakşibendi’nin yönetiminde bir iç örgüt kurmaya yöneldiler. Bu örgüt Kürd ulusu içerisinde yavaş yavaş kök salarak, birkaç yıllık bir çalışmadan sonra mükemmel bir ağ halinde bütün Kürdistan’ı sardı.”

Kürdistan Teali Cemiyeti'nin Kürdistan bölge sorumlusu Cibranlı Halit Bey Cemiyet içerisindeki fikir ayrılıkları ve Kürdistan merkezli bir yapının gerekliliğinden dolayı böyle bir girişimde bulunmuştur.

İllegal bir yapı olan Kürdistan İstiklâl (Bağımsızlık) Komitesi yani Azadî askeri ve siyasi bir örgüttür. Örgüt ilk etapta ordu içerisindeki milli bilince sahip Kürd subayları örgütlemiştir. Cibranlı Halit Bey’in asker olması ilk kitleninde asker olmasının nedenidir. Bu subaylar arasında İhsan Nuri Paşa ve Yüzbaşı Hakkı gibi isimler vardır. İkinci etap aşiret liderleri ve diğer Kürd yapılanmalarıdır. Muhteşem bir ağ halinde ilerleyen örgüt Kürdistan Teali Cemiyeti, Hêvî gibi yapıları bir çatı altında toplar ve Hacı Musa Bey, Hesenanlı Halit Bey gibi isimleri de örgüte dahil eder. Son olarak daha çok Norşin Şeyhleri gibi ruhani liderler aracılığıyla kitlesel hale gelir.

1920’ler de Azadî ilk bildirisini yayınlar. Bildiride devlet ile ne şartlar ile görüşüleceği maddeler halinde yazmaktadır. Altında “Kürdistan İstiklâl ve İstihlas Komitesi Merkez-i Umumisi” ismi yer alan metnin türkçe’si şöyledir:

"1. Kürdistan Komitesi, hiçbir devletin âleti değildir. Gayesi, meşru olan ulusal haklarını elde etmektir. O da:
Millî sınırlarının ayrılıp belir-lenmesiye hizmetlerde ve içişlerinde bağımsız bir merkeze ve bağımsız bir yönetime sahip olması,

Ulusal sınırları içerisinde Kürtçe'nin resmî dil olarak kabulü,

Kendi memurlarının kendilerinden olması,

Jandarma teşkilâtının Kürdler'e ait olması,

Kürt erlerle subayların müşterek orduda (türkler ile kürdler'den meydana gelecek orduda) özel kıt'alar oluşturulmasıyla kürd dilinde talim ve terbiyeye tabi tutulmaları talep edilmektedir.

Ulusal gayenin elde edilmesine kadar savaşa devam edilecektir. Dış ve iç zararlarla akan kardeş kanlarının maddî ve manevî sorumluluğu, Ankara Hükümeti'ne aittir.

Komite, davayı barış yoluyla halle ve arzu olunacak yerlerdeki şubelerini görüşmelere memur etmeye hazırdır.

Akıtılacak kan oranında kürdler'in ileri sürecekleri şartlar ağırlaşacaktır.

Kürdistan Bağımsızlık ve Kurtuluş Komitesi Genel Merkezi"


Bildirinin orijinal metni:

“Sefiller!... Sizi ayağımızın altında çok alçak ve küçük görüyorum. Biliniz ki Kürd bir ağaç değildir, ölür fakat eğilmez!...
(Molla Abdurrahman )

Azadî'nin Hedefleri:

1 - Azadî Hareketi’nin kuruluş amacı ve en büyük hedefi Büyük Kürdistan Devleti’ni kurmaktır.
Örgütün isminden de anlaşılacağı üzere ilk hedef Kürt Ulusunu özgürlüğüne kavuşturmaktı. Bu hedef ancak ve ancak tüm Kürtler’i içinde barındıran Büyük Kürdistan Devleti ile gerçekleşebilirdi. Bu düşünce ile hareket eden Kürdistan İstiklâl Komitesi dış şubeler tüzüğünün birinci maddesi şöyledir:

“Komite'nin amacı kürdler arasında birliği sağlamak ve ... Kürdler’in bağımsızlığını sağlamaktır.”

Azadî'nin aktif üyelerinden olan Yüzbaşı İsmail Hakkı örgütün amacını şu şekilde açıklar:

“Komite'nin ulusal çalışmalarının bütün amacı, kürdler’e kendi kültürlerini unutturmamak, onlara türk’ün “kan ve demir” siyasetini anlatmak ve her ne pahasına olursa olsun türk boyunduruğundan kurtularak bağımsız bir Kürdistan kurulmasının zorunlu olduğunu göstermekti.”

Örgütün lider kadrolarından Kemal Fevzi mahkeme salonunda “Evet, ben, kürdlük için ve bir kürd hükümeti kurulması için çok çalıştım...” diyerek hedeflerini vurgulamaktadır.

2 - Hiçbir din, mezhep ve ideolojiye bakılmaksızın “Kürt” olan bütün birey ve yapıları tek bir çatı altında toplayıp organizeli bir şekilde hareket etmek.

Ulusal mücadelenin başarılı olabilmesi için “milli” değerler etrafında birleşmek gerekir. Bunun farkında olan Kürdistan İstiklâl Komitesi, Kürdistan'da bulunan bir çok yapıyı Azadî çatısı altında birleştirmiştir. Ve yine Yüzbaşı İsmail Hakkı şöyle der:

“Bu örgüt kısa zamanda Türkiye Kürdistanı'nda altı büyük şehirde örgütlendi ve çalışmaya başladı. Kürdistan’ın legal ve illegal derneklerini (örgütlerini); Kürdistan Teali Cemiyeti, Teşkilat-i İçtimaî, Hevi, demokrat ve sosyalist Kürdistanlılar bir araya geldi.... Bu şekilde 1921-1922 yıllarında Türkiye Kürdistanı'ndaki bütün legal ve illegal siyasi parti ve örgütler, “Kürdistan Bağımsızlık Komitesi” bayrağı altında bir araya geldiler.”

3 - Kürdistan’ın dört bir yanında ayaklanmalar çıkararak bölgeyi kontrol altına almak.

Azadî’nin hedefi bütün bölgede planlanmış bir şekilde ayaklanmalar gerçekleştirmek ve bu sayede askeri gücü ele geçirerek bağımsızlık ilan edilecekti. Konuyla alakalı Robert Olson şunları söylemektedir:

Azadî, tüm Kürdistan’da küçük ayaklanmalar çıkarmak istiyordu. Böylece türk ordusundaki subayların yüzde ellisinin kürd olduğu iddiasının da kanıtlanarak, yabancı güçlere amaçlarının olabilirliğini görebileceklerdi.”

1924 yılına gelindiğinde bağlantılar gelişmekte ve hazırlıklar yapılmaktadır. Şeyh Said Efendi’nin de bulunduğu bir kongre düzenlenir ve Azadî’nin ilk kongresidir. Kongre de iki karar alınır. Alınan kararların ilki şu şekildedir:

“Kürdistan’da genel bir ayaklanma başlatılacak ve bunu bağımsızlık ilanı izleyecektir. Ayaklanma bütün ayrıntılarıyla planlayacak ve bu iş uzun zaman alacağından, katılanlar, kendilerinden beklenen görevlerle ilgili olarak tam bilgilendirilecektir.”

Örgüt lideri Cibranlı Halit Bey Kürdistan’ın coğrafi özelliklerini de dikkate alarak kış aylarında yapılacak ayaklanmanın uzun sürmeyeceğini iyi biliyordu. Bu yüzden ayaklanmanın bahar ayında yapılmasını istiyordu. Halit Bey’in talimatı şu şekildeydi:

"Herin tevdîra xwe bigrin. Kînga dara pel vekir, çîya însan hewandin, lingê hespa li axê ket; hûn jî amade bûn, emê dest bi serhildanê bikin.”

(Gidin tedbirlerinizi alın, ne zaman ki ağaçlar yaprak açtı, dağlar insan barındırdı, atların ayakları toprağa değdiyse; sizler de hazır olun, ayaklanmayı başlayalım)

Yücel Emrah
16 Kasım 2019

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

Şeyh Said Efendi Hareketi'ne katılan bir ezdi şeyhi'nin idam cezasına çarptırılması kararı..

Demek ki Şeyh Said Efendi Hareketi Ulusal bir hareket idi. Bu hareketi dini motiflere dayandıranların başında işgalci türk devleti istihbarat örgütü geliyor

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

The Kurdish uprising leader Sheik Said (left) with his friends who were hanged by Turkish Kemalistic dictatorship in 1925 in Diyarbekir in Northern Kurdistan

 

 

 

 

 

In Turkish prison in Diyarbekir, before hanging.

 

 

 

 

 

 

 

Turks succeeded duping the entire world 1925 with the lie that "Kurdish uprising leader Sheikh Said EFENDI was an Islamist leader and his intention with the Kurdish uprising was an Islamic caliphate state". The Turks claimed this because of Sheikh Said EFENDIS profession as a theology teacher in the traditional Kurdish school Madrasa..

In fact, the Turkish state is an Islamist state that the entire world witnessed now. Sheikh Said EFENDI was not an Islamist but a reputed Muslim teacher who taught teology. He was a humanist and a leading member of the Kurdish democratic resistance movement Azadi (freedom).

PS: The word sheik is not an Arabic Islamic name, but an ancient Kurdish term for older wise men and its meaning has to do with the lunar-god worship of the Neolithic era when the Indo-European (including Kurdish) peoples worshiped the moon.


Among other things, the word yogurt is also from this period and therefore all milk products in the Indo-European languages ??are a feminimum name because the moon was considered to be female in this popular belief. The ancient Indo-European peoples believed that the milk was increased (fermentated) transformed into yogurt by the moon god, in fact the fertility of the moon god increased the food for her people. Until people first began to understand the true chemical-technological causes behind the fermentation process believed in this myth.

 

BU RESİM HAKKINDA ÖNEMLİ BİR NOT: Bu resim şehid Şeyh Said Efendi'nin işgalci-katil türklük devleti tarafından asıldığı gün çekilen bir resim değil ve yer de hiçte Diyarbekir değildir. Bu başka bir yerde, büyük bir ihtimalle Avrupa'da naziler taraından uygulanmış bir idam sahnesinin resmididir. Çünkü Diyarbekir'de Dağkapı'da hiçbir zaman ne tramvay rayı
ve nede tramvay olmuştur. Bu resimdeki askerler ve siviller de son derece ileri bir teknikle üretilmiş giysilere sahiptir ki merhum Şeyh Said Efendi'nin asıldığı
dönem ne işgalci türk ordusu ve nede dönemin türklük devleti aparatında görevli sömürge memurları ve diğer seyirci sivil halk bu kadar ileri düzeyde şık giyimli değildi.
Sonra Şeyh Said efendi haziran ayında idam edildi ama bu resimdeki sahnede, askerilerin ve seyirci sivillerin üzerindeki paltolardan
anlaşıldığı üzere mevsimin kış olduğu görürmektedir.

***

 

 

“1925 yılında Diyarbakır’da görev yapan Şark İstiklal Mahkemesi başsavcısı Süreyya Özgeevren 1957 yılında Dünya Gazetesinde yayınladığı anılarında bir olay anlatır: "Bir gün mahkemeye kara yağız, yiğit bir Kürt genci getirdiler. Hakimler sorguya çekti. Türkçe bilmediği anlaşılınca, hakimler danıştılar ve delikanlının idamına karar verdiler. Mahkemenin idam gerekçesi dehşet vericidir: "Türkçe bilmeyen bir kimseden bu memlekete hayır gelmeyeceğinden idamına..."

Hemen o gece çocuğu götürüp astılar. Dağkapı'da Yalova adlı küçük bir otel vardı. Orada kalıyordum. Uyur uyumaz, o Türkçe bilmeyen çocuk rüyama girerek boğazıma sarıldı ve Türkçe, niye beni bıraktın beni idam ettirdin? diye tehdit etti. Sabaha kadar bu hal iki-üç kere tekrarladı. Deliye dönmüştüm. Sabahleyin mahkemeye gittim ve hakim arkadaşlara dedim ki, 'Birader, Türkçe bilmeyenleri asarsak tüm Diyarbakırlıları, hatta tüm doğuluları asmamız lazım. Biz buraya suçluları cezalandırmaya geldik.' Rüyada başıma gelenleri onlara anlattım. Mazhar Müfit ve öteki hakimler, 'sen karışma, bu bizim işimizdir' dediler. Ben de savcılığımı ileri sürdüm, aramızda münakaşa ağız kavgasına kadar ilerledi. Ben ve onlar şifre ile durumu Ankara'ya bildirdik.

Bir hafta sonra Başvekil İsmet İnönü’den şu telgrafı aldım: "Ahmet Süreyya Bey, Diyarbakır İstiklal Mahkemesi Başsavcısı.. Gayemiz, Kürtlerin ve Kürtçülüğün kafasının ebediyen ezilmesidir. Hakim arkadaşlarınla anlaş. Gözlerinden öperim..”

İsmet İnönü’nün Kürtlere bakışının resmi belgesidir bu telgraf metni.

Süreyya Özgeevren Anıları

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

Salih Cemal/ İngliz ve Fransız Arşiv Belgeleriyle Şeyh Saîd Hareketi

 

 

 

 

 

 

 

 



Ey şecî (yiğit) Kürt milleti.

Din yolunda şehid düşen, namus için can veren ve aşiretinin şerefi uğrunda kan döken şanlı dedelerimizin mukaddes ruhları göklerden size bakıyor.

Emanet ve yadigâr olarak terkettikleri Allah'ın kitabını, Muhammed'in -sallâllahu aleyhi vesellem- şeriatını yakan, yıkan Ankara mürtedlerine (İslâm'dan çıkmışlara) ve onların vasıta-ı icraiyesi (icra vasıtası) olan hükümet memurlarına karşı ne yapacağınızı görmek istiyorlar. Yatakta ömr-i tabii (tabiî ölüm ile) ile ölümünü âr (utanç) bilen millî an'anâtınıza (geleneklerinize) ne derece sadık bulunduğunuzu anlamak istiyorlar. Namus-ı millî ve mukaddesât-ı dînîsi (millî namusu ve dininin kutsalları) uğrunda tüfenge sarılarak çarpışanları takdîr; hayatını muhafaza için fişekliğini belinden açan, tüfengini Türk'e teslim eden, karısını cebren tatlikine (boşamasına), aşiretinden, milletinden herhangi bir kızın alınarak kerhaneye götürülmesine rıza gösteren ve hudud haricine çekildiği halde içerideki milletdaşlarının imdadına koşmayan haysiyetsiz bed-mâyeleri (mayası kötü olanları) da tel'in ediyorlar.

Onlara diyorlar ki: Belinizden açtığınız hançerleri boşatılan karılarınıza, elinizden bıraktığınız tüfenkleri kerhaneye sevkedilen kızlarınıza verin, verin de erkek gibi muhafaza edemediğiniz namusları önünde onların ..... (başörtülerini) başınıza örterek ağlayın, kendi namus ve dinlerini nasıl kahramanca kurtaracaklarını da görün!...

Korkunun ecele faydası yoktur. Ecel gelmeden kimse ölmez. Allah'ı bir, Muhammed'i -sallâllahu aleyhi vesellem- Hak peygamber tanıyan, suya 'av', ekmeğe 'nân' diyenlerin Ankara hükümetince imhaları mukarrerdir (kararlaştırılmıştır).

Belâ, felâket, insanın gölgesine benzer. Kaçanı kovalar ve kovalayandan kaçar. Elinizde tüfenk, dizinizde kuvvet varken mezbahaya sürülen koyunlar gibi mütevekkilâne ecelinize intizar etmeyin (ecelinizi beklemeyin). Milletinizin şân-ı kahramânîsine yakışmaz. Dindaşlarınıza, milletdaşlarınıza yapılan muamele gözünüzün önündedir. Sıra bugün onların, yarın sizindir. Şehîd-i mübeccel Şeyh Said Efendi Hazretleri'nin -kaddesallahu sırruh- kıyamı sırasında bilâkis Türkler'e yardım eden Cemil Çeto, Ramanlı Emin, Midyatlı Hacu, Zilyanlı Resul Ağalar ile Hayderanlı Hüseyin Paşa ve diğer bu gibi rüesânın (reislerin) bilâhare maruz kaldıkları muamele meydandadır. İbret alın. Sükût etmek, mutî olmak (itaat etmek) veya yardım eylemekle bugünkü Türk Hükümeti'ne yaranamazsınız. Onun zulmünden, onun takibinden kendinizi kurtaramazsınız. Çare-i halâsınız (kurtuluş çareniz), merdâne (mert şekilde) silâha sarılmaklığınızdadır. Sağda-solda kanlı çarpışmalar devam ediyor, hükümet sizden saklıyor. Hiç beklemeyin, birbirinizle haberleşerek civarınızdaki askerleri teslim alın. Arslan gibi harbeden Kürt kardeşlerinizin imdadına yetişin. Lâzistan, aylardan beri kan ve ateş içindedir. Dindar Türk neferleri din kardeşlerine kurşun atmıyor, teslim oluyorlar.

Mütedeyyin (dindar) Türk ahâlisi, fikren ve kalben sizinle beraberdir. O zavallılar Ankara müdirân-ı umurunun (Ankara'da işleri yürütenlerin), Kürt milletinin, Kürtlük mefkûresinin imhası hususundaki makasıdlarını (maksatlarını) bilmiyorlar, o sivri kafalar mücahedenize (savaşınıza) başka bir şekil vererek Anadolu ahalisini iğfal ediyorlar (kandırıyorlar). Cengiz'in ahfadları bir milletin kat'iyyen ve kat'iyyeten mahvolamayacağını idrak etmek istemiyorlar. Zaptedeceğiniz Türk topları, Türk tüfenkleri, Türk mühimmatı, bülega-mâ-beliğ kâfidir. Rehberiniz Muhammed -sallâllahu aleyhi vesellem- yardımcımız Allah'tır -celle celâluhû-. Kuvvetiniz, hükümet kuvvetinin kat kat fevkindedir (üstündedir) ve şecaatiniz bütün dünyada müsellemdir (bilinir). Gafletten kurtulun, elele vererek mukaddesatınızı kurtarın, umumî kıyamınız hâlinde size iltihak eden (katılan) çok çok muktedir ve namuskâr kardaşlar göreceksiniz. Kurtaracağınız mukaddesat-ı İslâmiye ve hakk-ı millî ile ruh-ı peygamberîyi ve şark kazanınca zafer taçları ihdâ eden kahraman Midyâtî dedelerinizin ruhlarını şâdedecek, onların ahfâdı olduğunuzu ispat etmiş olacaksınız.

Anadolu ve Kürdistan İttihad ve İstihlâs Komitesi.

Kürd İttihad ve İstihlâs Komitesi bervech-i âtî kararı ilân eyler:
1. Kürdistan Komitesi, hiçbir devletin âleti değildir. Gayesi, meşru olan hakk-ı millîsini istihsaldir (millî hakkını elde etmektir). O da:
a) Hudud-ı millîsinin tefriki ve tahdidiyle (millî hududunun belirlenmesi) hidemât ve vezâif-i dahiliyede (hizmetlerde ve iç görevlerde) müstakil bir merkeze, müstakil bir hey'et-i idareye mâlikiyeti,
b) Hudud-ı millîsi (Millî hudutları) dahilinde Kürtçe'nin lisan-ı resmî (resmî dil) olarak kabulünü,
c) Kendi memurlarının kendilerinden olmasını,
d) Jandarma teşkilâtının Kürt'e ait ve merbutiyetini (bağlı olmasını),
e) Kürt efrâd ve zâbitânının (erlerinin ve subaylarının) müşterek orduda hususi kıt'alar teşkiliyle Kürt lisanı ile talim ve terbiyeye tabi tutulmalarını talep etmektedir.
2. Gaye-i millînin istihsaline (Millî gayenin elde edilmesine) kadar muharebeye devam edilecektir. Haricî, dahilî zararla akan kardeş kanlarının maddî, manevî mes'uliyeti Ankara Hükümeti'ne râcîdir.
3. Komite, davayı sulhen halle (barış yoluyla çözüme) ve arzu olunacak mahaldeki (yerdeki) şubesini müzakereye memur etmeye amadedir (hazırdır).
4. Akıtılacak kan nisbetinde Kürt şeraiti (şartları) ağırlaşacaktır.
Kürdistan İstiklâl ve İstihlâs Komitesi Merkez-i Umumîsi"

 

 

 

ŞEYH SAİD İLE BİRLİKTE İDAM EDİLENLERİN TAM LİSTESİ

1. Şeyh Said (Palulu, Nakşibendi Tekkesi Şeyhi),
2. Melekanlı Şeyh Abdullah (Suelaxon'lu’lı, Varto ve Muş Cephesi Kumandanı),
3. Kamil Beg (Çirîk'li Halid Beg’in oğlu, aşiret reisi, Varto cephesinde görevli),
4. Baba Beg (Kamil Beg’in kardeşi),
5. Şeyh Şerif (Elaziz Cephesi Kumandanı, Palu/Guevdereli),
6. Fakih Hasan Fehmi (Darahini İnzibat Kumandanı ve Geri Hizmetler Amiri, Modanlı, Zıktê aşiretinden),
7. Hacı Sadık (Genc/Valêrli, Genc mıntıkasında görevli),
8. Şeyh ibrahim (Çanlı, Cebaxçor Müftüsü),
9. Şeyh Ali (Xarput cephesinde görevli),
10. Şeyh Celal (Xarput cephesinde görevli),
11. Şeyh Hasan,
12. Mehmet Beg (Diyarbekir ve Lice cephelerinde müfreze kumandanı, Garipli İzzet Beg’in oğlu),
13. Mustafa Beg (Hani eşrafından),
14. Salih Beg (Hani eşrafından),
15. Şeyh Abdullah (Çanlı, Cebaxçor cephesinde görevli),
16. Şeyh Ömer,
17. Şeyh Adem (Hanili),
18. Kadri Beg (Madenli, Maden inzibat Kumandanı),
19. Molla Mahmud (Piranlı, Maden cephesinde görevli),
20. Şeyh Şemseddin (Silvan Cephesi Kumandanı),
21. Şeyh İsmail (Diyarbekir/Termil köyünden),
22. Şeyh Abdüllatif (Diyarbekir/Termil köyünden),
23. Molla Emin (Melekanlı Şeyh Abdullah’ın müridi, Balikanlı, Varto cephesinde görevli),
24. Abdi Arab Beg (Cebaxçor cephesinde görevli),
25. Mehmet Beg (Varto cephesinde görevli, Kalqabazarlı Halil Beg’in oğlu),
26. Süleyman Beg (Şeyh Şerif’in katibi, Şenikli Jandarma Hasan Beg’in oğlu),
27. Molla Cemil (Genc/Musyanlı, Palu ve Elaziz cephesinde görevli),
28. Süleyman Beg (Cebaxçor/Az Aşireti Reisi Ömer Beg’in oğlu),
29. Süleyman Beg (Şerif Beg’in oğlu, Kiği cephesinde görevli),
30. Tahir Beg (Fakih Hasan Fehmi’nin katibi),
31. Mahmut Beg (Hanili Mustafa Beg’in oğlu),
32. Şeyh Ali (Şeyh Musa’nın oğlu, Varto cephesinde görevli),
33. Hacı Halid (Balikanlı, Varto cephesinde görevli),
34. Timur Ağa (Varto cephesinde görevli),
35. Abdüllatif Beg (Hınıslı Kamil Beg’in oğlu),
36. Mehmet Beg (Muşlu, Varto cephesinde görevli),
37. Süleyman Beg (Varto cephesinde görevli),
38. Bahri Beg (Varto cephesinde görevli),
39. Şeyh Cemil (Zorabadlı),
40. Yusuf Beg (Cebaxçor'lu Süleyman Beg’in oğlu, Cebaxçor cephesinde görevli),
41. Ali Badan Beg (Cebaxçor/Şînek'li, Cebaxçor cephesinde görevli),
42. Halid Beg (Kalqabazarlı, Varto cephesinde görevli),
43. Halid Beg (Nadir Beg’in oğlu, Xarput cephesinde görevli),
44. Tahir Beg (Mehmet Beg’in oğlu),
45. Tayip Ali Beg (Nahiye Müdürü),
46. Çerkes (Şeyh Said’in hizmetçisi Yusuf’un oğlu),
47. Jandarma Hamid

 

 

 

 

 

TURKISH INVADER/COLONIALIST/RACIST CONFESSIONS

 

"A Kurd who do not speak Turkish we Turks don't need him - Hang him !!"

From the memoirs of Ahmet Süreyya Örgeevren, the chief prosecutor of the Turkish Colonial Court in East [Kurdistan], founded in 1926 in Diyarbekir;

“One day, they brought a brave Kurdish youth to the court. The judges questioned. When they understood that he did not speak Turkish, the judges consulted and decided to execute this young man ... ''

The court's reason for execution is terrifying: ''Since no good will come to this country from a person who does not speak Turkish, to his execution ...
'' They took the child that night and hanged him. ''

The Attorney General later explains that he could not escape the effects of this incident. 'There was a hotel called Yalova in Dağkapı, I was staying there. As soon as I slept, that child who did not speak Turkish entered my dream and hugged my throat and in Turkish "why did you not let me go, why did you executed me?" he threatened. This situation was repeated 2-3 times until the morning. '

I became crazy ... In the morning I went to the court and said to the judge and friends, 'Listen, if we hang those who do not speak Turkish, we have to hang all the people of Diyarbakır, even all the Easterners [Kurds]. We came here to punish the criminals'. What happened to them in my dreams
I explained. Mazhar Müfit and other judges said, `` Don't get involved, this is our job. '' I put forward my prosecutor's office, the dispute between us.
proceeded more and more..

A week later, I received the following telegram: Ahmet Süreyya Bey, Diyarbakır Independence Court- The chief prosecutor said, 'Our aim is the literary oppression of Kurds and Kurdism. Get along with your dominant friends and kiss them in your eyes. ''
- Deputy Chairman İsmet İnönü-

________

(Source: Ahmet Süreyya Örgeevren, Memories - Dünya newspaper article series 17 April 1957). These memoirs were later published as a book under the name of (Sheikh Said rebellion and the Eastern Independence Court). Basic publications 2002 Istanbul.

 

BACGROUND OF THIS INCIDENT: The Kurdish Azadi (freedom) movement's spokesman theologian Seyx Said Efendi and his 46 comrades were imprisoned for hanging. The night before, a prisoner among the 47 escaped. The judges wanted to report to Ankara that 47 Kurds were hanged and not 46. Therefore, Turkish police were ordered to randomly pick up a Kurd from the city to be hanged so that the number of hanged could match the reporting to a higher instatance in Ankara.

Seyx Saîd Efendî Uprising (1925) - The bigest Kurdish Uprising after the imperialist England, France & Germany invented and builded a Turkish State:

 

 

 

 

 

 

 

 

 

Türkçe bilmeyen Kürd'den Türk'e hayır gelmez İDAM EDİN!

 

1926 yılında Diyarbekir'da kurulan Şark istiklal mahkemesi başsavcısı Ahmet Süreyya Örgeevren'in anılarından;

''Bir gün mahkemeye karayağız, yiğit bir Kürd genci getirdiler. Hakimler sorguya çekti. Türkçe bilmediği anlaşılınca, hakimler danıştılar ve bu gencin idamına karar verdiler...''

Mahkemenin idam gerekçesi dehşet vericidir: ''Türkçe bilmeyen bir kişiden bu memlekete hayır gelmeyeceğinden idamına...'' Hemen o gece götürüp çocuğu astılar''

Başsavcı daha sonra bu olayın etkisinden kurtulamadığını anlatıyor. 'Dağkapı'da Yalova adlı bir otel vardı, orada kalıyordum. Uyur uyumaz, o Türkçe bilmeyen çocuk rüyama girerek boğazıma sarıldı ve Türkçe 'beni niye bırakmadın, beni niye idam ettirdin?' diye tehdit etti. Bu hal sabaha kadar 2-3 kere tekrarlandı.'

Deliye dönmüştüm...Sabahleyin mahkemeye gittim hakim ve arkadaşlara dedim ki,'birader,Türkçe bilmeyenleri asarsak,tüm Diyarbakırlıları hatta tüm Doğuluları asmamız lazım. Biz buraya suçluluları cezalandırmaya geldik'. Rüyamda başıma gelenleri onlara
anlattım. Mazhar Müfit ve öteki Hakimler 'sen karışma, bu bizim işimizdir' dediler.Bende savcılığımı ileri sürdüm, aramızda münakaşa
ağız kavgasına kadar ilerledi.

Ben ve onlar şifre ile durumu Ankara'ya bildirdik.Bir hafta sonra şu telgrafı aldım:Ahmet Süreyya bey, Diyarbakır istiklal mahkemesi
başsavcısı, 'Gayemiz Kürdlerin ve Kürdçülüğün edebiyyen ezilmesidir. Hakim arkadaşlarınla anlaş, gözlerinden öperim.''
-Başvekil İsmet İnönü-

________

(Kaynak: Ahmet Süreyya Örgeevren, Hatıralar - Dünya gazetesi yazı dizisi 17 Nisan 1957)
Bu anıları bilahare (Şeyh Said isyanı ve Şark istiklal mahkemesi) adıyla kitap olarak yayınlanmıştır. Temel yayınları 2002 İstanbul.

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

Mazlum bir milletin kaderiyle oynayan hain Kasım Ataç tarih tarafından hep lanetle anılacaktır.

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

Arka sırada ortada ayakta duran papaklı kişi Şeyh Said Efendiyi yakalatan Şeyh Said Efendi'nin bacanağı binbaşı Kasım

 

 

Hanili Salih Beg mahkemede Şeyh’e bağlılıktan büyük onur duyduğunu, pişman olmadığını belirterek, isyanın başarıya ulaşmama nedenlerini anlatır. Şiirsel savunmasını ise idama giderken söylediği şu edebi beyitlerle sona erdirir:

Gerçi enzar-i ehibbadan dahi dûr olmuşuz.
Rahmeti mevlaya yaklaşmakla mesrur olmuşuz.
Hak yolunda müflis u hane-harab olduksa da,
Bu harabiyetle biz manada ma’mur olmuşuz.

Ehli hakkız, korkmayız idamdan berdardan,
Çünkü te’yidi ilahi ile mensur olmuşuz.
Hakim-i Mübtil yedinden madrubin olduksa da,
Emr-i Hakla sarr-ı gara hakkını ifaya memur olmuşuz.

Kul bize zulmen mucazat etse de perva etmeyiz,
Şüphemiz yoktur ki, indillahta me’cur olmuşuz.
Salih’im, ehl-i salahim. Dine can kıldım feda,
Lütfü hakla taşnegan-ı ab-i kevser olmuşuz.


Kenan Fani Doğan

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

Şeyh Said Efendi'nin arkadaşı Salih Begê 'Hêni'

Salih Bey Diyarbeiır Hani doğumludur. Mantık ve Felsefe alanlarında ilerleyen Salih Bey, Mutkili Xelil Xeyali'nin başında bulunduğu kürdçe Dil Komisyonunda görev yapmış ve kürd dili üzerine çalışmalar yürütmüştür.

Kürtçe, farsça, ingilizce, ermenice ve türkçe bilen Salih Bey, Azadi Teşkilatı içerisinde faaliyet yürütüp örgütlenme içerisinde yer almıştır.

Şeyh Said'in milli mücadelesinde 'komutanlık' görevini yürütmüştür. İşgalci türklük devletinin kürd katili celladı Atatürk tarafından idam edilmiştir.

 

 

 

 

Diyarbekir meydana ber Mizgefta mezin, 1925

 

 

 

 

 

 

 

 

Şeyh Said Efendi'nin küçük kardeşi Şeyh Abdurahîm Dersim Kiyamına yardım amacıyla sürgünde
bulunduğu Rojava Kürdistanı'ından Dersim'e doğru gelirken, Diyarbekir'in Bismil ilçesi yakınlarında
bir ihbar üzerine türk ordusu tarafından pusuya düşürelerek, üzerinde gittikleri ekin arazi güzergahı
ateşe verilmek suretiyle yanındaki yoldaşlarıyla birlikte şehid ediliyorlar. (Cumhuriyet Gazetesi).

 

 

Şêx Abdurrahim

 

 

 

 

1897 De Hınıs ilçesi Qolhisar köyünde dünyaya gelmiştir. Şeyh Mahmûd Fevzinin oğludur Şeyh Said'in küçük Kardeşidir. 1925 hareketinin ünlü komutanlardan ve hareketi başlatandır. Hareket provokasyona uğratılıp kırılnca, Kürdistan dağlarında mücadeleye devam etti ve bir gurup arkadaşları ile Suriye geçti. Xoybun cemiyetiyle tanıştı. 1937 de Dersim Kıyamı başlayınca arkadaşlarıyla Dersim'e yardım etmek için Suriye'den Kuzey Kürdistan'a geçti Bismil Batman arasında bulunan Salat köyünde İhanete uğruyarak arkadaşlarıyle Buğday tarlası içinde yakılarak şehid edllirler. Seyid Rıza'nın yardımına yetişemeden hain ihbarcıların tuzağına düştüler.

Şair Abdurrahman Mûşî’nin onlar için yazdığı şiir:

Lehengek rabû ji Pîran
Erd hejand heta Îran
Bû tirsa dilê tirkan
i xwe şêx bû şêxê Pîran
Şêx öû hawara Dêrsim
Kete kemîna cahşên çar sim
Hemû bûn şehîd ez bi hêrs im
Tirkan agir berda zevî
Şewitandin dar û devî
Şêx û hevalê netewî
Ji tirkan qet ne direvî
Ji bo heyf û tola şehîd Mîrza
Diçûn pişta Seyid Riza
Şêx ne gehîşt Dêrsima aza
Kurdistan bû hêlîna diza

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

Şêx Said Efendi Kıyamının Kahraman komutanı Şêx Abdurrahim Efendinin oğlu Şêx FEYZİ BİLGİN (Wefat Şubat 2019)

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

by Rebwar K. Tahir

 

 

 

 

 

 

 

 



Dedem Şêx Abdurrahimler’in Suriye’den Kuzey Kürdistan’a giriş yapmaları ve 17- 20 Temmuz 1937’lerde Bismil/Mîrkulan köyünde katledilmeleridir.

Tarih: 17-20 Temmuz 1937

Yer: Bismil/Mîrkulan Köyü, Kuzey Kürdistan (1).

Olay: Şêx Abdurrahim ve 17 yoldaşının Bismil/Mîrkulan köyü yakınlarında buğday tarlalarının ateşe verilerek katledilmeleri olayı.
Kürdistan’a giriş yapanların adları:

1-Şêx Abdurrahim (Silahlı gerilla grubunun komutanı)
2-Farkinli (Silvan) Şêx Mizbah (Şemseddin’in yeğeni)
3-Liceli Cemil (Cemilê Seyda)
4-Liceli Halidê Şerif
5-Lice’ye bağlı Teleyti Köyünden A. Samed
6-Lice’ye bağlı Mark Köyü’nden Mehmedê Hat
7-Selahattinê Seyidxan (Muşlu)
8-Selahaddin (Seyidxan’ın oğlu/Muşlu)
9-Hilmi Beg (Brusk) Muş’lu
10-Yüzbaşı Hüseyin, Mardin/Savur’lu
11-Yüzbaşı Ali Beg, Mardin/Savur’lu
12-Yüzbaşı Mustafa, Mardin
13-Serreş Bagistanlı, Mardin
14-Hasan Ağa, Palu Karşex Köyünden
15- Yüzbaşı Ziya, Demegan Aşiretine mensup (İhanet eden) Dersim’li.
16-Hacı Tayip, Yeri belli değil.
17- Süleyman Sehiki Bariye
18- Bu gerillanın ismi ve memleketi tesbit edilemedi.

****

Üç boyutlu Temmuz’lar güzelleme. Üç (3) sayısı biz Kürdler, eski Êzidiyayetî inancında ve benim için de çok önemlidir. Hatta yaşamın bir diyalektiğidir.
Bir örnek vereyim:

1-Tez, 2-Anti-tez ve 3- SENTEZ!…

Bu tez / anti-tez ve eşittir SENTEZ’de bir tarafın belirginliği yok. Tez/anti-tez’den sonra ortaya çıkan SENTEZ, çok farklı yeni bir olgudur. Bu örnekten hareketle; birinci Temmuz olayına bakalım.

Dünyada devrimlerin ve milliyetçi düşüncenin ortaya çıkışının orjini ve miladı sayılan Fransız Devrimine -bildiğim kadarıyla- karşı çıkan bir tek Geothe’dir. Peki, Goethe neden bu devrime karşı çıkmış? ”Goethe nedense Fransız İhtilali’ne karşı bir soğukluk duymuştur. Onun ihtilalin beğenmediği yanı, kendi adını bile doğru dürüst yazmayı beceremeyen bilgisiz yığınların devlet yönetiminde görev almayı istemeleri ve bu yolda Machiavell’nin ‘Maksada ulaşmak için yapılan her şey iyi ve güzel karşılanmalıdır’ ilkesini uygulamaya kalkmalarıdır. Bu ilke Goethe’nin insancıl (hümanist) görüşüne taban tabana karşıttır. Goethe, yüzyıllar boyu yaşasaydı o tarihten sonra 1937 yılında Aldous Huxley’in bir cümlesinde kendi görüşüne rastlayacaktı: ‘Amaç ne kadar yüksek ve yüce olursa olsun, ona varmak için başvurulan araçlar kötü ve ahlaksızsa, amaç da ergeç bozulup soysuzlaşır.’

Salah Birsel’in çevirisiyle Türkçe’ye kazandırılan Işık… Biraz Daha Işık kitabının 56. sayfasında Goethe net olarak düşüncesini ortaya koyuyor. ‘Gerçek şu ki, ben zorbalığa ve keyfe dayanan yönetime karşıyım. Büyük ihtilallerin suçunun da halkta değil, devleti yönetenlerde olduğuna inanırım. Yönetenler hak tanır ve dikkatli olurlarsa zamanın gerektirdiği devrimleri kendilerinden yapar ve halkın bunları zorla elde edeceği ana dek direnmezlerse, ihtilal diye bir şey olmaz.’ der.

Doğru veya yanlış… Ancak, 1937’lerin dünyasında, Almanya’nın adeta vicdanı durumunda olan Goethe gibi birinin, Fransız İhtilali’ne böyle açık ve net tavır alışı, elbette takdire şayan bir durumdur. Peki Goethe’nin bahsettiği ve düşündüğü yönetenler böyle akıllı, merhametli ve ehil insanlar mıydı? Biz bunu 1937’lerin TC Devleti’nin yönetcilerinden bekleyebilir miyiz? Hatta bırakalım Türkleri, o zamanlar Ortadoğu’da ve hatta ülkemiz Kürdistan’ın birçok yerinde Fransız, İtalyan ve İngilizlerin cirit attığı bir yerdi.

Yaşayanlar yukarıda dile getirdiğim gibi halâ anlatır… Dedem Şêx Abdurrahim, büyük ağabeyi Şêx Said ve yoldaşlarının asılmalarından sonra; Fransızlar ve Türklerin anlaşması neticesinde Suriye’de bile onların yaşamalarına izin verildi mi? Ve bu işbirliği neticesinde Bismil/Mîrkulan köyün’deki vahşeti de Goethe’ye hatırlatmak gerekirdi. Lakin bırakalım hatırlatmayı, o dönem Kürdlerin içinde sesini duyurabilecek, dünya ile ilişki kurabilecek tek bir olanakları var mıydı?
Düşünün bir kere… 1930’lardan 1950 ve hatta 1960’lara kadar halkların kurtarıcısı ve Dünya Devrimlerinin ana çekim merkezi olan SSCB bile bizim meşru direnme ve savaşımımıza ‘gericilik’ deyip Kemalistlerle itifaklar yapmadı mı?

Bizim için, dünyayı bir kaç kez zelzelelere uğratan Fransız Devrimi… Bolşevik Devrimi ve Latin Amerika devrimleri var. Bunların hiç bir lideri veya teorisyeni Kürd’ten Kürdistan’dan bahsetti mi? Biz dünyayı biliriz ama dünya halkları, devrimleri ve insanlığı için Kürd olsa da olur olmasa da olur. Elbette bu yanlızca onların suçu değil, bir o kadar da bizim suçumuz.

Biz 1937’lerdeki Şêx Abdurrahim ve 17 yoldaşının katledilmesini de bir yana bırakalım. Bir Temmuz güzellemesi ve hatırlatması olarak 14 Temmuz 1982’lere ne diyoruz? Türkler ne diyor? Ortadoğulu halklar ne diyor? Dahası şu anda 14 Temmuz’u, anmaları yapacak olan ‘Kürtler’ ne diyor?

*****

14 Temmuz ve Ölüm Orucu hakkında daha fazla yazmak istemiyorum. Bu konuda yeterince, siyasi, ideloljik ve politik yaklaşımlar var. Ben bu yazımda daha çok; üç farklı tarih, yer ve zamanda olan olayların Temmuz ayı içinde olmasından dolayı vurgu yapmak istedim.

Temmuz ayı zorlu bir aydır. Bu ay içinde aynı zamanda Ramazan da başlıyor.

Dinî yükümlülüklerini yerine getirecek olan Müslüman insanlara Allah yardımcı olsun, diyerek selam, sevgi ve saygılarımı iletiyorum.
(1) Adı geçen listeyi amcam Feyzî Bilgin (Abdurrahimoğlu)’nun orjinal el yazmalı kitabından aldım.



17-Temmuz-2012

Pervin Bilgin
'in bu makalesi daha önce AgendaKurd ve Facebook sayfalarında yayınlanmıştı.

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 




Şeyh Said başkaldırısına katılan êzidî şeyhi Berhoyê Şêx Emîr ile ilgili sözde türk mahkeme kararı. Buraya tıkla ve orjinal metni gör.

Şeyh Said Efendi'nin Kıyamı ile ilgili bu belge kürdlerin millî ruhunun ve birliğinin dini inançların sınırının ötesinde olduğunu
göstermektedir. Örneğin Şeyh Said Efendi'nin sünni müslüman olan küçük kardeşi Şeyh Abdurahîm de Dersim Kiyamına yardım amacıyla sürgünde
bulunduğu Rojava Kürdistanı'ından Dersim'e doğru gelmişti.

Xalid Begê Cibrî, Pêşewa Qazî, Şeyx Seîd Efendî, Ehmed Muxtar

 

 

 

 

 


"Comite De L'Independance Kurde - Kürd İstiklal Komitesi''

1925 Kürt Ulusal Hareketi’nin üzerinden yaklaşık bir asır zaman geçti ancak birçok bilinmeyen yönleriyle halen hareketle ilgili tartışmalar devam etmektedir. Bu yazıda, başta Şeyh Said olmak üzere hareketle alakalı olarak yargılanan üçüncü grubun, idam kararının bildirimi ve 92. infaz yıldönümü nedeniyle manipüle edilmek istenen bazı yönlere değinmek istiyorum. Özellikle hareketin niteliği ve bu hareketin oluşum sürecini hazırlayan örgütten bahsetmek istiyorum.

Öncelikle “üçüncü grup” tanımlamasına açıklık getirerek başlamak istiyorum: Örgütün bir ve iki numaralı liderleri Cibranlı Halit ile Yusuf Ziya, 14 Nisan 1925 tarihinde infaz edilen ilk gruptur. Daha sonra 27 Mayıs 1925’te ikinci grup olarak Seyyid Abdülkadir ve arkadaşları infaz edilir. Üçüncü grupta ise, Şeyh Said ve  arkadaşları olarak belirtilen 48 kişinin idamına karar verilerek  bu kararın infazı gerçekleştirilir.. Diyarbekir’de idam edilen gruptan Hanili şair Salih Bey’in oğlu on beş yaşından küçük olduğu için, Çapakçur Kaymakamı Hüseyin Hilmi de önceki hizmetlerinden dolayı bu iki şahsın infazı yapılmamıştır. Diğer 46 kişi, 28 Haziranı 29 Hazirana bağlayan gece sabaha doğru, Dağkapı’nın karşısındaki Hastane ve Fen Lisesi’nin bulunduğu civarda infaz edilirler. Ondan sanra Elazığ’da devam eden bu hukuk dışı göstermelik yargılamalar sonucunda, grup veya bireysel olrak yüzlerce insana idam cezası verilmiş ve infaz edilmişler. Hatta ölmüş yaşlı ve hasta insanların, idam kararı nedeniyle naaşları dahi tekrardan darağacına asılmıştır.

Genel olrak 1925 Kürd Ulusal Hareketinden bahsedilirken, hareketin niteliği ve örgütsel yapısıyla ilgili bir kavramsal belirsizlik, karışıklık görülmektedir veya böyle gösterilmek istenmektedir. Hareketin biçimi; isyan, kıyam, kalkışma, ayaklanma, başkaldırı, cihad gibi kavramlarla tanımlanmaktadır. Niteliği de; “milliyetçi”, “ulusalcı”, “ irticai” veya “dinci” olarak belirtilmektedir. Genel olarak örgütsel yapısı da, ya bilgisizlikten dolayı vurgulanmaz ya da bir kısım Kürdlerin de kuyruğuna takıldığı Türkiye basın-yayınında olduğu gibi ideolojik nedenlerle bilinçli olarak gizlenmekte veya görmezlikten gelinmektedir. Çünkü toplumsal ve ulusal bir hareket; ortak amaç ve örgütsel yapısından koparıldığı zaman, bireysel ve tepkisel bir hareket olarak gösterilir. Niyetinden bağımsız olarak, tarihsel ve toplumsal olaylar bu şekilde değerlendirildiğinde, sonucu kaçınılmaz olarak manipülasyondur.

Türkiye’deki resmi ideoloji ve onun etkisindeki çevreler de, baştan beri 1925 Kürt Hareketi’nin niteliği ve örgütsel yapısıyla ilgili olarak manipülatif söylemler geliştirdiği, aldığı gizli kararlarda açık bir şekilde görülmektedir. Dönemin “Genel Kurmay Başkanı’nın teklifi (30 Nisan 1925) ve Bakanlar Kurulu Kararıyla (30 Haziran 1925 tarihli yazısı) hareketin ismi ve niteliği ile isyanın iç ve dış basında bir Kürt hareketi olarak işlenmesinin milli çıkarlarımıza uygun olmadığı, bu nedenle hareketin irtica-i ve yerel bir hareket olarak adlandırılması kararlaştırılır. Böylece hareketin adı “Şeyh Said İsyanı”, niteliği ise “irtica” olarak” belirlenir ve kararname haline getirilerek yeni devletin ilgili birim ve kurumlarına gönderilir. Kararnamede, “İsyan ve irtica olayının basınımızda ve özellikle İstanbul basınının büyük bir kısmında genel bir Kürt ayaklanması şeklinde gösterilmesi, iç ve dış düşmanlara propaganda zemini oluşturduğundan… olayın büyütülmesi uygun değildir, isyanın ayrımcılıktan ziyade irticai cehalet ve aldatma neticesi olduğu zemininde yayın yapılması için gereğinin yerine getirilmesi…”

1925 Kürd Hareketi’nin örgütlü yapısına gelince; tecrübesizliğine, zayıflığına ve kadro yetersizliğine rağmen bu hareketi hazırlayan örgüt, Kürdistan İstiklal Komitesi’dir. Kürdistan İstiklal Komitesi, beş-altı örgütün birleşmesiyle kurulmuş şemsiye bir örgüt olup aslında Kürdistan Teali Cemiyeti’nin devamı niteliğindedir.

Başkanı Seyyid Abdülkadir olan Kürdistan Teali Cemiyeti (KTC), 17 Aralık 1918’de İstanbul’da kurulmuş ve Kürdistan’da da birçok şubesi açılmıştı. KTC’in merkezi İstanbul’da olmasına rağmen, hükümet Kürdistan’daki faaliyetlerinden rahatsız olduğu için, 20 Temmuz 1920’de cemiyetin kapatılması kararı alınır. KTC gibi legal faaliyet gösteren Kürd örgütlerinin kapatılması, aydın ve siyasi şahsiyetler üzerindeki baskı ve tehditlerin artırılması, demokratik ve siyasal çalışmaların engellenmesi nedeniyle Kürdler illegal örgütlenmeye yöneldiler.

Bu amaçla ilk etapta Erzurum’da Cibranlı Halit Bey başkanlığında “Kürdistan Komitesi” illegal olarak kurulmuş. Bu dönemde, aynı zamanda parçalı bir durumda olan Kürt örgütleri arasında birlik çalışmaları da yürütülmektedir. Bu çalışmaların ilk adımı olarak “İstanbul Kürd Komitesi” ile “Erzurum Kürd Komitesi” birleşir, bunun yanı sıra “Teşkilatı İçtimaiye, Hêvî, Kürd Neşri Marif Cemiyeti, Demokrat Parti, Yusuf Ziya Bey’in Kürdistan İstiklali örgütü ve Kürdistan Sosyalistleri” de bu örgütün şemsiyesi altına girip “Miralay Cibranlı Halit Bey başkanlığında Kürdistan İstiklal Komitesi” adıyla yeni bir illegal örgüt kurulur.

Kendisi de bu örgütün bir üyesi olan ve o zaman Osmanlı ordusunda istihbarat yüzbaşısı olarak görev yapan İsmail Hakkı Şaveys’in anlatımına göre: “ Kürdistan İstiklal Komitesi 1921 yılında Erzurum’da kurulur ve kısa bir süre içerisinde altı büyük Kürd şehrinde örgütleme çalışmasına başlar.” Rus Konsolosu Pavloski’ye göre; bu örgüt, İstanbul Kürd Komitesi ile Erzurum Kürt Komitesi’nin birleşmesiyle Nisan 1922’de kurulmuştur.  “Bağdataki İngiliz Hava Kuvvetleri tarafından Aralık 1924 tarihinde hazırlanan “FO 371/10121” sayılı gizli raporda da: “Bu örgütün, İstanbul’daki KTC’nin devamı olup, hükümetin baskıları nedeniyle, 1921 yılında merkez karargahını İstanbul’dan Erzurum’a taşımış olduğu” belirtilmektedir. Söz konusu raporun devamında da, örgütün Kürdistan’daki şubeleri, şube başkanları, örgütü destekleyen aşiretlerin adları, öncü kadroları ve orduda bulunan taraftarları bir liste şeklinde belirtilmiştir.

Kürdistan İstiklal Komitesi olarak adlandırılan bu örgüt, farklı kaynaklarda bazı ufak değişikliklerle aynı anlama gelen farklı formatlarda da belirtilmektedir. “Kurdistan Merkezi Komitesi”, “Kürdistan Cemiyeti”, “Kürdistan İstiklal ve İstihlas Cemiyeti”, “Kurdistan Özgürlük Komitesi”, “Azadi Cemieti” ya da kısa adıyla “Azadi” olarak da adlandırılır. Yukarıda da belirtiğimiz gibi, örgütün birinci derecede iki lideri yakalandıktan sonra, Cibranlı Halit Beyin günderdiği mesajla Şeyh Said Efendi örgüt çalışmalarını yürütmek üzere sahaya iner ve gelişen olaylar Şeyh Said’i hareketin pratik lideri konumuna getirir.

Kürdistan İstiklal Komitesinin siyasi programı ve örgüt üyelerini belirten tam bir liste elimizde mevcut olmamakla birlikte örgütün, Kürdistan bağımsızlığını hedefleyen bir amaca, modern eğitim almış Kürdler, ulema tabakası ve aşiret liderlerinden oluşan ve halk tabakası içerisinde de önemli destek bulan bir yapıya sahip olduğu görülmektedir. İşte 1925 Kürd ulusal hareketi, bütün eksik ve yanlışlarıyla birlikte bu örgütün öncülüğünde gerçekleşmiştir. Bugün Kürdistan’ın bir parçası bağımsızlık referandumuna doğru gidiyorsa, bu kazanım, verilen tarihsel mücadelenin bir halkası olduğu ve torunlarının Şeyh Said’i mahcup etmediği anlamıma geliyor. 28 Haziran 1925 gecesi başta şehit Şeyh Said olmak üzere ölüme giden bütün yoldaşlarını rahmetle anıyorum.

Şehit Şeyh Said’in ölüm sehpasında sarf ettiği şu son sözleri de her mütevazi dava adamının rehberi niteliğindedir:

“Dünya hayatımın sonu geldi. Milletim için kurban edildiğimden dolayı pişmanlık duymuyorum. Yeter ki torunlarımız bizi düşmanlarımızın önünde mahcup bırakmasınlar.”

Seîd Veroj
Kovara BÎR

 

 

 

Şeyh Said Efendi öncülüğünde gerçekleştirilen Kürd Kıyamı'nın Avrupa’da yankıları...

Vossische Zeitung gazetesi 1925'te Diyarbekir'in kürdlerin eline geçtiğini manşet haber yapmıştı!

Alman qeherîne ku "artêşa kurd a Şêx Seîdê Pîran Amed bi des txistiye û heger wiha be Kurdistan tê damezirandin" Vossischen Zeitung, 1925


ALMANYA her destebirayê tirkan e. Almanya yek ji mîmarên şerê Tirk-Kurd-Ermeniyan bû. Berê piştgiriya Îttîhak Terakkiyê û Ataturk dikir, îro jî wisa ye.

Piştgiriyê dide ERGENEKON, CHP, CEM VAKFI, TUNCELILLER DERNEGI, ZAZAÎSTAN KUZEY YARIMKÜRE ÎMPARATORLUGU, AGOS, ATATÜRKCÜLER DERNEGI, ERMENI PATRIKHANESI, ARTI TV, ÊZDÎXAN ARABIC-REPUBLIC, HALK TV, SÖZCÜ GAZETE û gelekên din.

Partiya Keskan, Die Linke, SPD dostên tirkan in û statûkoparêz in. Kurd divê hêviyê ji çepên alman nekin, têkevin nava partiyên rastgir û ji xwe Tirk jî wisa dikin. Serokwezîrê NRWê Armin Laschett wekî memûrekî tirkan e û lobiya tirkan bi milyonan dollaran alîkariyê dide gelekan.
Ermeniyan xwe li Fransa, Poland, Awistriya û hinek jî Brîtanyayê bi cih kirine. Almanya hez ji Ermeniyan jî nake. Ji ber ku projeya Almanya ya bi destxistina petrolên behra Qezwîn û Qefqazê ji ber lihevnekirina Alman û ermenan bi ser neket. Alman protestan in, ermen ortodoks.

Cem Özdemir (Partiya Keskan) mirovekî demokrat e lê Kurdan û rojhilata naverast nas nake. Popûlîst û sivik e.

Kurd divê bizanibin RÛSYA, BRÎTANYA û ALMANYA her dijminiya Kurd û Kurdistanê kirine û dikin.

 

A list of some Kurdish uprisings published in the French newspaper Paris-Press, L'Intransigeant, issued on March 22, 1946

En lista över några kurdiska uppror publicerade i den franska tidningen Paris-Press, L'Intransigeant, utgiven den 22 mars 1946

22 Mart 1946 tarihinde yayımlanan Fransız gazetesi Paris-Press, L'Intransigeant'ta yayımlanmış bazı kürd direnişlerinin listesi.

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

'PREMATÜR' ERKEN KIYAM HAREKETİ

24 Şubat 1925 tarihli bir ingiliz günlük gazetesinde çıkan haberde, Kürd Kıyam Hareketi'nin belirlenen tarihten önce, Şeyh Said'in iki adamının devletçe tutuklanmak istenmesi üzerine erken (prematüre) başladığı bilgisi ile beraber, kürdlerin bu haklı ulusal istemine karşı bir dizi iftira ve töhmet içermektedir. Ayrıca Kıyam Hareketi'nin Kuzey Kürdistan'ın hemen hemen bütün şehirlerini kapsayan ve beklenenden büyük bir kıyam hareketi olduğu ve TC'nin bu kıyam hareketini bastırmak için çok büyük bir bütçe ile, uçaklarla bombarduman ederek, bastırmaya çalıştığını yazıyor.. Bu uçakları ingilizlerden aldığını yazmıyor tabi..

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

Şeyh Said'in şahadetini veren yabanci bir gazete Kürdistan'da 21 kişinin asildiğini söylüyor..

 

 

 

Xarput - Harput - Mazra

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

Sêdarên li Derê Çiyê - Meydana Şeyx Seîd Efendî

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

[imza: turk cumhurbaskani: "K ataturk"]

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

KÜRDLERLE İLGİLİ
GENEL TÜRK KARALAMA KAMPANYALARI
ve SEBEBİ

5 Mayıs 1935 / Haber Gazetesi

Mum söndü iftirası sadece alevi kürdlere değil Sünni kürdlere de yapıldı. Şeyh Said başkaldırısı sebebiyle Isparta’ya sürgün edilmiş olan Bediuzzaman Said-i Kürdi / Nursi’ye dair bir mum söndü haberi.

BU ADİ VE FÜTURSUZ TÜRK KARALAMA KAMPANYALARININ ASIL SEBEBİ NEDİR?

Bu kürdleri topyekün karalama kampanyalarının asıl sebebi; türklerin kürdlerin vatanı Kürdistan'a el koymak girişimlerinden dolayıdır.
Kürdlerin vatanını işgal etmişler ve kendilerinin yapmak istiyorlar. Bunun için bütün kürdler kötüdür ve bütün kürdler tasfiye edilmelidir hedefine kendilerini kilitlemişlerdir.

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

Merhum Şeyh Said Efendi ve yoldaşlarının s slında NEREDE gömüldükleri gizlidir. İşgalci islamo-faşist türk devleti'nin
kürdlerden çok korktuğundan dolayı çok sıkı bir şekilde
koruduğu büyk bir sırdır. Bu sırrı asla ifşa etmez.
Bu kroki pekala bir yanıltma olabilir.

 

 

 

 

 

 

 

‘ŞEYH SAİD İSYANI’ ÜZERİNE KISA BİR ANALİZ

Tarihi doğru okumayan milletler sıralamasında biz Kürtler ilk sırada yer alırız herhalde.

Bu yüzden tarihimiz sürekli tekerrür edip duruyor.

Misal…

Biz Kürtler, ‘Şeyh Said İsyanı’ hadisesini doğru okuyabilseydik...
PKK tuzağına düşmezdik.

İstiklal Mahkemesinde isyanın kendisi tarafından çıkarıldığı iddiasını red eden Şeyh Said… “İsyanın ne önündeyim ne arkasındayım, kendimi içinde buldum” diye cevap vermişti.

Şeyh doğru söylüyordu…

Bir asırdır biz Kürtler, İsyan’ın Piran’da patlak verdiğini tekrarlayıp duruyoruz.

Oysa isyan Piran’da değil, Varto’da patlak verdi.
İsyan Piran’da patlak verdiğinde Şeyh Said Piran’dan yeni ayrılmıştı.

İsyan kararı, Piran’da Şeyh Said’e devletin tertiplediği provakasyonu duyar duymaz Şeyh Abdullah tarafından verilmişti.
Hükümet konağını ve jandarma karakolunu işgal eden Şeyh Abdullah, miting tertipleyerek halka, isyanın askeri lideri olarak Binbaşı Kasım’ın (Soyadı Kanunu ile Ataç soyadını aldı) tayin edilmesini teklif etti.

Halktan bazı insanlar, Binbaşı Kasımı’ın Türk istihbarat teşkilatı mensubu olduğunu, Cibranlı Halit Bey’in onun ihbarı neticesinde tutuklandığını söyleyerek Şeyh Abdullah’ın bu teklifine karşı çıkarsa da…

Şeyh Abdullah, “Elimizde askerlikten anlayan ondan başka kimse yok.” diyerek onların bu itirazını red eder ve çoğu müridi olan halka Binbaşı Kasım’ın isyan hareketinin askeri lideri olarak tayin edilmesini kabul ettirir.

Bu nedenle İsyan’ın gerçek lideri Binbaşı Kasım’dır.
Çok büyük ihtimalle Şeyh Abdullah’a isyan hareketinin başlatılmasını, Ankara’dan aldığı direktifle Binbaşı Kasım empoze etmiştir.

Binbaşı Kasım’ın verdiği karar neticesinde hiçbir hazırlık yapılmadan derme çatma silahlarla isyancıların Elazığ ve Diyarbakır’a saldırması isyan hareketinin göz açıp kapayıncaya kadar kırılmasına sebep oldu.

Binbaşı Kasım Ataç’ın hizmetinde olduğu Türk devletine yaptığı ikinci büyük hizmet, geç de olsa mağlubiyete sebep olan düzenli ordu savaş tarzı yerine gerilla savaşı taktikleri ile savaşma kararı alarak geri çekilen Şeyh Said’i teslim etmek oldu.

Şeyh Said’in birinci hatası, isyancılar ile temasa geçer geçmez, hatalı bir karar verildiğini söylememesidir.

Şeyh Said’in ikinci hatası, Binbaşı Kasım’nın Türk istihbarat görevlisi olduğunu ve Cıbranlı Halit Beyin onun tarafından ihbar edildiğini bildiği halde onu isyan hareketinin askeri liderliğinde yürütülmesini kabul etmesidir.

Şeyh Said’in üçüncü hatası, hadisenin tamamiyle Mustafa Kemal’in bir tertibi olduğunu bildiği halde, mahkemede bu tertibi açıklamak yerine Türk devleti ile uzlaşma cihetine giderek, Türklerin hakikati örtbas etme teklifini kabul etmesidir.
Yüz senedir gizlenen bu tarihi hakikati yazdığım için beni Şeyh Said’e hakaret etmekle suçlayacaklardır.

Oysa, tam aksine Kürtler’e karşı kurulmuş bir tertip olan bu hadiseyi Şeyh Said’in ismi ile anmak ona yapılmış en büyük hakarettir.

Abdullah Öcalan ikinci Binbaşı Kasım’dır.
Onun çok daha gelişmiş, çok daha yetkin bir modeli…

14 Mart 2020

Ahmet Zeki Okçuoğlu

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 



Taxa qebra nediyar a Şêx Seîd Efendî û 36 hevalên wî yên darvekirî.
Hatin darvekirin û li vir binçalkirin.



 

 

 

 

''Şeyh Saîd Başkaldırısı'' - ''Kürdistan Krallığı'' - ''türk hava kuvvetleri kürd başkaldırıcılarına doğru hareket etti'

''Kürdler türklerden kurtuluş ve bağımsızlıkları için savaşıyorlar''

''Şeyh Said Kürd Devleti ilan etti'

''türk hava kuvvetleri kürd başkaldırıcılarına doğru hareket etti'

''Konstantinopel'den bildirildiği üzere Kürdistan'da bir başkaldırı hareketi başladı. Şey Said kendi eliyle yazdığı bir deklarasyon'da bir kürd krallığının kurulacağını ilan etti.

Bu sabah erken saatlerde Yusuf Ziya önderliğinde 3000 kişilik bir kuvvet Diyarbekir'in üzerine yürüdü.

--- İsveç'in en büyük günlük gazetesi Dagens Nyheter (DN) 26.2.1925

 

 

 

 

 

 

 

 

 

1925 Diyarbakır - Elazığ Yargılamaları
ŞARK İSTİKLAL MAHKEMELERİ KARARLARI

Mahmut Akyürekli

Kitap Weşanên Nûbihar tarafından yayımlanmıştır

TIKLA ve DAHA FAZLA OKU

 

 

Bi Navê Xudayê Dilovan û Mihrîban

Şehîdê Kurdistanê şeref û şanaziya milletê kurd û Kurdistanê ne.

Şeyx Seîd Efendî û hevalên cenabê wî sembol a serblindî û serfiraziya milletê me ne. Piraniya milletê kurd, nav û hejmara şehidên 1925a nizanin. Nuha birêz Mahmûd Akyureklî dosya ”Şark istiklal mukemesi” weki kitêb belavkiriye. Wek her kurdê welatperwer gelek spasiya cenabê hêja Mahmûd Akyurekli dikim.

Em peyvist dibinin ku navê hemî şehidên 1925a di gel hev bihên nivîsîn.

Ji ber vê yekê me ev lîste li ser Înternet'ê jî amade kir.

Şeref û serbilindî bo Şeyx Seîd Efendî û hevalên wî û bo hemî şehîdên Kurdistanê ye!


Dr Ferhad

 

 

1925 KIYAM HAREKETİ SONRASINDA
İŞGALCİ TÜRK DEVLETİ TARAFINDAN
ŞEYH SAİD EFENDİYLE BİRLİKTE İDAM EDİLENLER
47 DEĞİL, 128 KİŞİDİR

Şeyh Said Efendi önderliğindeki 1925 kıyam hareketi sonrasında işgalci türk devleti tarafından şeyh Said Efendi'yle birlikte idam edilenlerin sayısı 128 kişidir, 47 değil. Şeyh Said Efendi ve silah arkadaşları, Kürd Milleti'nin onuru ve özgürlük yolundaki kararlılığının abideleşmiş isimleridir. Ne yazık ki, 1925 direnişinde hayatını feda eden bu yiğitlerin isimleri ve sayıları bugün halkımız tarafından hala tam olarak bilinmemektedir. Ancak değerli araştırmacı ve yazar Mahmud Akyürekli'in hazırladığı 1925 Diyarbakır - Elazığ Yargılamaları - Gerekçe ve Hükümleriyle ŞARK İSTİKLAL MAHKEMELERİ KARARLARI başlıklı çalışmasının kitaplaşması, bu tarihî bilinç eksikliğini gidermek adına çok kıymetli bir adımdır. Şeyh Said Efendi’nin Kıyam Hareketi sonrasında onunla birlikte idam edilenlerin sayısı uzun süre 47 kişi olarak bilinmekteydi, oysa gerçekte bu sayı en az 128’dir. Aşağıda, bu kıyam direnişinde işgalci türk devleti tarafından idam edilen muhterem şehitlerimizin, 'Şark İstiklal Mahkemesi' adı verilen sözde ve sahte mahkemenin dosyasında yer alan isimleri bulunmaktadır. Ne yazık ki, şehitlerimizin isimleri listelerde çoğunlukla türkleştirilmiş ya da araplaştırılmış bir biçimde geçmektedir. Yazdıkları bütün tutanaklarda kürdlerle ilgili herşeyi ya türkleştirerek yada araplaştırarak kayda almışlardır. Amaçları başından beri açık ve bellidir: kürd ve Kürdistan ile ilgili herşeyi tamamıyla inkar ve yoketmektir.

Bu listede, Şeyh Said Efendi Kıyamı’na katıldıkları gerekçesiyle idam edilenlerin isimleri, dönemin işgalci sözde-sahte türk Mahkemeleri tarafından kayda geçirilen şekliyle aktarılmaktadır. Mahkemelerin verdiği kararlar ve infaz tarihleri, kitapta verildiği gibi arşiv belgeleri ve dönemin sözde resmi kayıtlarına dayanmaktadır.

Bu yargılamaların hukuki dayanağı olarak gösterilen 1925 tarihli Şark İstiklal Mahkemesi Kararnamesi halk arasında "Kanun" olarak yad edilmektedi. Ama aslında başlı başına bir hukuk dışı uygulamaydı. Bu kararnameyle bölgedeki tüm olağan hukuk kuralları askıya alınmış, mahkemeler doğrudan Ankara rejiminin talimatıyla çalışmış ve doğrudan "yargısız infaz" kararları alınmıştır. Kararnamenin amacı, kürd halkının meşru taleplerini bastırmak, korku salmak ve özellikle kürd ileri gelenlerini hedef alarak ulusal hafızayı ve direniş damarını yok etmekti. Bugün hala ''Kanun'' çerçevesinde verilen bu cezalar birer hukuk cinayeti olarak tarihteki yerini korumaktadır.

İdamların devam ettiği 1926 ve 1927 yıllarında binlerce kürd idam edilmiştir. İşgalci İslamo-faşist türk ordusu, Kuzey Kürdistan'ın Dersim’den Nisebin’e, Erzurum’dan Kamışlı’ya kadar tüm köy ve şehirlerde kürd yok etme terörü estirmiştir. Ancak kürd direnişi bitmemiş; 1960’lara kadar Kuzey Kürdistan dağlarında direnişler sürmüştür. Şeyh Said Efendi Kıyam Hareketi'nin prematür (erken doğum) edilip bastırılmasının ardından teslim olmayıp mücadeleyi sürdüren, Xarpêt-Mazra-Elazîz-Palu bölgesinin komutanlığını yürüten General Yadin Paşa (Yado Ağa, ve ya kürd prens Kamuran Bedirhan'ın kitaplaştırdığı adla: Kürdistan Kartalı) Şeyh Said Kıyam Hareketi'nin direniş bölgesinin merkezi ve şeytan üçgeni olarak da anılan Palu, Darehêni, Hêni bölgesinde işgalci türk ordusuna ağır kayıplar verdirdi. Kıyamın bastırılmasının ardından, komutasındaki büyük bir kürd silahlı kuvvetiyle Çolig (Bingöl) ve çevresindeki Kürdistan dağlarında, işgalci katil islamo-faşist türk ordusuna karşı yıllarca direndi. Bu direniş yine Farqinli Şeyh Fexrî Bukarkî'nin devam ettirdiği en uzun soluklu bir direniştir. Şeyh Fexrî Bukarkî, Kürdistan'ın bu dağlarında uzun yıllar süren bir direniş gerçekleştirdi. On yıllar boyunca süren bu mücadele özellikle Farqin bölgesinde yoğunlaşmış, hem moral hem de stratejik olarak direnişin simgesi haline gelmiştir. Bukarkî'nin ve General Yadin Paşa'nın liderliğindeki kürd silahlı kuvvetleri, mevziler kurarak kürd halkını savunmayı sürdürmüş, birçok çatışmada işgalci türk ordusuna beklenmedik kayıplar verdirmiştir. Bu ısrarlı ve kararlı mücadele, kürd direniş hareketlerinin unutulmaz bir parçası olarak hafızalarda yerini almıştır.

1925 Kürd Kıyam Hareketi sonrasında gerçekleştirilen askeri operasyonlar, işgalci islamo-faşist Türkiye ''Cumhuriyeti''nin kürd halkına karşı başlattığı en kanlı harekatlardır.. Bu süreçte özellikle Çolig (Bingöl), Elaziz, Bitlis, Meleti, Erzurum, Erzincan, Diyarbekir’in Farqin (Silîvan), Lice (*), Palu, Darehêni, Hêni ilçeleri, Nisêbîn, Mêrdîn ve Muş'un bütün ovası gibi kürd yerleşim bölgeleri yoğun bir baskı, yargısız infaz ve kitlesel bir kıyım dalgasıyla karşı karşıya kalmıştır. Bu döneme kürd halkı arasında “Sala Şewatê” yani “Yangın Yılı” denilmesi, hem fiziksel tahribatın hem de yaşanan büyük insanlık dramının bir göstergesidir. Gerçek anlamda, bu dönem, İslamo-Kemalist rejimin "türkleştirme" politikalarının fiili soykırım düzeyine ulaşmasının simgesi olarak anılmaktadır. İşgalci islamo-faşist katil türk ordusu'nun yaptığı bu büyük soykırım provalarıyla, kürd şehirlerinde tam bir vahşet uygulamıştır.

1925 Şeyh Said Kıyamı Sürecinde Unutulan Bir Felaket: Peçar Katliamı

1925 yılında vuku bulan Şeyh Said Efendi Kıyam Hareketi ve Direnişi, işgalci türklük cumhuriyeti tarihinin ilk büyük kürd ayaklanması ve direnişidir. Bu hareket, sadece siyasi ve askeri sonuçlarıyla değil, aynı zamanda bastırılması sürecinde sivillere yönelik uygulanan şiddetle de dikkat çekmektedir. Bu bağlamda, resmi tarih yazımında çoğunlukla görmezden gelinen önemli olaylardan biri de Çolig'ın Çapaxçûr (günümüzde Genç) ilçesi yakınlarında bulunan Pêçar köyünde yaşanan katliamdır (1932). “Peçar Katliamı” olarak anılan bu olay, Şeyh Said Efendi’nin öncülüğünde gelişen kıyam hareketinin bastırılmasına yönelik geniş çaplı askeri harekatın bir parçası olarak, doğrudan doğruya sivil halkı hedef alan canice bir cezalandırma örneğidir.

Peçar köyü, direnişe fiilen katılmamış olmasına rağmen, kıyama yardım ve yataklık ettiği iddiasıyla devlet güçlerinin hedefi haline gelmiştir. Bölgeye sevk edilen yüzlerce askerî birlikler, köyde yaşayan sivillerin büyük kısmını infaz etmiş; köy evleri yakılmış ve hayatta kalanlar göçe zorlanmıştır. Tanıklıklara göre, öldürülenlerin büyük bir bölümü kadın, çocuk ve yaşlılardan oluşmaktaydı. Bazı aktarımlarda insanların toplu şekilde samanlıklarda yakıldığı, kaçmaya çalışanların ise süngüyle veya kurşunla öldürüldüğü anlatılmaktadır. Katliamdan kurtulan çok az sayıda kişi, yıllar sonra yaşananları sözlü tarih yoluyla aktarmıştır. Bu tanıklıklar, dünyanın sessizliğine rağmen, olayın vahametini ortaya koymaktadır.Bu katliamların ilki Peçar köyünde başlamıştır. Şeyh Şerif Efendi'nin kardeşleri Şeyh Hüseyin ve Şeyh Evdirehim Efendi, Cibranlı Halid Bey'in kardeşi Ahmed Bey Cibri ve silahlı arkadaşları, Peçar'da Mustafa Bey’in köydeki evinde bir toplantı yaparlar. Bu buluşmadan haberdar olan işgalci türk ordusu, üzerlerine iki ila üç tabur asker gönderir ve şiddetli bir çatışma başlar. Sayıca üstün olan işgalci ordu karşısında direnişçiler mevzilerini kaybeder ve sonunda esir düşerler. Ardından işgalci ve katil türk ordusu, Peçar’daki köylüleri — kadın, çocuk demeden — toplar; esir alınan direnişçilerle birlikte samanlıklara kapatır ve diri diri yakarak hunharca katleder.

İşgalci İslamo-faşist türklük devletinin arşivlerinde doğrudan “Peçar Katliamı” ifadesine rastlanmasa da, kıyam hareketinin bastırılmasına ilişkin belgelerde “isyancı köylerin tenkili” gibi örtük ifadelere yer verilmektedir. Ancak bu belgelerde sivil kayıplara ya da toplu infazlara dair açık ve doğrudan ifadelere özellikle yer verilmemiştir. Bu durum, hem dönemin sansür anlayışını hem de resmi anlatının nasıl kurgulandığını açıkça ortaya koymaktadır. Öte yandan, sürgündeki kürd entelektüellerin kaleme aldığı hatıratlar ile bölgedeki yaşlı kuşakların anlatımları, söz konusu olayların kolektif hafızada derin izler bıraktığını göstermektedir. Bu bağlamda, kürd yazar ve araştırmacı Yusuf Ziya Döger’in Şeyh Said Hareketi Sonrası Peçar Tenkil Harekatı / 1927 adlı eseri önemli bir kaynaktır. Zira yazarın babası ve yakın akrabaları, söz konusu tenkil sırasında samanlıklarda hunharca diri diri yakılarak katledilmiştir. Sonra bu konuda Şeyh Said Efendi'nin katibi merhum Hesen Hişyar Serdî'nin (1907-1985) Hatırlararım 1 ve 2 adlı kitabında da geniş bilgiler yer bulunmaktadır.

Peçar Katliamı, sadece bir askeri operasyon değil, aynı zamanda erken ''Cumhuriyet'' döneminde uygulanan hunharca kolektif cezalandırma politikalarının tipik bir örneğidir. Bu tür sykırım provaları, kürd toplumunda derin bir travma yaratmış ve kürd halkı işgalci islamo faşist türk ırk devleti'nin ne kadar büyük bir kürd düşmanı olduğunu bu olaylardan sonra çok iyi anlamıştır. Günümüzde bu tür tarihsel olayların araştırılması, belgelenmesi ve kamuoyunun dikkatine sunulması, geçmişle yüzleşmenin ve bağımsızlıkçı-özgürlükçü ulusal adaletin sağlanmasının ön koşuludur.

Kürd Prens Süreyya Bedirhan'ın 1926 yılında Amerika'nın Filadelfia şehrinde kaleme alıp yayımladığı ingilizce The Case of Kürdistan Against Turkey adlı eserinde, yani İşgalci Türkiye'ye karşı Kürd Davası (1992 Sara Distributon tarafından 2. baskı) adlı kitabında Kemal's Republic in Action, yani Kemal'in Cumhuriyeti'nin Katliam Harekatı başlığında Şeyh Said Efendi Kıyam Hareketi sonrası işgalci islamo-faşist katil türk ırk devleti'nin kürd halkına karşı yaptığı büyük soykırım provalarının geniş bir bilançosu yer almaktadır ve burada yakılan binlerce kürd köy ve mezralarından bahsediliyor.

Yaptıkları zülmün haddi ve hesabı yoktur. İnsanlar kadın, çocuk, yaşlı, hasta ayırımı yapmaksızın samanlıklara doldurulup diri diri yakılmıştır.Cezalandırılanlar arasında 10 yaşındaki bir erkek çocuğuna müebbet (!) hapis cezası verilmiştir! Yargılanmak üzere tutuklanan bir kişinin firar etmesinin ardından, idam günü, yalnızca idam kararının tam olarak uygulanabilmesi amacıyla, sokaktan suçsuz bir kürd yakalanıp getirilip firar eden kişinin yerine idam edilmiştir. Suçunun "türkçe bilmediği" şeklinde zabıtaya kaydedilmiştir.

Sözde resmi türk belgelerde “Şark İstiklal Mahkemesi Kararnamesi” çerçevesinde yapılan bu yargılamalar, fiilen hukuk dışı, siyasi amaçlı infazlar şeklinde gerçekleşmiştir. Mahkemelerin asli görevi halkı yargılamak değil, kürd halkının ileri gelenlerini, alimlerini, şeyhlerini, mütevekillerini ve toplumda söz sahibi olan kişilerini sistematik bir şekilde ortadan kaldırmak olmuştur. Bu süreçte sadece isyana fiilen katıldığı iddia edilenler değil, herhangi bir delil ya da tanık olmadan, bazen yalnızca "kürdçe konuştuğu", "türkçe bilmediği" ya da "cemaat önderi olduğu" gerekçesiyle de insanlar idama mahkûm edilmiştir. Yüzlerce köy, özellikle samanlıklara kapatılmış sivillerin diri diri yakılması gibi vahşetlerle yok edilmiştir. Bu nedenle, birçok kürd aile bu dönemi yalnızca bir politik baskı dönemi olarak değil, bir toplu travma ve soykırım süreci olarak hatırlar.

Yüzlerce kişi, göstermelik ve kısa süren duruşmalarla, sözde mahkemeler tarafından idam cezasına çarptırılmıştır. Kadınlar, çocuklar ve yaşlılar ise çoğu zaman sürgün, kürek, değnek ve kalebend cezası gibi ağır uygulamalara maruz kalmıştır. Görsellerde yer alan resmi belgelerde yalnızca 1925 Haziran ayı sonlarında 60'tan fazla idam cezası dikkat çekerken, bu sayı 1926 ve 1927 yıllarında binleri bulmuştur. En trajik örneklerden biri de, 10 yaşındaki bir çocuğa müebbet hapis cezası verilmesi ya da suçsuz bir kişinin sadece bir başka tutuklunun firarı üzerine, sırf infaz gerçekleşsin diye sokaktan alınıp yerine idam edilmesidir. Bu tür olaylar, dönemin uygulamalarının ne denli sistematik ve acımasız olduğunu gözler önüne sermektedir.

Bugün hala bu dönemde verilen cezalarla yüzleşilmemiş, resmi tarih tarafından üzeri örtülmüş ya da bastırılmıştır. Kürd halkının hafızasında "Kemal’in Ölüm Cumhuriyeti" olarak kalan bu dönem, yalnızca askeri bir bastırma operasyonu değil, aynı zamanda bir ulusal kimliğin, bir dilin ve bir ulusun kolektif olarak yok edilme girişimidir. Sala Şewatê’nin acısı, yakılan köylerin dumanıyla birlikte göğe yükselmiş, hafızalara kazınmıştır. Bu dönemi anlamak, yalnızca kürd halkının değil, bütün insanlığın vicdanı açısından da bir sorumluluktur.

Bu sözde ve sahte mahkemenin verdiği İdam cezası alanların listesi aşağıda yer almaktadır: Kitaptaki tam listedeyse ayrıca sürgün, kürek cezası, kalebend, yani karanlık delhiz zindanlarına konanan, değnek cezası alanların adları da vardır ve bunların adı ceza dosyasındaki aslı gibi karışık ve tasnif edilmeksizin sıralanmıştır...

Goran Candan

 

 




Şeyh Mehmed Eyyûb bin Hâlid (Siverek) – 16/04/1925
Dr. Fuad Efendi bin Hacı İbrahim (Diyarbakır) – 16/04/1925
Mehmed bin Hüseyin (Diyarbakır, Şaraib köyü) – 19/04/1925
Bekçi Ali oğlu Hasan (Diyarbakır) – 22/04/1925
Hanili Sivani Mehmed oğlu Rıza (Diyarbakır Jandarma Bölüğü) – 29/04/1925
Hanili Mehmed Ali oğlu Mehmud (Diyarbakır Jandarma Bölüğü) – 29/04/1925
Lice’li Ahmed oğlu Hüseyin – 29/04/1925
8. Hazo’nun Cami Mahallesi’nde mukîm rençber Mahmud bin Molla Süleyman – 05/05/1925
9. Lice’nin Mezrê karyesinden mukîm rençber Ahmed bin Haydar – 05/05/1925
10. Bîcar’a Mîstan karyesinden sakin daval Ahmed bin Haydar – 05/05/1925
11. Bîcar’ın Tohlaq karyesinden amele Mehmed bin Haydar – 05/05/1925
12. Lice’nin Ma’rek karyesinden rençber Ali bin Ahmed – 05/05/1925
13. Bîcar’ın Pûtıyan karyesinden rençber Mehmed Ali bin Mehmed – 05/05/1925
14. Bîcar’ın Husur karyesinden rençber Mehmed bin Garneşir – 05/05/1925
15. Bîcar’ın Mîstan karyesinden rençber Abdulkerîm bin Haydar – 05/05/1925
16. Lice’nin Kum karyesinden rençber Halil bin Hacı Mehmed – 05/05/1925
17. Bîcar’ın Muntaza karyesinden rençber Mehmed Şerîf bin Nîmet – 05/05/1925
18. Bîcar’ın Mîstan karyesinden rençber Osman bin Ahmed – 05/05/1925
19. Karkın kazasının Kelle Mahallesi’nden rençber Mehmed bin Ahmed – 05/05/1925
20. Bîcar’ın Hazan karyesinden rençber Emin bin Mehmed 05/05/1925
21. Bîcar’ın Bahşat karyesinden rençber Hasan bin Veli 05/05/1925
22. Bîcar’ın Mıstan karyesinden rençber Ahmed bin Hasan 05/05/1925
23. Genç, Bicar Nahiyesi Boti köyü mukîm rençber Hasan bin Mehmed – 10/05/1925
24. Liceli Ömer bin Aziz – 10/05/1925
25. Sinanlı Halil bin Abdülkadir – 18/05/1925
26. Sinanlı Osman bin Abdülkadir – 18/05/1925
27. Sinanlı Hüsnü bin Abdülkadir – 18/05/1925
28. Beşiri’nin Eyluh karyesinde mukîm Genco bin İsa – 18/05/1925
29. Beşiri’nin Eyluh karyesinde mukîm diğer Genco bin İsa – 18/05/1925
30. Beşiri’nin Eyluh karyesinde mukîm Salih bin İsa – 18/05/1925
31. Beşirli Ahmed – 18/05/1925
32. Beşirli Halil bin Musa – 18/05/1925
33. Piyade er, Liceli Mehmed Ali bin Süleyman – 18/05/1925
34. Piyade er, Liceli Hüseyin bin Hacı Mehmed – 18/05/1925
35. Piyade er, Liceli Yusuf bin Ahmed – 18/05/1925
36. Piyade er, Liceli Yusuf bin Abdullah –18/05/1925
37. Piyade er, Liceli Ebubekir bin Abdullah – 18/05/1925
38. Süvari, Eğil Köyü Hasan bin Zülfikar – 18/05/1925
39. Şemdinanlı Seyyid Abdülkadir Efendi bin Abdullah (Dersaadet,Suadiye no: 338, Kürdistan Teali Cemiyeti Reisi)–23/05/1925
40. Seyyid Mehmed Efendi bin Abdülkadir (Dersaadet, Suadiye no: 338) – 23/05/1925
41. Palulu Abdülkadir Efendi bin Mehmed Said (Aksaray, Sofular mah.) – 23/05/1925
42. Kemâl Fevzi Efendi bin Reşid (Bitlisli Hayranîzâde, Muallim, dava vekili, gazete muhabiri) – 23/05/1925
43. Mehdi Tevfik Efendi bin Abdülkerim (Diyarbakır, Camiü’l-Esved mah., müderris) – 23/05/1925
44. Silifkeli Hoca Askerî Efendi bin Molla Mehmed (Valide camii-şerifi Kürsü Şeyhi) – 23/05/1925
45. Şahin Beyzâde Mustafa Şahin (Berazi aşireti reisi) – 16/06/1925
46. Mebus Bozan – 16/06/1925
47. Bicari, Camikebir mah. mukim kelekçi Bicari Emin bin Ali – 17/06/1925
48. Kıpık kazasının Dimlak karyesi, Çanlı Şeyh Abdullah bin Şeyh Hâlid – 18/06/1925
49. Lora karyesinin Köf mezrası, Az karyeli rençber Süleyman bin Mahmud – 18/06/1925
50. Lora karyesinin Köf mezrası, Az karyeli Ali bin Hacı Mehmed – 18/06/1925
51. Hot karyesi Süleyman Çavuş – 22/06/1925
52. Derman karyeli Mehmed bin Hacı Hâlid – 22/06/1925
53. Hazizun karyeli ve Genç Mahkeme-i Asliye Zabit Kâtibi Ali Efendi bin Şeyh Ahmed – 22/06/1925
54. Hınıs kasabasında mukim Palulu Şeyh Mehmed Said Nakşibendî bin Şeyh Mahmud – 28/06/1925
55. Genç, Melekan karyesinde mütevellit ve mukim medrese ve postnişin Şeyh Abdullah bin Şeyh Mahmud – 28/06/1925
56. Diyarbekir, Hoca Hasan mahallesi mütevellit ve mukim rençber Diyarbekirli Şeyh İsmail bin Şeyh Hasan – 28/06/1925
57. Diyarbekir, Hoca Hasan mahallesi mütevellit ve mukim Diyarbekirli Şeyh Abdüllatif bin Şeyh Hasan – 28/06/1925
58. Bükilan karyesinde mütevellit ve mukim Hacı Hâlid bin Hacı Yusuf – 28/06/1925
59. Uğnut nahiyesi, Kanireş karyesi mütevellit müderris ve rençber Cibranlı aşiretinden Kâmil Bey bin Hâlid – 28/06/1925
60. Muş, Girvas karyesi mütevellit ve sakin tahsîl-i ilimle müştagil Molla Emin bin Hacı Hâlid – 28/06/1925
61. Varto, Hacıbey karyesi mütevellit ve mukim postnişin Şeyh Ali bin Şeyh Musa – 28/06/1925
62. Uğnut nahiyesi, Kargapazar karyesi mütevellit ve mukim aşîret ağavatından sabıkan askeri alay kumandanvekili Baba Bey bin Hâlid – 28/06/1925
63. Varto, Diyadin karyesi, mütevellit ve mukim rençber, aşiret-i mezkurûreden Timur Ağa bin Es'ad – 28/06/1925
64. Gümgüm kasabasında sakin rençber sabık Varto Varidât kâtibi Hınıslı Abdüllatif Bey bin Kâmil – 28/06/1925
65. Muş, Bağli·ısa karyesinde mukim rençber Cibranlı aşiretinden Mehmed bin İbrahim – 28/06/1925
66. Muş, Bağliısa karyesinde mukîm Süleyman Bey bin İbrahim – 28/06/1925
67. Sultan karyesinde sakin kıdemli yüzbaşılıktan mütekaid ve aşiret mektebinden mezun Bahri Bey bin Selim – 28/06/1925
68. Varto, Tepe karyesinde mukîm Zorabâd karyeli Şeyh Cemil bin Şeyh Mustafa – 28/06/1925
69. Hınıs, Kolhisar karyesinde sakin Şeyh Said’in hademesinden Çerkez bin Yusuf – 28/06/1925
70. Genç, Uğnut nahiyesi, Kargapazar karyesi, mütevellit ve mukîm rençber Hâlid bin Mehmed – 28/06/1925
71. Palu’da mukîm, Diyarbekir’in Tanıklı karyesinden, Şeyh Şerif bin Şeyh Mustafa – 28/06/1925
72. Şenik karye, mütevellit ve mukîm sabık jan. Süleyman bin Hasan – 28/06/1925
73. Şenik karye, rençber Ali Badan bin Hüseyin – 28/06/1925
74. Çapakçur'lu değirmenci Yusuf bin Selim – 28/06/1925
75. Musyan karyesinde Yamaç aşireti rüesasından imam ve muallim Molla Cemil bin Halil – 28/06/1925
76. Genç, Modankaryesinde mütevellit ve mukîm Şeyh Said’in Darahini inzibat memuru, Fakih Hasan Fehmi bin Hacı Süleyman – 28/06/1925
77. Genç, Valir nahiyesinde mütevellit ve mukîm rençper Hacı Sâdık Bey bin Hüseyin – 28/06/1925
78. Çapakçur’da mukîm Çapakçur Müftüsü Şeyh İbrahim Efendi bin Şeyh Hâlid Efendi – 28/06/1925
79. Çanlı meşayihinden rençper Şeyh Ali Efendi bin Şeyh Hâlid Efendi – 28/06/1925
80. Çanlı Şeyh Celâl Efendi bin Şeyh Hâlid Efendi – 28/06/1925
81. Çapakçur’da sakin meşayihden Şeyh Hasan Efendi bin Ahmed Efendi – 28/06/1925
82. Çapakçur, rençber Süleyman bin Demirci Ömer – 28/06/1925
83. Çapakçur, rençber Ali nâm-ı diğeri Arab Abdi bin Rüstem – 28/06/1925
84. Çapakçur, Süleyman bin Şerif – 28/06/1925
85. Çapakçur jandarmalarından Hamid bin Şerif – 28/06/1925
86. Çapakçur’da sakin rençber Hâlid Nadir bin Nadir – 28/06/1925
87. Çapakçur, rençber Lice’nin Kaya mah. jandarma Tahir bin Mehmed – 28/06/1925
88. Lice'nin Kaya mah. mukim Genç Tahrirat Kalemi Sermiksevdi Tahir Efendi bin Mehmed – 28/06/1925
89. Çapakçur'un Garib karyesinden Mehmed Bey bin İzzet – 28/06/1925
90. Hani nahiyesinde mütevelli ve mukim eşraftan Mustafa Bey bin Hacı Ali – 28/06/1925
91. Hanili Şeyh Abdullah bin Şeyh Ali – 28/06/1925
92. Cafer Tayyar Baba Dergâhı mütevellisi Şeyh Ömer bin Şeyh Bekir – 28/06/1925
93. Şeyh Adem bin Şeyh Mehmed – 28/06/1925
94. Hanil’de mütevellid ve mukîm, Hanili Salih Bey bin Said – 28/06/1925
95. Bakırmadenî’nin Arpameydanı mahallesi mukim Meclis-i Umumî Azasından Kadri Efendi bin Hasan Fahri – 28/06/1925
96. Bakırmadenî, Peyran karyesinde mütevellite sakin İmam Molla Mahmud bin Reşid – 28/06/1925
97. Silvan, Gündiyan karyesi, mütemekkin rençber Diyarbekirli Şeyh Şemseddin bin Şeyh Yusuf – 28/06/1925
98. Perhenguk nahiyesi müdürü mütevellizadelerden Tayyib Ali Bey bin İsmail – 28/06/1925 – İsyan
99. Hamil Mahmud Bey bin Mustafa Bey – 28/06/1925 – İsyan
100. Ankara, Mucbut mah. mütevelli ve mütemekkin Hoca İbrahim Edhem Efendi bin Hacı Hüseyin – 05/07/1925
101. Van Hudut Taburu’nun 1. Böl. efradından Bakırmadenli Osman bin Ahmed’in – 18/07/1925
102. Çapakçur’da mukim kasap Çolikli, Süleyman bin Musa – 19/07/1925 – İsyanla alakadar
103. Gökdere’nin Meyalan karyesinde mütevelli ve mukim rençber Faris bin Şemdin – 20/07/1925
104. Çolikli Hamid nâm-ı diğer Hingo bin Arab Abdi – 20/07/1925
105. Hakkârili Yusuf Ziya bin Şeyh Abdurrahman — 20/07/1925
106. Vanlı Molla Halil bin Molla Mehmed — 20/07/1925
107. Hakkârili Hasan bin Molla Halil — 20/07/1925
108. Van, Saray nahiyesi Mukimlerinden, Yusuf bin Ahmed — 20/07/1925
109. Van, Saray nahiyesi Mukimlerinden, Yusuf bin Hüseyin — 20/07/1925
110. Müküs nahiyesi halkından Şeyh Taha bin Şeyh Mehmed Emin — 20/07/1925
111. Şeyh Ahmet bin Şeyh Mehmed Emin — 20/07/1925
112. Müküs nahiyesi eşrafından Molla Hamza bin Molla Hüseyin — 20/07/1925
113. Bitlisli Hacı Mehmed bin Hacı Musa — 20/07/1925
114. Bitlisli Mehmed Said bin Osman — 20/07/1925
115. Bitlisli Molla Hüseyin bin Mehmed — 20/07/1925
116. Bitlis, Hizan nahiyesi halkından Yusuf bin Osman — 20/07/1925
117. Hizanlı Molla Osman bin Hüseyin — 20/07/1925
118. Hizanlı Ahmed bin Osman — 20/07/1925
119. Bitlisli Halil bin Mehmed — 20/07/1925
120. Bitlisli Halil bin Mahmud — 20/07/1925
121. Bitlisli Hüseyin bin Halil — 20/07/1925
122. Bitlisli Mehmed Emin bin Hüseyin — 20/07/1925
123. Bitlisli Hasan bin Hüseyin — 20/07/1925
124. Elaziz Jan. B?l. İzoli Takımı Süvari efradından ve Dığanlı Şeyh Kamil karyesinden Abid bin Mevlud — 23/07/1925
125. Ergani Madeninin Eğil nahiyesi Rutan karyesi r?nçber Züküf b. Abdullah Bey — 23/07/1925
126. Ergani Madeninin Camikebir mah. rençber ve Şeyh Said’in refiki Hüseyin bin Mehmed — 23/07/1925
127. Palu, Ohi karyesinden müderris Mehmed bin Mustafa — 23/07/1925
128. Palu, Hon karyesi, r?nçber Ali Ağa bin Hacı Hasan ve rüfekası — 26/07/1925
129. Palu, Haçban karyesinden Hacı bin Hamid — 26/07/1925
130. Hon karyesinde mükim mütevelli Ali bin Ahmed — 26/07/1925
131. Hasbeg karyesinden rençber Mehmed bin Hüseyin — 26/07/1925
132. Lice’de mütevellit ve mükim rençber Galib bin Fettah — 29/07/1925
133. Lice, Camikebir mah. mütevellid ve mükim rençber Hakkı Bey bin Mahmud Bey — 29/07/1925
134. Maden’in Tılhum köyesi Zülfikar bin Şiro — 02/09/1925
135. İzoili nahiyesi, Ergani’nin Dumurlu köyünden Timur Ağa bin Eyüp — 02/09/1925
136. Ergani Maden’in Tilhum köyünden Reşid bin Şiro — 02/09/1925

 





KAYNAKÇA:

  • Mahmut Akyürekli, 1925 Diyarbakır - Elazığ Yargılamaları ŞARK İSTİKLAL MAHKEMELERİ KARARLARIö Nubahar yayınları 2025

  • Yusuf Ziya Döger. Şeyh Said Hareketi Sonrası Peçar Tenkil Harekatı / 1927, Nubihar Yayınları, 2016 basımı (ISBN: 978 605 505 386 4)

    Bozarslan, M. E. (1991). Kürt Sorunu ve Şeyh Said Ayaklanması. İletişim.

  • Anter, M. (1990). Hatıralarım. Doz Yayınları.

  • 1925-1938 Kürd Tenkil Harekatları, Genel Kurmay yayınları

    Sözlü tarih çalışmaları: Bingöl/Diyarbakır yöresinde 1980 sonrası yapılan yerel anlatı derlemeleri.

  • TBMM Zabıt Ceridesi ve Takrir-i Sükûn uygulamaları üzerine Meclis tutanakları.



 

(liste tamamlana kadar devam edecek)





____________________________

*): Sala Şewatê'den Bir Anı: Anneannem Halîma Mîraxura'nın 'Helê Nene'nin Tanıklığı

Rahmetli anneannem Halîma Mîraxura, Şeyh Said Efendi'nin kıyamı sırasında, yani 1925’te henüz 10 yaşlarındaymış. 1938’de çıkarılan Soyadı Kanunu ile ailesine "Alpaslan" gibi ırkçı-şoven bir türk soyadı verilmiş. Oysa ailesi, Lice’nin kadim kürd köylerinden olan Mîraxur’da yaşayan soylu bir kürd ailedendi.

Kıyam hareketi'ninden sonra işgalci türk ordusu bir gün köylerine baskın yapmış. Tüm köylüleri topluca toplayarak Lice’nin çevresindeki mağaralara sürüklemişler. Amaç, bu insanların hepsini zehirli gaz bombalarıyla topluca yok etmek.. Rahmetli anneannem de bu toplulukla birlikteymiş. Askerler, mağaranın içine kadın, çocuk, yaşlı, genç ayırmadan herkesi doldurup ardından zehirli gaz bombaları atmaya başlamışlar. İçeridekiler bir bir yere yığılmış, hiçbir yaşam belirtisi kalmamış.

Fakat anneannemin bulunduğu mağaranın gizli bir çıkışını bilen birkaç kişi varmış. Bu daracık kaçış yolundan kendilerini dışarı atmayı başaran birkaç aileden biri de anneannemin ailesi olmuş. Bu şekilde, tesadüfen de olsa, büyük bir katliamdan sağ kurtulmuşlar.

Ben 15-16 yaşlarındayken anneannem bu korkunç olayı çok sık olmasa da zaman zaman anlatırdı. Her anlattığında aynı cümleyi söylerdi:"Eskerê tirko kafir a, merhemetî çinîyo. Tûtek, kal û pîr, keynek, ceynek, pêron kişeno." Yani: "işgalci türk askeri kâfirdir, merhameti yoktur. Çocuk, yaşlı, kız, kadın demeden herkesi katlediyor." Bu sözleri söyledikten sonra genellikle susar, gözleri uzaklara dalar ve birkaç kez art arda sadece şu kelimeyi tekrar ederdi: "Kişeno... kişeno..."    Yani: "Öldürüyor... öldürüyor..."

Bu bir çığlıktı. Sessizliğin içinden gelen bir haykırış gibi, hafızasında kazılı kalan ölümün diliydi.

Bugün bu büyük zulmü görmezden gelen, yok sayan, hiç yaşanmamış gibi davranan kimi kürd liderleri, bu halka karşı sorumluluklarını yitirmişlerdir. Hele ki “anlaşalım, her şeyi unutalım”, ''kardeş olalım'' diyenler; onlar onursuzluğun ve ihanetin ta kendisidir. Böylesi şahsiyetsizler, halkımızın haklı ve onurlu özgürlük davasını ne temsil edebilir ne de sahiplenecek erdeme sahiptir.


 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

SÊX SEÎD - WIKIPEDIA

 

'İDAMDAN BİR SAAT EVVEL'

 

 

SEYID RIZA

ABDURAHMAN QASEMLO

MUSTAFA BARZANI

SHEIKH MAHMOUD BARZANJI

Dr SHIVAN (Sait Kirmizitoprak)

MÎR CELADET BEDIR XAN

PÊŞEWA - QAZÎ MIHEMED

CEGERXWÎN


GALERY

 

 


Foundation For Kurdish Library & Museum