LOUSANNE 24.07.1923
KOMPLOYA NAVNETEWÎ LI HEVBER NETEWEYA KURD
Repeal!
- The ILLICIT Turk-Arab & Persian artificial borders NOW!
Lousanne Treaty 24.07.1923 !!!!!!!!!
---- A 100 years of Genocide & Massacre of the Kurdish people!
- AN INTERNATIONAL PLOT AGAINST KURDISH NATION!
- CURSE !!!
IMMEDIATELY CANCEL THE UNFAIR & LAUSANNE OCCUPATION & EXPLOITATION, WHICH IS AN INTERNATIONAL CONCEPTUAL, EXPLOIT, PLOOT AND GENOCIDE MOVEMENT TREATY AGAINST KURDISH PEOPLE !! The Treaty of Lausanne was signed by the United Kingdom, France, Italy, Japan, Greece, Romania and the Serbo-Croat-Slovenian state, together with Turkey July 24, 1923. The Soviet Union was invited to negotiations while the Straits issue was being discussed. While the borders of Straits and Thrace were being discussed, Bulgaria was invited to the talks. Portugal, Belgium, wewe invited while the trade issues were being discussed. The USA followed the talks at every stage of the negotiations, but participated in the negotiations as an observer. |
But Kurdish people are UNITED. The picture is taken when Kurds from two side of the İLLEGITİMATE Turkish border
wants help Kobani people who are fighting against turk-arab ISIS terrorists 2015
Kurds protest the Treaty of Lausanne in front of the door of the building that the cursed international plot of July 24, 1923 was committed against the Kurdish people by writing the cursed sick agreement of Lausanne in Schewiz.
The fate of a multi-thousand-year-old people of tens of millions was denied by Europe's leading states, England, France and Germany.
Ahlaksız, vicdansız sömürgeci emperyalist Batı Kürdistan'ı masa başında parçalarken
Kürd halkını resmen SOYKIRIMA TABİ TUTTU
Today is 100 years since the Treaty of Lausanne. Britain and France signed an agreement denying the Kurds the independent state promised to them by the 1920 Treaty of Sevres. There is great shame and anger at how the Kurds were used as pawns in the shaping of the former Ottoman Empire after WWI. And yet, is there any future for the stateless Kurdish people? And for Britain too, which seems in a state of decline in so many ways? Here are some realistic but poignant words of Psalm 146:
"Put not your trust in princes,
in people who cannot save.
4 When their spirit departs, they return to earth;
that very day their plans come to nothing.
5 Blessed are those whose help is the God of Jacob,
whose hope is in the Lord their God.
6 He is the creator of heaven and earth,
the sea and everything in them—
he remains faithful forever.
7 He upholds the cause of the oppressed" (NIVUK)
(J.Fowler)
LOUSANNE FÖREDRAGET 24.07.1923
- ETT INTERNATIONELLT KOMPLOTT MOTT DEN KURDISKA NATIONEN
När Lousanne avtalet undertecknas.. ett stort svek för det kurdiska folket.. kurdernas land styckades och gavs till fyra islamistiska regimer, Turkiet, Iran, Irak och Syrien
Lausanne-fördraget orsakade ett grymt och allvarligt folkmord och massaker på kuırderna. Lausanne-fördraget är legitimeringen av det folkmordet som utövades på det kurdiska folket. De stater som delade Kurdistan, baserat på Lausanne-fördraget, genomförde folkmord mot kurderna i samarbete med turkarna, araberna och perserna. Av dessa var den stat som begick det mest systematiska, brutala och hänsynslösa folkmordet mot kurderna är den islamistiska turkiska staten. En sak som skiljer den turkiska staten från andra stater som delar Kurdistan med avseende folkmordet som den har drivit i ett sekel med all sin brutalitet utan att ta det minsta steget tillbaka. Turkiet begick blodiga massakrer många gånger i Kurdistan under detta århundrade. Bland dessa är massakrerna Zilan (1921) och Dersim (1938), Diyarbekir-Bingol (1925-1930) och Hendek (2015-2017) de blodigaste. Efter den turkiska statens brutalitet mot det försvarslösa kurdiska folket genomfördes en stor massaker på kurderna av den rassistiska, islamistiska arabnationalistiska irakiska staten i södra Kurdistan mellan 1986-1989. Irak dödade 150 000 kurder i södra Kurdistan på tre år. Kurderna tar första platsen bland de folk som utsätts för folkmord under förra seklet. Judar och armenier följer efter dem. Som sagt lämnades Kurdistan i ruiner under förra seklet då det fortfarande pågående kurdiska folkmordet börjades genomföras med hjälp av Lausanne-fördraget.
ABD Kongresi 1926 kararı; "Lozan Anlaşması diye bir anlaşmayı tanımıyoruz*
Kürdistan'ın her karış toprağı 1923 yılında kürd halkına karşı işgalci türkler tarafından LOZAN'da dayatlan uluslar arası siysal-diplomatik bir KOMPLO ile işgal edilmiş olduğu gibi, bugün de Xapo hareketi sayesinde de bu toprak şimdi DERİNLEMESİNE de işgal edildi. Yani kürd ulusal kurtuluşçu güçlerin mücadelesi biraz daha zorlaştırılmıştır. Köleleştirilmiş kürd halkının kurtuluşu için mücadele edenler zaten bütün büyük küçük zorlukları göğüslemek bilincindedirler. Zorlu engeller kahramanlar için aşılmaz engel değil. Kürdlerin kahramanları da gerçekten çoktur. Sonra bütün küdler birer kahramandır.
“Büyük Zab bölgesi, ihtiyatsız olarak girilmeyen bir bölgedir. Buraya ‘Dağlar Ülkesi’ denilir. İnsanları kahraman ve savaşçı olan Kürdlerdir. Reklos’un kitaplarında okuduğum bu bilgi üzerine ülkeyi gezip gördüm. Ve okuduğum gibi buldum.”
Henry Binder, 1887
- LOZAN 24.07.1923
- KÜRD HALKINA KARŞI YAPILMIŞ ENTERNASYONAL BİR İHANET!
- LANET !!!
Das betrogne volk!
(İhanet edilen halk)
LOZAN 24.07.1923 !!!!!!!!!!!
--- Kürd Halkına İHANET edilmiştir.
Lozan antlaşması bir komplo'dur, GASP'tır, Hırsızlıktır, KALLEŞLİKTİR, ihanettir, TECAVÜZDÜR.
--- Derhal İPTAL edilmelidir.
(Kürd liderler bu konuda HİÇBİR BOK bilmiyor ve hiçbir bok YAPMIYOR! Lozan antlaşmasının İPTAL edilmesi için hiçbir girişimde BULUNMUYOR)
KÜRD ULUSU & KÜRDİSTAN ÜLKESİ İÇİN
KARA BİR GÜN:
24 Temmuz 1923
Lozan Antlaşması 24 Temmuz 1923'te Palais de Rumine'de Türkiye, İngiltere, Fransa, İtalya, Japonya, Yunanistan, Romanya, Sırp, Hırvat ve Sloven Krallığı arasında imzalandı. Müzakerelerin yapıldığı yer Ouchy Kalesi idi.
Bu antlaşma ile Türkiye, 1922 yılındaki Türk-Yunan Savaşı'nı kazandıktan sonra, Birinci Dünya Savaşı'ndan sonra imzalanan Sevr Antlaşması'nın hükümlerini kürd halkına karşı entrika ve komployla kısmen revize edebildi
Kürd ve Kürdistan tarihinde Lozan Antlaşması en kötü insanlık dışı bir antlaşmadır. Kürd ulusu için bu antlaşma; soykırım, katliam, ulusal dejenere olma, Kürdistan'dan zor kullanılarak çıkarılma, sürülme (exodus) ve kürdlerin kadim ülkesi Kürdistan işgal altına alınarak, devletler ve uluslararası sistemler tarafından ıluslar arası bir sömürge yapılması anlamına geliyor. Bu antlaşmayı yapanlara sonsuz lanet olsun!
Lousanneföredragets text
ULUSLAR ARASI BİR KOMPLO, GASP, TALAN VE JENOSİT HAREKETİ ANTLAŞMASI OLAN HAKSIZ & LANETLİ LOZAN İŞGAL & SÖMÜRÜ ANTLAŞMASI DERHAL İPTAL EDİLSİN !!
İngiltere & Fransa tarafından Kürd Ulusuna dayatılan ve Lozan Antlaşmasının imzalayan Türkiye ile birlikte sekiz devlet vardır. Büyük Britanya, Fransa, İtalya, Japonya, Yunanistan, Romanya, Sırp-Hırvat-Sloven Cumhuriyeti. Belçika, Portekiz ve Bulgaristan. Bu devletler tarafından 24 haziran 1923 tarihinde imzalanıp KÜRD VATANI KÜRDİSTAN 5 parçaya bölünerek kürd ulusuna dayatılan ULUSLAR ARASI MİLLETLER HUKUNA YÖNELİK BİR GASP HAREKETİ OLAN ULUSLAR ARASI LOZAN KOMPLOSU ANTLAŞMASINI İPTAL ETMEK MÜMKÜNDÜR. Çünkü haksızdır, bir GASP ve talan hareketidir. Üstelik Kürd vatanı sahibi kürd halk ve ulusunu soykırımlara uğratmaya yol açan bir komplo anlaşmasıdır. |
We want Turkish ockupation comes to an end.
We want an Independent & Free Kurdistan!
---- Türk işgalinin son bulmasını istiyoruz!
---- Yaşasın bağımsız, birleşik, demokratik-laik Kürdistan!
Ermeni aşırı milliyetçi ve dinci fanatiklerin propagandalarını kaale alan Batı
devletleri, ermenilerin Rewan'ı (Kafkas Kürdistanıı'nı) ilhak ettikleri yetmezmiş gibi,
Kuzey Kürdistan'ı da işgal etmelerini öneren 10 Ağustos 1920 Sevr antlaşması'nı
yansıtan bir harita. Bu işgalcilik girişimiyle bir harita sundular.sonra Kürd Delegasyonu
ve kürd
delegeleri Şerif Paşa ile Prens Süreya Bedirhan, Sevr antlaşmasına göre
kuşa çevrilmiş büyük Kürdistan önerisi üzerine Kürdistan'ın gerçek sınırlarının
gösterildiği bir Kürdistan haritası sundular
A Kurdish Protest Action!
A LONG MARCH TO LAUSANNE FOR THE REPEAL OF THE DAMNED LAUSANNE AGREEMENT 24.07.1923
On the way to BLOODY LAUSANNE!
21.07.2023
A Kurdish Protest Action!
A LONG MARCH TO LAUSANNE FOR THE REPEAL OF THE DAMNED LAUSANNE AGREEMENT 24.07.1923
On the way to BLOODY LAUSANNE!
21.07.2023
A Kurdish Protest Action: 2+2=1
A LONG MARCH TO LAUSANNE FOR THE REPEAL OF THE DAMNED LAUSANNE AGREEMENT 24.07.1923
A Kurdish Protest Action!
A LONG MARCH TO LAUSANNE FOR THE REPEAL OF THE DAMNED LAUSANNE AGREEMENT 24.07.1923
Kurds on the Lausanne streets 21.07.2023
The Kurds gathered outside the building where the accursed Treaty of Lausanne was signed
Lausanne 15.07.2023
The Kurds gathered outside the building where the accursed Treaty of Lausanne was signed
2- Lanetli bir Lozan antlaşması ile kürd ulusu işgalci islamo-faşist turk-arab & fars naylon ve yapma uluscuklarının
ebedi kölesi yapılmak isteniyor ve bu 2. ihanet antlaşmasını büyük kürd ulusuna bazı kültürel hak kırıntılarını tanıarak
gerçekleştrmek isteyen AB'dir. Bunun için Kuzey'de XAPO ve HDP'si harekete geçirilmiştir.
Büyük kürd & Kürdistan ulusal bağımsızlığını hiçbir güç engelleyemecektir!
Mesud Barzani: 24.07.1923 Lozan Kürdü yok etme antlaşmasının 100. yıldönümü hakkında
Mesûd Barzanî derbareyê 100 saliya peymana tunekirina kurd û Kurdistanê ya Lozanê 24.07.1923
YÜZÜNCÜ YILINDA LOZAN ANTLAŞMASI
(....) 8 Temmuz 2003 günü Diyarbakır’da düzenlenen, Lozan Antlaşması’nın Yüzüncü Yılında Kürdistan’ın Geleceği Konferansı, konferansta şunları belirtmeye çalıştım: |
LOZAN KONFERANSI, KÜRDLER VE KÜRDİSTAN İsmail Beşikci Lozan Konferansı, Türkler ve Kürdler için aynı değeri ifade etmemektedir. Türkler, Lozan Konferansı’nı, Türkiye’nin tapusu olarak değerlendirmektedirler. Lozan Konferansı Kürdler için ise kölelik getirmiştir. Asuri/Süryani gibi halklar için de durum aynıdır. Bu ilişkileri şu şekilde değerlendirebiliriz: 1922 yılı ortalarından itibaren, başta Büyük Britanya olmak üzere Birinci Dünya Savaşı galibi Batılı Devletler, artık tamamıyla Osmanlı Hükümeti’nden vazgeçerek; Erzurum ve Sivas kongrelerinden sonra, bir oldu-bitiyle Ankara’da yönetimi ele geçiren BMM (Büyük Millet Meclisi) Hükümeti’ni Lozan Konferansı’na çağırdı. Daha iki yıl önce, 1920’de, Sevr’de temsil edilen Kürdler ise Lozan’a çağırılmadı. 1920 Nisan ayında, Ankara’da bu meclisin kurulmasının en büyük nedenlerinden biri, İngilizlerin, bir ay önce son Osmanlı Meclis-i Mebusanı’nı dağıtmasıdır. Oradan ayrılan mebuslar BMM’ye katıldılar. O sırada, Kürdlerin çoğunluk hâlinde yaşadığı Osmanlı İmparatorluğu egemenliğindeki Kürd coğrafyası, Güney’de Süleymaniye, Kuzey’de Kafkaslara, Batı’da Fırat nehrinin batısına, Doğu’da Van Gölü’nün doğusuna kadar uzanıyordu. Bu coğrafya, Türklerin çoğunluk hâlinde yaşadığı coğrafyadan daha az değildi ve nüfusu da en az Türk nüfus kadardı. Bu sırada, BMM adına, “Türkiye” eklenerek Türkiye Büyük Millet Meclisi (TBMM) adını aldı. Lozan’a kadar, TBMM Hükümeti dışında ortada bir devlet yoktu, sadece bir meclis hükümeti vardı. Lozan’da, Anadolu’nun tamamı, Ermenistan ve Kürdistan’ın büyük bölümü, bu meclis hükümeti üzerine tapulanınca, üç ay sonra (Ekim 1923) Türkiye Devleti kuruldu. Adına cumhuriyet eklense de hiçbir demokratik yanı olmayan bu devlet kurulup tanınırken Kürdler için hiçbir statü belirlenmedi. Bunun sebebini metnin ileriki bölümlerinde iki ana maddede açıklayacağız. Temel Sorun Nedir? Kürd/Kürdistan konusunda temel sorun, Kürdlerin, Kürdistan’ın, bölünmesi, parçalanması, paylaşılmasıdır. Bu, Birinci Dünya Savaşı’ndan sonra Ortadoğu’da, Kuzey Mezopotamya’da oluşturulmuş en önemli süreçtir. Her parçada, Kürdlere, Kürdistan’a karşı, Kürdleri ve Kürdistan’ı, yeryüzünden, dillerden ve tarihlerden silme politikası uygulanmıştır. Örneğin bu, Türkiye’de, kararlı, istikrarlı bir şekilde yürütülen bir politikadır. Bu uygulamalar, zaman zaman azalsa da örneğin tek parti döneminde tavizsiz sürdürülmüştür. Birinci Dünya Savaşı’ndan sonra, Araplar da bölünmüştür ama, Araplar ayrı ayrı devletler oluşturarak bölünmüşlerdir. Bugün, Basra Körfezi’nden Fas’a kadar, Filistinli Araplar da dahil, 22 Arap devleti vardır. Bu yönden Kürdlerin ve Arapların bölünmesinin, parçalanmasının amacı ve içeriği farklıdır. Sykes-Picot Antlaşması Nisan 1916 da dönemin emperyal güçleri Büyük Britanya ve Fransa arasında, gizli Sykes- Picot antlaşması yapılmıştır. Bu gizli antlaşmaya daha sonra Çarlık Rusyası da katılmıştır. Bu gizli antlaşma, 1917’de, Ekim Devrimi’nde Troçky tarafından deşifre edilmiştir. Daha sonra, Bolşevikler bu gizli antlaşmadan çekilmişlerdir. Buna rağmen İngiltere ve Fransa, Birinci Dünya Savaşı’ndan sonra, bu gizli antlaşmayı yaşama geçirmeye gayret etmişlerdir. Osmanlı İmparatorluğunun Kuzey Mezopotamya’daki ve Ortadoğu’daki toprakları (yani Kürdistan toprakları), Büyük Britanya ve Fransa arasında paylaşılmıştır. Büyük Britanya’ya bağlı olarak Irak, Ürdün, Filistin manda yönetimleri kurulmuştur. Fransa’ya bağlı olarak Suriye, Lübnan manda yönetimleri kurulmuştur. Manda’yı sömürge olarak anlamak, değerlendirmek mümkündür. Buradaki önemli soru kanımca şu olmalıdır: Neden Kürdistan kurulmamıştır? Kaldı ki, o dönemde, Kürdistan’ın güneyinde Şeyh Mahmud Berzenci, İngilizlere şöyle diyordu: ‘Ben Kürdistan kralıyım. Beni Kürdistan Kralı olarak tanıyın.’ Emperyal güçler ise değil bağımsız bir Kürdistan, sömürge Kürdistan bile tasarlamadılar. Kürdler, Kürdistan, emperyal güçler, Büyük Britanya ve Fransa ve Ortadoğu’nun iki köklü devletinin, Türk, Arap ve Fars yönetimlerinin işbirliği ve güç birliğiyle bölündü, parçalandı, paylaşıldı. Bu süreçte elbette, Kürdlerin zaaflarını, hatalarını da dikkatlerden uzak tutmamak gerekir. Bölünme, parçalanma, paylaşılma konusunda şu ilişkileri de değerlendirmek gerekir. Sykes-Picot Antlaşması’nın uygulanması konusunda Büyük Britanya ve Fransa arasında birçok görüşme yapılmıştır. İlk görüşmelerde, Behdinan- Barzan bölgesinin, Suriye ile birlikte Fransa’ya, Süleymaniye-Kerkük bölgesinin ise Büyük Britanya’ya verilmesi söz konusuydu. Bu bölünmenin, parçalanmanın, paylaşılmanın nasıl bir seyir izlediğini daha iyi göstermektedir. Önce Başur, Bakur, Rojhilat, Rojava şeklinde bölünme olmuş, daha sonra Başur’un kendi içinde de bir bölünmesini, paylaşılmasını gerçekleştirmeye gayret edilmiştir. Ama yukarıda da belirtildiği gibi, bu görüşmeler sonunda, Başur’un tamamı Büyük Britanya’nın denetimine verilmiştir. *** Kürdlerle ve Kürdistan’la ilgili bu süreç, düşünsel planda ve fiili olarak, Ulusların Kendi Geleceklerini Belirleme ilkesinin savunulduğu, yaşama geçmesi için çaba harcandığı bir dönemde gerçekleşmiştir. Sovyetler Birliği’nde, Lenin, Stalin, Trocky’nin, ABD’de Başkan Wilsoon’un, Ulusların Kendi Geleceklerini Belirleme ilkesini yoğun bir şekilde savundukları bilinmektedir. Ama bu dönemde Sovyetler Birliği hiçbir zaman Kürdlerin yanında yer almamıştır. Her zaman Kürdleri, Kürdistan’ı bölenlerin, parçalayanların, paylaşanların politikalarına destek vermiştir. Bu, Ulusların Kendi Geleceklerini Belirleme Temel İlkesi’nin, ta o zamanlarda sakatlandığı anlamına gelmektedir. Kürd/Kürdistan sorununun temelinde bu süreç vardır. Bu süreç Lozan Antlaşması’yla, uluslararası bir antlaşmanın garantisi altına alınmıştır. Bu anti-Kürd süreç Milletler Cemiyeti döneminde gerçekleştirilmiştir. Milletler Cemiyeti’nin en büyük haksızlığı Kürdlere/Kürdistan’a yaptığı söylenebilir. Bundan sonra, Kürdistan’ın Başur, Bakur, Rojhilat, Rojava, alanlarında yer yer ayaklanmalar gerçekleşmiştir. Bunların hepsi bölge devletlerinin kendi aralarında yaptıkları işbirliği ve güç birliğiyle, emperyal güçlerin Kürdlere karşı, sözü edilen bölge devletlerine yaptıkları, askeri, siyasi, ekonomik yardımlarla bastırılmıştır. Milletler Cemiyeti, Birinci Dünya Savaşı’ndan sonra, uluslararası barışı kurmak ve güçlendirmek için kurulmuştu. Milletler Cemiyeti bunu başaramadı, İkinci Dünya Savaşı’nın çıkmasını engel olamadı. Ama, uluslararası barışı kurma çabaları, İkinci Dünya Savaşı süresince de devam etti. Bu çabalar sonrasında, 1945’de Birleşmiş Milletler Cemiyeti kuruldu. Birleşmiş Milletler’in kurulması sonrasında dünyanın siyasal çehresinde çok büyük değişiklikler oldu. Fakat, Kürdlerin, Kürdistan’ın durumunda hiçbir değişiklik olmadı. Kürdlerin, Kürdistan’ın, bölünmüş, parçalanmış, paylaşılmış hali aynen devam etti. Kürdlere statü verilmemesini, aşağıdaki iki ana maddedeki ilişkilerle değerlendirebiliriz: 1-) TBMM’nin Türklerin ve Kürdlerin Meclisi Olduğu Yanılgısı Herkes, Lozan’da temsil edilen TBMM Hükümeti’nin Türklerin ve Kürdlerin ortak meclisi olduğu yanılgısına kapılmıştır. Bu yanılgıya aşağıdaki gelişmelersebep olmuştur. a-) TBMM Hükümeti adına konferansa katılan baş delege İsmet İnönü, Kürd kökenli olsa da Kürdlükle bir ilgisi yoktur. Yine danışman olarak gönderilen Diyarbekir Mebusu Zülfü Tigrel, önce İttihatçıların, sonra Kemalistlerin has adamı, işbirlikçisidir. Zaten konferansta, konuşma sırası ona geldiğinde, hastayım diye otelden çıkmamış, konuşma hakkını İsmet İnönü’ye devretmiştir. b-) Konferansa, Kürdistan’dan gönderilen, “Türklerle beraberiz.” şeklindeki telgrafların çoğu, bölgedeki valiler tarafından organize edilerek gönderilmiştir. Zaten, o sırada (1922 sonu), Kürdleri temsil edecek hiçbir Kürd örgütü, hatta yayını yoktu. İki-üç yıl önce kurulan Kürdistan Teali Cemiyeti gibi Kürd örgütleri ve Jîn dergisi gibi Kürd yayınları, İngilizlerin İstanbul’da olduğu bir sırada, yasaklanmış, kapatılmıştı. c-) TBMM’nin Kürdlerin ve Türklerin ortak meclisi olduğuna dair yanılgıya, meclisteki birkaç Kürd mebus katılsa da Kürd aydınlarının büyük kısmı, özellikle kapatılmış bulunan Kürdistan Teali Cemiyeti mensupları, bunun aldatmaca olduğunu biliyorlardı. Ancak seslerini duyuracak imkanları yoktu. Zaten çoğu o sıralarda can güvenliği nedeniyle başka yerlere gitmeye başlamış, kaçmak zorunda kalmışlardı d) Bu gelişmelerin en büyük nedenlerinden biri de 1878-1923 yılları arasındaki 45 yıllık süreçte Batılıların Ermeni meselesindeki yanlış tutumlarıydı. Sevr-Lozan arasındaki süreçte, Akdeniz’den Karadeniz’e, tüm Kuzey Kürdistanı (Vilâyat-ı Sitte) da kapsayan Büyük Ermenistan Projesi gündemdeydi. Vilayat-ı Sitte (altı vilayet) olarak adlandırılan, Erzurum, Sivas, Mamuret’ül Aziz (Harput), Diyarbekir, Bitlis, Van vilayetlerini kapsıyordu. Etrafta, “Kürdistan Ermenistan olacak” propagandasını güçlendirecek çok şey oluyordu. Bu durumda, Müslüman Kürdlerin, Hıristiyan Ermenilerle değil Müslüman Türklerle hareket etmesi kaçınılmaz bir sonuçtu. 2-) İngilizlerle Kemalistlerin İkili Görüşmeleri Başlangıçta konferansın, büyük oranda Büyük Britanya (İngiltere) baş delegesi Curzon ve TBMM Hükümeti baş delegesi İsmet İnönü arasında geçtiği anlaşılıyor. Kürdlerin durumu doğrudan gündeme gelmese de “Musul” ve “Azınlıklar” maddelerinde, Kürdlerin durumu da tartışılmıştır ama Türk tarafının “Türkler, Kürdler beraberdir, birdir.” propagandasına kanılmıştır. İsmet İnönü, Lozan’da, her zaman Türklerin Kürdlerle birliğinden söz etmiştir. Lord Curzon’un, Kürdlerle ilgili ifadeleri karşısında hep böyle konuşmuştur. Fakat, İki yıl bile geçmeden, 1925’de Şeyh Said direnişi döneminde, Türkiye’de yaşayan herkesin Türk olduğunu, sadece Türklerin etnik haklar isteyebileceğini söyleyecektir. Bilindiği gibi, 11 Kasım 1922’de başlayan konferans 4 Şubat 1923’e kesintiye uğradı, Türk Heyeti Ankara’ya döndü. Hemen ardından 17 Şubat 1923’te İzmir İktisat Kongresi toplandı, kapitalizm tercih edildi, yabancı sermayeye imtiyazlar tanındı. 1 Nisan 1923 tarihinde, görece olarak daha demokratik olan 1. Meclis dağıtıldı ve Lozan’a onay verecek, 2. Meclis seçmelerine başlandı. 23 Nisan 1923 tarihinde tekrar toplanan konferans, üç ay sonra, 24 Temmuz 1923 tarihinde anlaşmayla sona erdi. Antlaşmayı, Mustafa Kemal tarafından atanan 2. Meclis mebusları onayladı. Bu son üç ayda (23 Nisan 1923-24 Temmuz 1923) yapılan görüşmeler hakkında kamuoyuna çok az bilgi yansımıştır. Arada (4 Şubat 1923-23 Nisan 1923) yapılan İngiliz-Türk ikili görüşmeleri hakkında ise hiç bilgimiz yok. Asıl sorun da bu. Düne kadar anlaşamayan, hasım olan İngilizler ve Türkler, şiddetle tartışan Curzon ve İnönü, nasıl anlaştılar? Bu antlaşmanın içinde en başta Kürdlerin durumu, Musul konusu (sonraya bırakılmasına karşın), petrol konusu olduğu açıktır. Şartların Uygun olduğu bu süreçte, neden Kürdistan kurulmamış, neden Sevr’de Kürdlere tanınan statü de Lozan’da ortadan kaldırılmıştır? Bu konuda şöyle söylenebilir: O dönem, Irak üç vilayetten oluşuyordu. Musul, Bağdat, Basra. Musul, bugünkü Kürdistan Bölgesel Yönetimi, Hewler, Süleymaniye, Duhok ve Kerkük de dahil olmak üzere, Şengal’den Xanekin’e kadar Kürdistan’dan koparılmış alanları kapsıyordu. Büyük Britanya, Musul’u,yeni kurmayı tasarladığı Irak’a bağlamak istiyordu. Çünkü 1908’de Kerkük’te petrol bulunmuştu ve petrol İngiliz sanayisi için çok önemli bir ham maddeydi. Mustafa Kemal ise, ‘Atalarımız 400 yıl buraları yönettiler, buralar, bizimdir, Türkiye’nindir’ diyerek, Büyük Britanya’nın bu tasarımına şiddetle karşı çıkıyordu. Bu konuda İngilizlerle Mustafa Kemal arasında siyasal, diplomatik bir çelişki vardı. 1923 sonlarına doğru bu diplomatik ve siyasal çelişkinin çözüme kavuştuğu anlaşılmaktadır. Mustafa Kemal, Büyük Britanya’ya şunu söylemiş olabilir: ‘Biz Musul’da çekileceğiz. Ama siz de Kürdlerden gelen bağımsızlık ve özerklik taleplerine kat’i surette yol vermeyin’. Şurası önemlidir: Büyük Britanya, örneğin Bostwana’dan Gana’ya kadar, Hindistan’dan, Kenya’ya kadar bütün sömürgelerini özerk yönetimler kurarak yönetmiştir. İngiliz sömürge yönetimi, bu bakımdan Fransız sömürge yönetiminden farklıdır. İngiltere’nin özerk yönetim kurmadığı tek alan Kürdistan’dır. Bu da kanımca, Mustafa Kemal’in isteklerine karşılık gelmektedir. Irak Kürdistan Bölgesel Yönetimi 2003’de ABD Irak’a silahlı müdahalede bulundu. Bu müdahale sonrasında Irak’ta 2005’de yeni bir anayasa yapıldı. 2005 tarihli Irak Anayasası’na göre Kürdistan Bölgesel Yönetimi kuruldu. Kürdistan Bölgesel Yönetimi elbette bir statüdür. Ama bu statü, Kürdlerin, Birleşmiş Milletler, İslam Konferansı gibi uluslararası örgütlerde temsili için yeterli olmamaktadır. Bu tür kurumlarda ancak devletlerin temsil edildiği yakından bilinmektedir. O bakımdan, bu yapının devletleşmesi gerekmektedir. Devletleşme için tüm şartlar da uygundur. Referandumla, halktan % 90’nın üzerinde onay alınmıştır. *** Kürdler için devletleşme söz konusu olduğunda, bazı Kürdler arasında, ‘Devlet kötüdür. Kürdlere devlet gerekmez’ görüşü ileri sürülür. Bu görüş, Kürdlerin değil, Türkiye Devleti, Irak Devleti, İran Devleti, Suriye Devleti veya genel olarak, Kürdleri sömürge statüsünde tutmak isteyenlerin görüşüdür. Bu devletlerin, kendi görüşlerini Kürdlere söyletmesi, Kürdler için değil, bu devletler için başarı ve kazançtır. Eğer devletiniz yoksa hiçbir şeyin, hiçbir siyasi iradenin, hiçbir kurumun sahibi olamazsınız. Müze bile kuramazsınız, mezarlıklarınızı bile koruyamazsınız. Kürdistan’ın güneyinde, Kürdlerin bu kurumlara, bu niteliklere, ancak, Kürdistan Bölgesel Yönetimi döneminde yani özerk yönetim döneminde sahip olabildikleri bilinmektedir. Sonuç ve İstem Yüz yıl önce, 1923 yılında imzalanan Lozan Antlaşmasıyla Kürdler tarihi bir haksızlığa uğramış ve dünyanın devletsiz en büyük halklarından biri durumuna düşürülmüş, Kürdistan parçalara bölünerek devletlerararası bir sömürge hâline getirilmiştir. Bunun telafisi mümkün olmamakla birlikte, günümüzde, uluslararası toplum, Birleşmiş Milletler Cemiyeti, Kürdler için bir şeyler yapmak zorundadır. Türkiye’nin egemenliğindeki Kuzey Kürdistan (Bakur), İran’ın egemenliğindeki Doğu Kürdistan (Rojhilat), Suriye’nin egemenliğindeki Güney- Batı Kürdistan (Rojava) ve Azerbaycan-Ermenistan egemenliğindeki Kafkas Kürdistanı’nda, Kürd halkı hiçbir ulusal hakka sahip değildir. Bilindiği gibi, hâlen Irak devleti egemenliğindeki Güney Kürdistan (Başur), federatif bir yapıya sahiptir. Acil olarak Güney’deki bu federal yapının devletleşmesi, Güney-Batı’daki yapının özerkleşmesi gerekir. Suriye’nin egemenliğinde ve bir kısmı Türkiye’nin işgalindeki Güney-Batı Kürdistan’da verilen mücadele bir belirsizlik içindedir. İran egemenliğindeki Doğu Kürdistan’da, Kürd halkı İslami bir rejimin baskısı altındadır, her gün Kürd gençleri idam edilmektedir. Kürdlerin büyük çoğunluğunun yaşadığı Kuzey Kürdistan’da ise Kürdler acil olarak ulusal-demokratik haklarına kavuşma mücadelesi vermektedirler. Takdir edersiniz ki, Kürdlerin bu durumda olmasında, o dönemdeki uluslararası toplumun (Milletler Cemiyeti) ve Lozan’da yapılan antlaşmanın büyük etkisi olmuştur. Kürdler, beş parçada verdikleri mücadelede, bu dönemin uluslararası toplumunu yanlarında görmek istemektedirler. Bu, uluslararası toplum için, dünya için Kürdlere ödenmesi gereken bir borçtur … (*) Bu bildirinin hazırlanmasında, araştırmacı-yazar Celal Temel ile görüşmelerimizin önemli etkisi olmuştur. Celal Temel Hoca’ya teşekkürler. (**) İsviçre’nin Lozan kentinde, 27-28 Mayıs 2023 tarihlerinde, Kurdistani Diaspora Confereration Center of Switzerland tarafından düzenlenen Lozan Andlaşması’nın Yüzüncü Yılı Konferansı’na sunulan bildiri |
LOZAN ANTLAŞMASI'NIN İPTAL EDİLMESİ MÜMKÜN MÜDÜR? İsmail Beşikci Haziran 2023 başında Rudaw TV, bana bazı sorular yöneltmiştir. Bu yazı, İBV’de yapılan ve Rudaw TV’de yayımlanan röportajın sorularının ve cevaplarının gözden geçirilmiş bir halini içermektedir: 1- Savaş tamamlandıktan sonra sadece Kürtler devlet sahibi olamadı. Kürtlerin devlet sahibi olmasının önüne geçen iç ve dış faktörler nelerdir? Birinci Dünya Savaşı’ndan sonra, dünya siyasal bakımdan yeniden şekillenirken, yeni devletler kuruldu. Sadece Kürdler devlet sahibi olamadı. Bunun iç ve dış nedenleri vardır. İç nedenler konusunda şunlar söylenebilir: Kürdler adına siyaset yapanlar İstanbul gibi metropollerde yaşıyorlardı. Kürdistan’da halk arasında etkileri sınırlaydı. O dönemde, Mustafa kemal ‘İslam esaret altındadır, Halife esirdir’ propagandası yapıyordu. Mustafa Kemal Erzurum Kongresi’nde ve Sivas Kongresi’nde bu konuyu dile getirten konuşmalar yaptı. Kürd aşiret reislerine, Kürd şeyhlerine yazdığı mektuplarda bu konuyu etraflı bir şeklide dile getirdi. Mustafa Kemal’in 15 civarında Kürd aşiret reisine, şeyhine, büyük toprak sahiplerine, onlara değer vererek, onları överek mektuplar yazdığı bilinmektedir. Kürdistan’ın güneyindeki Şeyh Mahmud Berzenci de 15 civarındaki Kürd aşiret reislerinden biridir. Kürdlerin önemli bir kısmı bu propagandanın etkisi alında kaldılar. İslam’ı esarette kurtarmak, Halife’yi esirlikten kurtarmak için çaba sarfetmeye başladılar. Bu konuda şöyle bir propaganda da vardır: ‘Kürdler eğer Kuvvayı Milliye’ye destek olmazsa Kürdistan Ermenistan olacak. Emperyalist güçler Kürdistan topraklarında Ermenistan kuracaklar’. Bu propaganda Mustafa Kemal ve arkadaşları tarafından yoğun, yaygın bir şekilde geliştirildi. Bu propaganda da Kürdleri Mustafa Kemal’e daha çok yaklaştırdı. Bu doğrultuda İngilizlerle savaşanlardan biri de, Kürdistan’ın güneyinde Şeyh Mahmud Berzenci’dir. Şeyh Mahmud Berzenci’nin İngilizlerle savaşını Mustafa Kemal de desteklemektedir. Hatta Şeyh Mahmud Berzenci’ye silah yardımı da yapılmıştır. Bu desteğin nedeni, İngilizlerle savaşın Kürdleri zayıflatacağı beklentisidir. Savaşlarda zayıflamış Kürdlere isteklerini daha kolay bir şekilde kabul ettireceğini düşünmektedir. Şurası önemlidir: Mekke Şerifi Hüseyin, Osmanlı’dan kurtulmak için İngilizlerle işbirliği yaparken, Kürdlerin İslam’ı kurtarmak, Halife’yi kurtarmak için İngilizlerle savaşa tutuşması çok dikkat çekicidir. Dış nedenler konusunda ise şunlar söylenebilir: Kanımca 1919-1920’den beri Mustafa Kemal ile İngilizler arasında Musul konusunda çelişki vardır. Bu çelişki siyasal, diplomatik bir çelişki olarak sürmüştür. İngilizler Musul Eyaletini, kurmayı tasarladıkları Irak manda devletinin sınırları içine almayı düşünüyordu. O dönem Kerkük’de petrol bulunmuş, işletilmeye başlanmıştı. Petrol İngiliz Sanayii için çok önemliydi. Mustafa Kemal ise, Musul Eyaleti bizimdir. Atalarımız 400 yıl buraları yönettiler, diyordu. Musul Eyaleti Misak-ı milli sınırları içindedir, diyordu. Bu diplomatik, siyasal çelişki, kanımca 1923 sonlarına kadar sürdü. O tarihte çözüme kavuştu kanısındayım. İngilizlerin Musul Eyaleti üzerinde ısrarla durmaları üzerine, Mustafa Kemal şöyle demiş olabilir: ‘Biz Musul’dan çekiliyoruz, ama siz de İngiltere olarak, Kürdlerden gelen bağımsızlık ve özerklik istemlerine kati surette yol vermeyin’ Kanımca İngiltere Mustafa Kemal’in bu önerisine dört elle sarılmıştır. Mustafa Kemal’in isteklerinin de yerine getirmiştir. Bunu şu gelişmelerden anlıyoruz: : Büyük Britanya, örneğin Bostwana’dan Gana’ya kadar, Hindistan’dan, Kenya’ya kadar bütün sömürgelerini özerk yönetimler kurarak yönetmiştir. İngiliz sömürge yönetimi, bu bakımdan Fransız sömürge yönetiminden farklıdır. İngiltere’nin özerk yönetim kurmadığı tek alan Kürdistan’dır. Bu da kanımca, Mustafa Kemal’in isteklerine karşılık gelmektedir. 2- Lozan Antlaşması’nda azınlıklardan ve azınlıkların korunması hakkından söz edilmiş fakat bu azınlıklardan maksat kim? Kürtler devlet tarafından azınlık olarak tanındı mı? Lozan Antlaşması’nda Hristiyan Rumlar ve Ermeniler azınlık kabul edilmişlerdir. Yahudiler de azınlık kategorisindedir. Asuriler/Süryaniler Hristiyan olmalarına rağmen Cumhuriyet tarihi boyunca azınlık haklarında yararlanamamışlardır. Lozan Antlaşması’ nda Kürdler için hiçbir hükmü yoktur. Kürdler yok sayılmışlardır. Görmezlikten gelinmişlerdir. Bu, Kürdlerin Türk sayıldığı anlamına gelmektedir. Bu tutum ta o önemden Kürdlerin asimilasyonuna yol vermektedir. 3- Kürtler konferansta neden herhangi bir rol ya da katılıma sahip olamadı? Türkiye, Lozan görüşmelerinde Kürdlerin temsil edilmesine şiddetle karşı çıkmıştır. Türk delegasyonu Başkanı İsmet İnönü, ‘Biz aynı zamanda Kürdleri de temsil ediyoruz’, demiştir. ‘Kürdlerle Türkler kardeştir. Kürdllerle Türkler arasında ayrım-gayrım yoktur’, denmektedir. Lozan’da yapılan görüşmelerde en önemli sorun, kanımca Kürdistan sorunudur. Ama Lozan görüşmelerinde Kürd temsilci yoktur. Kürdleril temsi ediyor diyerek Türk delegasyonu içinde yer alan Diyarbakır Mebusu Zülfü Tigrel, (1876-1940) konuşma sırası kendisine geldiğinde, hastayım diyerek otelden çıkmamış, benim yerime İsmet İnönü konuşsun, demiştir. Lozan Görüşmeleri daha çok, İngiliz Dışişleri Bakanı Lord Curzon ile Türk delegasyonu başkanı İsmet İnönü arasında gerçekleşmiştir. Lord Curzon İsmet İnönü’nün veya Türk delegasyonunu bu sözlerine kanmıştır. Veya öyle görünmüştü. Kürd temsilci konusunda ısrarlı olmamıştır. Bu görüşmelerin yapıldığı günlerde, Türkiye’den, Lozan’a, Kürdlerin ağzından ‘Biz Kürdler, Türklerden ayrılmak istemiyoruz’ yollu telgraflar gönderilmiştir. Kürd bölgelerinde bu telgrafların, çoğu Kürdlerden habersiz bir şekilde, valiler tarafından organize edildiği bilinmektedir. 4- Yüz yıl geçtikten sonra antlaşmanın iptali sadece bir söylenti mi yoksa güçlü bir olasılık mı? Lozan Antlaşması sonsuz bir anlaşmadır. Hükümleri her zaman geçerlidir. Lozan Antlaşmasının imzalayan Türkiye ile birlikte sekiz devlet vardır. Büyük Britanya, Fransa, İtalya, Japonya, Yunanistan, Romanya, Sırp-Hırvat-Sloven Cumhuriyeti. Belçika, Portekiz ve Bulgaristan’da bazı konular görüşülürken konferansa davet edilmişler, Lozan Konferansı ile ilgili bazı belgeleri imzalamışlardır. Lozan Antlaşması, ancak, bu devletlerin tekrar bir araya gelip Antlaşmayı iptal etmeleri ve yeni bir antlaşma yapmamalı ile sona erer. 5-Devletsiz diplomasi… Devletsiz bir halk olarak Kürtlerin diplomasi alanında nasıl bir yöntem izlemesi iyi olur? Her şeyden önce Kürdler bir devlet sahibi olmaya çalışmalıdır. Lozan Antlaşması, Kürdlere köle muamelesi yapan bir antaşmadır. Statü şöyle dursun, Kürdlerin adı bile yoktur. Kürdler Lozan Antlaşması’nı imzalayan devletlerin temsilcileriyle, yaptıkları ikili görüşmelerde Kürdlere, Kürdistan’a yapılan haksızlıkları dile getirmek durumundalar. Kürd aydınları, siyasetçiler, basın mensuplar, yazarlar vs. batılı gazetecilerle, batılı akademisyenlerle batılı sivil toplum örgütleriyle vs. yaptıkları görüşmelerde yine onların devletlerinin Kürdleri, Kürdistan’ı bölen, parçalayan paylaşan tutumlarını eleştirmeye gayret etmelidir. 6- Türk devletinin Lozan’ı dağıtıp Misak-ı Millî’yi yeniden yürürlüğe koymaktan söz etmesi ne kadar gerçekçi? Lozan Antlaşması’nı, Türkiye ile birlikte, İngiltere, Fransa, İtalya, Japonya, Yunanistan, Romanya, Sırp-Hırvat-Sloven devleti tarafından imzalamıştır. Sovyetler Birliği, Boğazlar konusu görüşülürken görüşmelere çağrılmıştır Bulgaristan, Boğazlar, Trakya sınırları görüşülürken görüşmelere çağrılmıştır. Portekiz, Belçika, ticaret, yerleşme konuları görüşülürken görüşmelere çağrılmıştır. ABD görüşmelerin her aşamasında görüşmeleri izlemiş ama görüşmelere gözlemci olarak katılmıştır. Çok taraftarı olan uluslararası bir anlaşmaya ihlal etmek hükümsüz kılmak kolay değildir. 5 Haziran 1926’da Türkiye-İngiltere Irak arasında, , ‘Türk-Irak Sınırı ve İyi Komşuluk Antlaşması’ imzalandı. Bu antlaşmanın 14. Maddesi şu hükmü içeriyordu. ‘Irak hükümeti, antlaşmanın yürürlüğe konulması gününden itibaren 25 yıl süreyle Kerkük petrol gelirlerinin %10’unu Türkiye Hükümeti’ne ödeyecektir.’ 1926’da başlayan ödemelerin 1950’lerin başında tamamlandığı ve hesabın kapatıldığı söyleniyor. Türkiye’nin bir defada 500.000 sterlin alarak hesabı kapattığı da dile getiriliyor. Bu konuda etraflı bilgi için bk. Editör: Baskın Oran, Türk Dış Politikası, Cilt I, 1919-1980, Kurtuluş Savaşı’ndan Bugüne Olgular Belgeler, Yorumlar, s. 267-268) _______ Rudaw TV röportajı (Haziran 2023) |
Foundation For Kurdish
Library & Museum