MEZOPOTAMIA SUMER
KARDAKA KARDUKIA CORDUENE-KURDIENNE GORDION CURDISTAN

Home  |  Destpêk  |  Ana Sayfa

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

Mesopotamia & Southern Kurdistan
Mezopotamiya ve Güney Kürdistan

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

Antik Yunan kaynaklarında bir coğrafi tanımlama olarak “nehirler arasındaki ülke” anlamına gelen Mezopotamya
Fırat ile Dicle nehirleri arasındaki toprakları içermektedir. Arkeolojik açıdan sadece Fırat ve Dicle arasında kalan toprakları kapsayan bir coğrafi tanımlama, bugünkü bilgiler ışığında eksik kaldığından, Mezopotamya tanımı mevcut sınırlarının dışına taşan bir özellik almış, bunu aşmak için son yıllarda Büyük Mezopotamya tanımı kullanılmaya başlanmıştır. Yakın Doğu arkeolojisin de bir coğrafi tanım olarak son zamanlarda sıklıkla kullanılmaya başlanılan Büyük Mezopotamya’nın kuzey sınırı Toros Dağlarıdır.

Anatolya’nın güney (Çukurova) ve güneydoğu kesimlerinden Toros ve Zagros dağlarının kesiştiği yüksek yaylalara kadar uzanan alan Büyük Mezopotamya’nın kuzeyini oluşturur. Bu coğrafyanın batı sınırı Akdeniz sahillerine ulaşırken, güney sınırı Fırat ve Dicle’nin döküldüğü Basra Körfezi’nde son bulmaktadır. Büyük Mezopotamya’nın doğu sınırı ise Doğu Kürdistan’da Urmiye Gölü’ne kadar uzanmaktadır.

Böyle bir tanımlama ile Akdeniz’den Urmiye’ye, Toroslardan Basra Körfezi’ne kadar uzanan geniş bir coğrafyada homo sadece bir kültürel alan olduğu vurgulanmak istenmektedir ki, bu; arkeolojik kanıtlarla uyuşmaktadır.

-------



Mesala sıkça duyduğumuz, MARİ, EBLA, UR, URUK, BABİL KULESİ, ELAM, LAGAŞ, NİNİVE, TEXTÊ CEMŞÎD (PERSAPOLİS), DİLMUN WEŞQANİİ gibi yerler bu bölgeye ve yakınlarına aittir.

Sümerler, akkadlar, babilliler, asurlular, samiler, elamlılar, mariler, eblalılar, mitanniler, urartular, sasaniler, romalılar vs vs hepsi bu bölge ile yakından ilgilidir.

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

MÖ on üçüncü yüzyılda Ortadoğu haritası

Kırmızı: Elam
Yeşil: Kişin döneminde Babil (Kasitler: Kürdler)
mavi: Assiyran
Menekşe: Hititler
Sarı: Modern Mısır Krallığı
Koyu yeşil: Miken Yunanistan
Kirmizi: Îlam' Lor Bextiyar kürdleri

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

"Gutiler savaşçı halk olarak adlandırılıyorlar. Gut veya Got olarak adlandırılan bu halkın bir kolu Hindistan diğer bir kolu Avrupa'ya göç etti.
Avrupa'ya göç edenler mimarlığın Gotik evresini başlattılar."

L. A Waddell, 1929

Gutiler M.Ö 3000 yılında yaşamış, kürdlerin atalarıdır. Avrupa'ya, göç eden gutilerin adı bile hala aynı şekilde, 'got' veya isveççe'deki gibi,
'göta' olarak telafuz edimektedir. Tarihi Mezopotamya mimarisinde temel bir rol oynayan gutilerin Avrupa'daki, örneğin İsveç'teki
mimarisine 'gotisk stil' denir, yani guti mimari stili. İsveç ana kara parasının orta bölgesini oluşturan Gotaland denlen bölgenin doğusunda;
Sigtuna şehri debilen İsveç'in en eski yerleşim merkesi olarak kabul edilen bu şehir, telafüzü zamanla değişmiş olan guti adını talımaktadır.Ama Sigtuna'nu güney
duğusundaki deniz'de (Baltık) bulunan ve gutilerin toprağı anamına gelen Gotland adası ise hala açıkça bu tarihi halkın adını taşımaktadır.

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

Antik Mezopotamya'da 'Kil Tablet' üzerine işlenmiş Dünya haritası ve metin...

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

Parayı ilk kim buldu?
Lidyalılar mı?
Hayır

Antik mezopotamyada insanların,
lydianların kullanımından 1700 yıl öncesinden işlemlerinde para kullanıyordu.
Madeni paranın icadının iki kapağa atfedilmesine rağmen, arkeolojik araştırmalar, antik mezopotamyada insanların ticaretlerinde
şekel adı verilen belirli ağırlıklara sahip çeşitli boyut ve şekillerde küçük gümüş parçaları kullandıklarını kanıtladı.
Şekelin kullanımı MÖ 2. bin yıl öncesine kadar uzanıyor.
Lidyalılara gelince, MÖ yedinci yüzyılda para dolaşımını icat ettiler ve MÖ 521-486 civarında Birinci Draus'un hükümdarlığı dışında Yakın Doğu'da yaygın olarak dolaşıma girmedi.

Kaynak
George Rowe / sayfa 538 ve 539

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

Seks büyüsü, aşkın yükselmesi, ereksiyon..

"Penisim arp teli olsun" (Biggs ŠÀ.ZI.GA no.15)

Mezopotamya pişmiş toprak plakalar üzerindeki ortak bir sahnede, yukarıdan bakıldığında, yatakta seks yapan bir çift görülüyor (BM 115719).
Başarılı erkek cinsel performansı için bir terim olan ve aşağıda "ereksiyon" olarak tercüme ettiğim "ŠÀ.ZI.GA" ("kalbin yükselmesi") için bir dizi 7. yüzyıl Akadca büyülü sözler tasarlandı. Başka bir deyişle, Viagra'nın eski Mezopotamya eşdeğeriydi.
Bu, en özlü ve iyi korunmuş örneklerden biridir. Birinin bunu evde denemek istemesi durumunda, eşlik eden ritüeli ve büyünün Akadca transkripsiyonunu ekledim (Sonuçlar Garanti Edilmez). Bu özel ritüel, daha basit olan ŠÀ.ZI.GA olanlardan biridir; Diğerleri arasında, adamın yatağına canlı bir koç bağlamak veya cinsel organını yağ ve demir cevheri karışımı ile ovmak yer alıyor.

Büyü:
Rüzgar acele etsin ve bahçe titrersin! [1]
Bulut kalınlaşsın ve duş düşsün!
Ereksiyonum nehir suyu akıyor olabilir.
Penisim harp teli olsun, [2]
bu yüzden ondan kaçamaz. [3]
Ritüel:
Bir harp teli alın. Üç düğüm at. Büyülü sözü yedi kez oku. Sağ ve sol ellerinin etrafına bağlayın.
Akadca'da Büyü (telaffuz kılavuzu için buraya bakın):
lillik šāru linūš kirû
lištakṣir urpatum-ma tīku littuk
niš libbiya lū mê nāri allakāti
išarī lū šer’ān sammê
la urrada ultu muhhiša

[1] Bu iki dize, diğer cinsel büyülü sözlerde neredeyse aynı şekilde görünür. Bir varyant metninde "bahçeler titriyor" yerine "dağlar titriyor" ifadesini kullanır. Bu büyülü sözün aksine, bu bir kadının bakış açısındandır, bu yüzden bir tür cinsiyete özgü metafor söz konusu olabilir. Belki de "bahçe" bir kadının vulvasıdır (cf. bu diğer erotik metin), "dağlar" ise bir erkeğin testisleridir, her ikisi de cinsel uyarılmanın "rüzgarıyla" titrer?
[2] Acele su ve bir arp telinin mecazi önemi belirsizdir. Su, istikrar, istek ve hatta meni hacmini (Biggs'e göre) ifade edebilir. Harp dizisi muhtemelen gergin bir sertliği ifade ediyor.
[3] Üç el yazmasından biri "ondan kaçış" (muhhišu) yazıyor, onda değil. Erkeksi zamirler bu zaman diliminde bazen kadın özneler için kullanıldı, bu nedenle bu, erkekler arasındaki cinsiyet bağlamını göstermez - ama büyüdeki hiçbir şey bu okumayı da.

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

1778 tarihli ''Güneş tapınakları, Dicle kıyısında asur şehri Ninova'' ibareli gravür...

Ninova, Kürdlerin ataları olan Medler tarafından fethedildi. asur tehlikesi ve zulmü Medler tarafından sonlandırıldı.

 

 

 

 

 

 

 

 

 

People of Mesopotamia were playing music during the funeral to tell the gods about the arrival of the decease because they believed that music is the language of communication with the goddess.

Mezopotamya sakinleri cenaze sırasında müzik çalıyorlardı ve bunun tanrılara merhumun gelişini anlatmak için olduğunu v böylece müziğin tanrılar ile iletişim dili için olduğuna inanıyorlardı.

 

 

 

 

 

 

 

 

 

Arkeolog ve Yazar Sir Austen Henry Layard, 1859

“Kürdler meraklı, nazik ve zeki insanlardı. Güzel çocuklar, kadın ve erkekler gördüm. Bunlar asil bir millet olan kürdlerdi..”

 

 

 

 

 

 

ANTİK Mezopotamya Müziği


Çivi yazılı metinlerden biri, ENSTURMAN çalgı çalanların çokluğuna ve müzik aletlerinin değiştirilmesine atıfta bulunur.
Bazı dini ritüellerin başlangıcında, ilk olarak aşağıdaki müzik aletlerinden oluşan ilk grupla başlar:
algar = telli çalgı
ub = perküsyon
lilis = vurmalı çalgı
tigi = vurmalı çalgı
balag = telli çalgı
Kurban veya kurbanın sunulması sırasında aşağıdaki enstrümanlar çalınır:
tigi = vurmalı çalgı
ub = vurmalı çalgı
ala = vurmalı çalgı
Sonuç olarak, aşağıdakilerden oluşan üçüncü müzik aleti grubu:
Kudi gudi = telli çalgı
algar = telli çalgı
zami = telli çalgı
Müzisyenlerin (şarkıcıların) sınıflandırılmasına gelince, ikiye ayrılır:
İlk olarak melankolik melodiler çalan,
ilahiler çalıp söyleyen, ölüme yas tutan ve ölülerin defnedildiği rahip olan melankolik ezgiler çalan kişidir.
Ona GALA denilir ve bu kategori üç dereceye ayrılır:
(a) Kala-Mach, büyük rahip anlamına gelir ve birinci derecenin ilk müzisyeni olarak kabul edilebilir.
B - Kala ikinci sınıf bir müzisyen
C - Kala - Tor, acemi müzisyen ve çırak, yani müzik öğrencisi olan küçük rahip anlamına gelir.
İkinci olarak / hoş ezgiler icracısı, Sümerce Akadca Naru'daki Nar kelimesi, hoş ezgiler çalıp söyleyen rahip tipini ifade eder ve bunlar da üç dereceye ayrılır:
A - Nar - Kal başrahip anlamına gelir ve ilk müzisyendir.
b - Nar, yani ikinci derece müzisyen rahip
C - Nar-Tor, yani küçük rahip ve o acemi müzisyen, yani müzik öğrencisi
Üçüncü / kraliyet müzisyeni: Kralın sarayında çalışan müzisyenler iki gruba ayrıldı:
A - hüzünlü müzikte uzmanlaşmış bir bölüm ve bunlara kala - lokal denir
B - hoş müzikte uzmanlaşmış bir bölüm ve bunlara ateş denir - yerel
Kraliyet müzisyenlerinden bahseden en eski çivi yazılı metin, daha önce Ur'un üçüncü hanedanlığı dönemine aittir
Yaklaşık 4100 yaşında. Ancak bazı eserlerin üzerine işlenen sahneler, yaklaşık 4600 yıl önce ikinci hanedanlığın doğuşundan bu yana kralın huzurunda çalan ve şarkı söyleyen müzisyenleri gösteriyor.

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

ARAMİLER


Tunç Çağı’nın sonunda gerçekleşen felaketler dizisinde Yakındoğu coğrafyası büyük bir yıkım yaşayarak önemli kültür merkezlerini kaybetmiştir. Söz konusu coğrafyada merkezi otoritenin çökmesi ve doğal felaketler büyük kitlesel göç hareketlerine neden olmuştur (Gür 2012: 45). Özellikle Kuzey Suriye ve Güneydoğu Anadolu bölgesinde yoğun göç hareketi bölgenin bir mozaik yapıya dönüşmesini sağlamıştır. Bu yapı içerisindeki unsurlardan biri olan Arami kavmi Suriye, Anadolu ve Mezopotamya’da krallıklar kurarak kültürel ve etnik boyutta derin izler bırakmıştır (Bryce 2009: 57).


Erken Demir Çağı’nda Eski Yakındoğu (https://go.shr.lc/2NKPAlA)
Arami kavminin kökeni ve isimlerinin ilk görüldüğü merkezler hala bilim dünyasında tartışılan bir konudur. R. Zadok, Aram isminin ilk görüldüğü yeri Ebla kaynakları olarak göstermektedir (Zadok 1991: 106). A.A. Assaf, Aram isminin ilk olarak Mısır firavunu III. Amenofis’in (1413-1377) topografik metinlerinde yer aldığını söyleyerek, firavunun mezar tapınağında bulunan bu metinde “PİRMW” isminin Aram halkı ya da Arami halkı anlamına geldiğini belirtir (Assaf 1997: 131). W.F. Albright ise Aramicenin Kuzeybatı Semitik yapısına vurgu yaparak Eski Ahit’te İbrahim’in yeğeni kabul edilen Aram adındaki şahsın kabilesinin devamı olarak Arami halkını tanımlamaktadır (Albright 1975: 530-531).
Aram isminin bir grup topluluğu niteleyen ifade olduğu görüşüne karşı H. Sader bunun sadece bir coğrafya terimi olduğunu savunmaktadır. Aram kelimesinin modern Suriye’ye karşılık geldiğini ve Suriye sakinlerine de Aramiler dendiğini söylemektedir. Bu görüşünün temelini ise MÖ 11. yüzyıl Asur yazıtlarında geçen “Arami memleketi” ifadesi ve Şam kralının sefer yazıtında “tüm Aram” ve “Aşağı ve Yukarı Aram” ifadelerinin varlığıyla açıklamaktadır (Niehr 2014: 15-16). A.M. Dinçol, Aram isminin ilk olarak MÖ 23. yüzyılda Naram-Sin’e ait bir yazıtta görüldüğünü ve Aram’ın Yukarı Fırat bölgesinde bir yer adı olduğunu, Drehem’de bulunan bir tablette ise Aram isminin Aşağı Dicle’de bir şehre karşılık geldiğini belirtir. MÖ 18. yüzyılda Mari, 17. yüzyılda Alalah, 16. yüzyılda Ugarit kaynaklarında da şahıs ismi olarak görüldüğü ve bunların 1. binyılda bölgede siyasi bir güç olarak ortaya çıkan Arami kavmiyle herhangi bir ilişkisinin olmadığını belirtmektedir (Dinçol 1991: 267-268).


Aramilerin köken tartışmasında Ahlamu ve Sutu kabileleri ön plana çıkmaktadır. Sutu kabilesi, Babil kaynaklarında Fırat’ın güneyinde çöl ve steplerde yaşayan Mari ve Babil ülkesine akınlar düzenleyen yağmacı bir gruptur. Ahlamu ise, III. Hattuşili dönemine ait bir kaynakta belirtildiği gibi Yakındoğu’daki göçebe bir kavim olarak geçmektedir. Dönemdeki tüm göçebe kabileler “Ahlamu” olarak adlandırılmaktadır (Duymuş-Florioti 2012: 25).


J.K. Kupper, söz konusu bölgelerdeki MÖ 3 ve 2. binyıl göçebe kavimlerinin, Aramilerin atası olduğunu iddia etmektedir. Asur Kralı I. Tiglat-Pileser (1111-1077) yazıtlarında Ahlamu ön adıyla Aramilerin nitelendiğini ve Ahlamu’nun onların göçebe olduklarını vurgulayan bir sıfat olduğunu belirtir. Buna karşı J.A. Brinkman, Ahlamu ön adının bu grupların yağmacı olduklarını vurgulayan bir sıfattan ibaret olduğunu söylemektedir (Zadok 1991: 104-105).


Aramilerin kökeni hakkındaki görüşler belirsizliğini korumakla beraber, genel bir kanıya göre atalarının Orta ve Kuzey Suriye’de, Mezopotamya’da mevcut göçebe kabileler olduğu yönündedir. (Schwartz 1995: 285). Bu göçebe kabileler Amoritler olarak adlandırılmaktaydı ve Aramiler gibi Asur kral yazıtlarında göçebe olarak tasvir edilmeleri, içe kapalı toplum yapıları, ortak yaşam şartları ve konuştukları dilin Batı Sami dil ailesine üye olması bu tezi destekleyecek niteliktedir (Bülbül 2014: 408; Assaf 1997: 131).
Suriye, Mezopotamya ve Anadolu bölgesindeki Aramiler hakkında bilgileri Asur kraliyet yazıtlarında I. Tiglat-pileser dönemiyle birlikte almaya başlarız, ama yazılı kaynakların yetersiz olması söz konusu bölgelerde Aramilerin faaliyetlerini açıklamakta sıkıntılar yaşatır (Dinçol 1991: 269). Aramilerin kendi araların askeri ittifaklar dışında bir birlik oluşturmaması, tarihçilerin onları tek bir başlık altında toplamasını zorlaştırmaktadır. Mezopotamya’da Asur ve Babil, Kuzey Suriye ve Anadolu’da Asur’un yanı sıra Geç Hitit krallıklarıyla bağlantıları olduğundan Aramilerin faaliyetlerini bu bağlamda incelenmektedir (Köroğlu 2013: 144).


MÖ 12. yüzyılda yavaş yavaş yerleşik yaşama geçen Aramiler, Asur İmparatorluğu’nun batı yayılımı önündeki en büyük engellerden biriydi. Asur kralı I. Tiglat-Pileser (1114-1076) 28 kere Fırat Nehri’ni geçerek Aramilere saldırdığı dönem kaynaklarında belirtilmektedir. Cebel Bişri bölgesinde Arami yerleşmelerini yıkarak, Suriye Çölü’nden Lübnan’a, Karkamış’tan Suhu memleketine kadar 6 şehirde Aramilerle savaşmış ve bölgeyi Aramilerden kurtarmaya çalışmıştır. I.Tiglat-pileser, Aramilere karşı yapmış olduğu onlarca seferine rağmen Arami yayılımını durdurmamıştır (Grayson 2002: 23).


Arami yayılımının en kuzey noktası, günümüzde Diyarbakır il sınırları içinde kurdukları Amedi başkentli Bit-Zamani krallığıdır. Ayrıca Maraş ve Malatya bölgelerine kadar etki alanlarını genişlettikleri bilinmektedir (Çilingiroğlu 1984: 110). Geç Hitit krallıklarının içine sızarak nüfus yoğunluğu oluşturmalarının yanı sıra, bazı krallıkların yönetimini ele geçirmeyi başarmışlardır. Arami Gabbar tarafından Gaziantep sınırlarında Zincirli hâkimiyet altına alınarak Sam’al (Bit-Gabbar) olarak adlandırılmaya başlanmıştır. Karkamış Krallığı Hatti özelliğini korurken, 20 km güneyindeki Til-Barsip (Bit-Adini) yine Aramiler tarafından ele geçirilmiş bir başka krallıktır. Doğu Habur bölgesinde Bit-Bahiyani Krallığı, Kuzey Suriye’de Bit-Agusi Krallığı Aramilerin önemli merkezleri arasında gösterilmektedir (Dion 1991: 1282; Schwartz 1995: 278-280).


Güney Suriye’de Arami nüfusunun ilerleyişi daha rahattı. Mısır firavunu Merneptah’dan sonra bölgede oluşan otorite boşluğu Aramilerin ilerleyişini kolaylaştırmıştı. Buradaki Aramilerin faaliyetleri hakkında bilgileri Eski Ahit’ten de öğrenmekteyiz. Davud’un Suriye savaşlarının bahsedildiği bölümde, Zobah öne çıkan güçlü bir Arami krallığıdır. Damuskus (Şam) kralı Hadadezer Şam vahasını ilhak ederek çevre krallıkları kendine bağlamıştır (Dion 1991: 1284). Orta ve Güney Suriye’de Tedmür, Hama, Soba, Moab, Amman ve Edom’da bağımsız prenslikler kurmuşlardır (Çoban 2011: 93).


Dicle Nehri’nin doğusunda da bulunan Arami kabilelerinin Babil İmparatorluğu’yla ilişkileri savaş hâliyle sınırlı kalmamıştır. Kültürel ve ticari ilişkilerinin yanında ortak düşmana karşı güç birliği yapmışlarıdır. Asur kralı V. Şamşi-Adad 814 yılında Babil İmparatorluğu’na karşı gerçekleştirdiği seferde Arami-Babil koalisyonuyla karşılaştığını söylemektedir (Bryce 2009: 57).
Aramilerin etkin yayılımı Asur İmparatorluğu’nun zayıfladığı sürece denk gelmişti. Asur kralları II. Aşurrabi (1012-972) ve II. Tiglat-Pileser (966-935) dönemlerinde Asur’a karşı en tehlikeli oldukları zamandı ve bu tarihlerde Asur bölgelerine saldırıları artmıştı. 10. yüzyılın sonlarında Asur’un güçlenmeye başladığı dönemde kaynaklar Aramilerin, Asur’un hemen batısında ve Yukarı Mezopotamya güçlü bir konumda olduğunu göstermektedir ( Dinçol 1991: 269; Çilingiroğlu 1984: 110).


II.Assur-dan’la (934-912) beraber Asur İmparatorluğu Aramiler üzerinde kalıcı zaferler kazanmaya başlayacaktır. Aramilerin İsrail Krallığı’yla çatışmalarından yararlanan II.Assur-dan, Aramilere karşı seferler düzenleyerek Yukarı Habur bölgesini Aramilerden kurtarmaya çalışmıştır. II. Assur-dan halkını yoksulluk, açlık ve kıtlıktan kurtardığını, evleri Asur’a geri getirdiğini belirtmiştir. III.Şalmaneser (858-824) 856 yılında Bit-Adini’ye ilerlemiş ve başkenti Til-Barsip’i Kar-Şahmaneser olarak değiştirerek, bölgeyi bir Asur eyaleti haline getirmiştir. Güneye doğru ilerleyen Asur kralı karşısında Damaskus kralı Hadadezer komutasında Arami, İsrail, Ammon ve Fenike prensliklerinden müteşekkil bir koalisyonla karşılaşır. MÖ 853’te Karkar mevkiinde yapılan bu savaşta Asur başarı kazanamamıştır (Köroğlu 2013: 160). Aramiler ortak düşmana karşı koalisyon oluşturarak tehlikeyi bertaraf edebilecek askeri güce sahipti. Fakat kalıcı olmayan birliktelikleri Asur ve diğer Yakındoğu unsurlarını tamamen saf dışı bırakmalarını engelliyordu. III.Adad-ninari (810-783) döneminde de Damuskus üzerine seferler düzenlendi, ama son darbeyi III.Tiglat-pileser (744-727) vurarak bölgeyi hâkimiyet altına aldı.


Asur güçlenerek saldırılarına devam etmiş ve Aramilerin direnişlerine rağmen yayılmacı politikasıyla 8. yüzyıldan itibaren Yakındoğu’nun Kuzey ve Batı kesiminde Aramilerin siyasi faaliyetlerine son vermiştir. Aramiler bu tarihten sonra yoğun olarak Babil bölgesinde bulunacaklardır. Basra Körfezi civarında 35 Arami kabilesinin adı sayılmaktadır. Yeni Asur İmparatorluğu’nun ideolojisi olan toplu nüfus nakilleri Aramilere de uygulanmış, büyük bir Arami nüfusu Asur ve çevresine yerleştirilmiştir. Bölgeye kolay uyum sağlayan özellikleriyle kısa süre içinde Asur’a nüfus etmelerini sağlamış ve kültürel olarak varlığını sürdürmüştür (Bryce 2009: 57; Dinçol 1991: 269; Köroğlu 2013: 146).
Yakındoğu’daki Arami şehirleri (https://journals.openedition.org/syria/515)


Yaptıkları göçlerle yavaş yavaş yerleşim alanlarına gelen Aramiler, geldikleri bölgelerin kültürüyle kaynaşarak mozaik bir yapıya kavuşmuşlardır. Asur, Geç Hitit, Fenike ve diğer Yakındoğu kültürlerin kendi içinde barındırmışlardır. Kurdukları kent devletleri, aşiret reisleri ve kurucuları olan kişinin isminin önüne ev veya oğul anlamına gelen “bit” önekini koyarak tanımlamışlardır. Krallıklarını bu şekilde tanımlamaları, göçebe geçmişlerinden kaldığına inanılan ata kültüne bağlı bir eylem olarak değerlendirilmektedir. Kabile yöneticisi, şef ya da şeyh sıfatını almaktadır. Lider askeri yetenekleri ön planda, karizmatik ve köklü bir ailenin içinden, kabile üyelerinin ortak kararı ile seçilirdi. Şefin yönetme gücünün tanrı tarafından verildiğine inanılırdı. Kabile reisleri birer kral olarak hareket edip, tapınaklar ve saraylar inşa etmişlerdir (Bryce 2012: 164; Niehr 2014: 39).


Asur kaynaklarında Lübnan’dan Karkamış’a kadar ilkel, barbar ve yağmacı olarak nitelendirilen Aramiler kültür merkezlerine geldiğinde bu geçmişinden kurtularak bölgesel krallıklar kurmuşlardır. Özellikle Asur saldırılarına karşı daha bilinçli ve aktif bir topluluk olarak ön plana çıkmış, oluşturdukları askeri koalisyonlarla Asur tehdidini uzun yıllar bertaraf edebilmişlerdir. Göçebe toplulukların savaş tarzları ani baskınlar ve vur-kaç taktikleriyle oluyordu. Merkezi yapıya kavuşan Aramiler savaş tarzlarını değiştirerek, meydan savaşlarında yer almışlardır. Daha önceleri sapan ve ok kullanan bu topluluk savaş arabaları, atlı birlikler, askerleri için zırh, kalkan, mızrak gibi savaş aletleri kullanmışlardır (Niehr 2014: 38,59), fakat Asur saldırılarını tamamen bertaraf edebilecek askeri güce sahip olan Aramiler kendi aralarında bir birlik oluşturamadıkları için Asur hâkimiyetine girmekten kurtulamadılar (Bryce 2012: 164).


Kentsel yaşamda Arami krallıklarının içinde hiyerarşik yapının varlığı görülmektedir. Sam’al Krallığı yazıtlarında I. Kilamuwa’nın halkı B’rmm ve Mskbm olarak ikiye ayırmıştır. Arami krallıkları kozmopolit bir yapıdaydı ve Sam’al Krallığı içindeki nüfus dağılımında Hitit nüfusunun yanında Aramiler ile neredeyse eşit sayıda Luvi halkı bulunmaktadır. Luviler, bu yazıtta B’rrm olarak adlandırılan gruptur. Ayrıcalıklı ve zengin sınıf olan Aramilerin (Mskbm) yanında yoksul ve ikinci sınıf muamelesi görmüşlerdir. Hem Arami kaynaklarının hem de diğer Yakındoğu kaynaklarında varlıkları pek belirtilmeyen sınıf ise kırsal alanda yaşayan hayvancılık ve çiftçilik yapan köy halkı, ekonominin temelini oluşturmaktaydı. (Niehr 2014: 41-54)


Asur tarafından siyasi varlıklarına son verilmesine rağmen, Aramiler ironik bir şekilde Yakındoğu kültürü üzerindeki izlerini derinleştirmişlerdir. Gerek Geç Hitit gerekse Asur sanatı üzerinde bu etkileri görmek mümkündür. Sanat dışında dilleri ve Fenikelilerden aldıkları alfabeyle karmaşık çivi yazısı sisteminin aksine kolay ve hızlı yazım teknikleri, onların Asur Krallığı içinde kent, tapınak ve saraylarda önemli görevlerde bulunmalarını sağlamıştır. Fenike ve İbranice ile akraba olan Aramice MS 7. yüzyılda yerini Arapçaya bırakana kadar bölgede en etkin dil olma özelliğine sahip oldu. Yakındoğu’da Akadçanın yerini alan Aramice, uzun süre uluslararası dil olma özelliğini korudu. Pers İmparatorluğu’nun resmi dili Aramiceydi ve İsa’nın Aramice konuştuğu belirtilmektedir. Günümüzde ise Süryani Kilisesi Aramicenin bir lehçesini kullanmaktadır (Köroğlu 2013: 146; Kurth 2013: 15).

Kaynakça
Albright 1975
W.F. Albright, “The Emergence of Aramaeans” CAH 2/2, ed.: I.E.S. Edwards et al., Cambridge, 529- 536.
Assaf 1997
A.A. Assaf, “Syria in the Iron Age”, The Oxford Encyclopedia of Archaeology in the Near East, ed.: E. M. Meyers, Oxford University Press, Oxford, 131-134.
Bülbül 2014
C. Bülbül, “Aramiler”, Tarih Okulu Dergisi, 19, 405-429.
Bryce 2009a
T. Bryce (ed.), Routledge Handbook of the Peoples and Places of Ancient Western Asia the Near East From the Early Bronze Age to the Fall of the Persian Empire, Routledge, New York.
2012
The World of the Neo-Hittite Kingdoms, Oxford University Press, Oxford.
Çoban 2011
H. Çoban, “Arami Göçleri”, Türklük Bilimleri Araştırmaları 29, 91-102.
Çilingiroğlu 1984
A. Çilingiroğlu, Urartu ve Kuzey Suriye Siyasal ve Kültürel İlişkiler, Ege Üniversitesi Yayınları, İzmir.
Dinçol 1991
A.M. Dinçol, “Aramiler; Eski Bir Yarı Göçebe Batı Sami Kavmi”, İslam Ansiklopedisi 3, 267-268.

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

Fantastik Kürdler

Kürdlerin herşeyi ellerinden alınarak varlıklarını bile inkar ettiler ama ne ilginçtir ki sonunda kürdlerin herşeyin/herkesin başlangıcı olduğu ortaya çıktı !!

 

HER ŞEYİN BİR BAŞLANGICI VARDIR
VE KÜRDLER ORTADOĞU'DA
NEREDEYSE HERŞEYİN/HERKESİN BAŞLANGICIDIR

Asurlular isimlerini nereden aldılar?


Asurluların isimlendirilmesi konusuna geçmeden önce Kürdistan Zagros ve Toros sıradağlarının vadilerinin Arîan Halkları denilen, aslında Zagrega halkları olan halkların asıl yurtları olduğunu belirtmek isterim. Arîan Halkları buradan çoğalıp buradan bölgeye yayıldılar. Arîan'dan, (Kurdistan, Afganistan, Hindistan) Zagariler Avrupa'ya gelip yerleşmişler ve böylece o zamandan itibaren orada insan yaşamı başlamıştır. Aryan halkları, tarih öncesinden beri Zagros ve Toros sıradağlarının vadilerinde yaşayan halkların torunlarıdır. Daha fazla bilgi için Rus tarihçisi “Gulyamov'un “Eski Arya ve Ebedi Kürdistan” kitabına bakınız.

Kürdistan Uygarlığın Beşiği olduğu için mitlerin, tanrıların, inançların ve dinlerin ülkesidir. Kürdlerin ataları, tarımın, yerleşimin, yazının ve sanayinin keşfinde öncü olmuşlardır. Kürd halkının medeniyet liderliğine rağmen, bugün onları geri adım atmakta ve topraklarında siyasi bir varlığın olmadığı, vatanının bölündüğü, gasp edildiği ve siyasi iradesinin olmadığı dünyada uygarlık sahasında bu olumsuz nedenlerden ötürü ne yazık ki marjinal bir rol oynadığını görüyoruz. Kürd halkını ateşle, demirle yönetiyorlar, kimliklerini, şahsiyetlerini, vatanlarını, dillerini, kültürlerini, tarihlerini, miraslarını, inançlarını ve dinlerini ellerinden alıyorlar, servetlerini yağmalıyorlar. Kürd halkınıı icatlar, yenilikler, bilim, kültür ve sanatla desteklemek için kölelik, aşağılama, bağımlılık zincirlerini kırarak büyük bir uygarlık rönesansı gerçekleştirmek zamanı gelmiştir.

Kürdlerin ataları kasitler, sümerler, elamlilar, khouriler-mitanniler, hititler, subariler, medler ve diğerleri.

Mitler, inançlar ve dinler

Pre-historik dönemde Zagaris topluluklarında, güneşe tapınmanın merkezi olan bu bölgede, güneş: Suryaş, Şams, Sora, Asor, Ahora olarak adlandırılan Kürdistan topraklarından böyle başladı. Mitanni-Khourilerde güneş tanrısına As-sur deniyordu. Kassitler ona Suryaş ve Subariler arasında A-Usar deniyordu. Güneş kürdçe'de Xor veya Hor, (sonradan Hetav + "X" hind-avrupai dillerde "s") olarak adlandırıldığından, kürdçe hala güneş için bu Zagaris-Aryan adını kullanır.

Subari kürdlerinin ataları bir şehir inşa ettiler, ona tanrılarının "A-Usar" veya "Asor" adını verdiler ve onu başkentleri yaptılar. Bay Amer Hanna Fitouhi, Subari hükümdarının (Kikkia) bu şehrin duvarını inşa ettiğinden ve onu müstahkem bir şehir haline getirdiğinden bahseder. Şehrin ''Assur'' adı Asur egemenliği sırasında Akad yazılarında olduğu gibi 'Aşur' olarak değiştirilmiştir, 'Assur' isimlendirilmesindeki 'S' harfi 'Ş' olarak değiştirilmiştir ve bu şekilde yazılmıştır. 'Assur' yerine 'Aşur' şeklinde ve asurlular tarafından benimsenen bu isim, tanrılarının, başkentlerinin ve devletlerinin adı olarak sonradan kabul edilmiştir.

Subari kralı Ushpia, büyük Subari tanrısı A-usar "Asor" için tanrıçaya (Inanna) tapınıldığı, akadlar tarafından Ishtar ve bu tapınağa Subaria (Ê- Xurzak- Kurkura) dilinde ad verilmiştir. Ahmed Halil bir makalesinde 'Ê- Xurzak- Kurkura' adının (Ê), 'Xurzak' ve 'Kurkura' olmak üzere üç heceden oluştuğunu, burada 'Ê' 'bir' anlamına geldiğini, ve bu hece subarilerin tanrısının adı 'A-Usar'ın başında da bulunur. Hece 'Xur' ve 'Xurz', Doğu Aryan dillerinde (Zagros dilleri) güneş adının iki şeklidir, çünkü güneş Aryan dinlerinde ibadetin odak noktasıdır. 'Xurzak' kelimesine eklenen 'ak' eki, tekil bir ismi yani kürdçe'de de bulunduğu ve aynı anlamı verdiği için tanımlanamayan tekil bir ismi belirtmek için kullanılan bir ektir. As (darÊk), anlamı (bir ağaç). 'Kurkura' hecesi 'dağlar' anlamına gelir. Böylece, Subari tapınağının adı 'dağların güneşi', 'dağların tanrısı' anlamına gelir. Babilliler tanrı Subari'yi 'Assur', asurlular, tanrıları ve krallıkları için bir isim haline gelen 'Aşur' biçiminde telaffuz ettiler. Babil kralı Hammurabi, tanrıyı 'Aşur' yabancı bir tanrı olarak kabul etti ve bu nedenle Babil kralı Hammurabi tarafından Babil tanrıları arasında dikilitaşında bahsedilmedi.

Asur çivi yazılı kaynaklarda 'Asur ülkesi' anlamına gelen 'Matt Ashur' olarak bilinmekte ve 'A-Şu-Ar' şeklinde ortaya çıkmış ve Mısır kaynaklarında adı 'Assur 2 şeklinde yazılmıştır (Thutmose III (MÖ 1490-1436 döneminde). Ayrıca Aşur ismi bazı kaynaklarda Asur, Aşur, Athor ve Azure şeklinde geçmektedir. Bütün bu isimler tanrı Subari'nin 'A-usar "Asor"' adından türetilmiştir.

Ayrıca tanrı Aşur'un (Assur) adı, güneş anlamına gelen Aryan güneş tanrısının 'Suriaş, Asur, Ahura' adından alınmıştır. Subari tanrısına 'Assur' tapınma, Kuzey Kürdistan'da (Anatolia) yaşayan Hitit kürdlerinin de atalarına geçmiştir.

Sümer güneş tanrısının sembolü, sol elinde bir daire tutan, başında taç olan, üst yarısı sakallı bir kişinin görüntüsü olan kanatlı bir güneş diskiydi ve bu daire evreni simgeliyor. Subari ülkesini işgal ettiklerinde, amoritler, kafasına tapındıkları ayı simgeleyen iki boynuzlu bir miğfer takarak Subari tanrısının sembolünü değiştirdiler ve bir yay taktılar. sağ eli; savaşı simgeleyen ve böylece aydınlık Zagros güneş tanrısı, amoritler için bir savaş tanrısı haline geldi.

Tarihçiler Jeremy Black ve Anthony Green, ilahın (Assur "Asur") çöl (Semitik) halklarıyla hiçbir ilgisi olmadığını ve onun ibadetinin Subaridler, Mitanniler gibi Zagrostik/Aryan halkları arasında yaygın olduğunu belirtiyorlar. Hititler Mitanni, tanrı 'Asor' için Mitra adını çağırdı ve bu formül, Tanrı'nın bir niteliği olabilir.

Tanrı 'Assur' ve bu formül, Sümer ulusal tanrısının Enlil formüllerinden biri olarak kabul edilebilecek silindir mühürlerinde tasvir ettikleri gibi, tanrının bir adı değil, bir sıfatı olabilir, Sümer mitolojisinin dağlık Zagros-güneşli kökenli olduğunu dikkate alarak Sümer metinleri, her yılın Nisan ayının ilk günü başlayan Akitu festivalini ilk kutlayanların Sümerler olduğunu gösterir

Bu bayramın sümerce adı Akiti'dir ve bu bayramın s ümerce kutlamaları on bir gün sürer.
.
Amoritler, Sümer Akitu şöleninden alıntı yaptılar ve onu bir Asur şöleni yaptılar. Babilliler de bu Sümer şöleninden alıntı yaparak onu Babil tanrısı Marduk için yeni yıl yapmışlar ve tanrının Marduk karısı olan tanrıçayı Serbanitum tanrı Aşur'un karısı yapmışlardır. Tanrı Marduk, tanrı Aşur'un oğlu olan tanrı Nabu.

Hary Sags bu konuda tanrının (Aşur) Sümer tanrısı Enlil ve Babil tanrısı Marduk'tan çeşitli yönleri özümsediğini söyler.
.
Yukarıda beklirtildiği gibi asurluların adının ve tanrılarının ve ülkelerinin adının, Subarili kürdlerin atalarının tanrısı olan tanrı Assur adından türetildiği sonucuna varıyoruz. Ayrıca, mevcut ülkenin adı Suriye, Suriye'de yaşadıkları için s üryanilerin adı olan bu kürd tanrısından ödünç alınmıştır.

Sonuç:

Ortadoğu'nun bütün kadim halklarının kürdlerden etkilendiği muhakkaktır. Çünkü kürdler tarihi Mezopotamya'daki bütün halkların ilki ve öncüsüdür. Örneğin asurlular bugün bile dans ederlerken kürdçe şarkı söylüyorlar: "Wey lê lê - Wey lo lo", "dilo dilo". Bu kelimelerin anlamı, morfemleri ve gramer yapısı eril-dişil sistemi içeren %100 tipik kürdçe'dir.

Mehdi Kakei
(Arapça'dan özet olarak çeviren: Goran Candan)

 

Kürtlerin atalarının tanrısı Subarid

 

Asur tanrı

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

Nasıl ki ilk ekmek kızgın taşlar üzerinde Kürdistan'da pişirildiyse,
İLK KEKTE TARİHİ KÜRDİSTAN COĞRAFYASINDA YAPILDI

İngilizce 'cake' -kek kelimesi ; kürdçe'de 'qade', 'kaki' olarak adlandırılır. Fransızca'ya da geçmiş.
Kek; Mezopotamya'nın Uruk şehrinde, dini törenlerde tanrılara sunulan önemli bir öğündü.
Bu törenlerde 12.000'den fazla kekin sunulduğunu ispatlayan metin vardır.
Mayayı da ilk keşfeden tarihi kürdistanlılar en az 300 çeşit mayalı ve mayasız ekmek çeşidi biliyordu.
Akadlarda 'katu' derler. Küerdler akadlardan daha eski yerleşik bir kavimdir.

Görseldeki tablet British Museum'da bulunmaktadır.
Yazıya kaynaklık eden eser ise;
Eski Uygarlıklarda Yemek Tarifleri - Cathy Kaufmann

 

 

 

 

 

 

 

 

 

Mezopotamya Düşüncesinde Yeraltı dünyası
Yeryüzünde (dünya yüzeyinin altında) tüm ölülerin toplandığı ve bu dünyadaki yaşamdan oldukça aşağı bir yaşam biçimini sürdürdüğü başka bir "dünya" olduğu fikri.
Sümerlerin bu diğer dünya için bir dizi farklı adı vardı: arali, irkalla, kukku, ekur, kigal ve ganzir.
Yeraltı dünyası her zaman tamamen karanlıkta olduğu kadar tozlu ve iğrenç olarak tanımlanırdı.
İstisnasız bütün ölüler orada susuzluk içinde dolaşır ve yiyecek topraktan başka bir şeyleri yoktur.
Bazen çıplak veya sevimli olarak tanımlanırlar ve kuşlar gibi tüylü kanatları vardır.
Ölülerin bu "gidim" ruhlarının yanı sıra, yeraltı dünyası aynı zamanda ölü tanrıların, bazı goblinlerin (yeraltından insanlara talihsizlik getirmek için çıkan "Arali'nin torunları" olarak tanımlanan) ve bir takım tanrıların da evidir. özellikle yeraltı dünyasının kraliçesi Ereškigal. Ve kocası "Nergal". Sümer Yeraltı Dünyası, sonsuz yolculuğunda yedi kapıdan geçen ve her kapıda bir parça giysi ve ziynet bırakan ve sonunda ölüler şehrine çıplak giren cesetlerin yeridir... ezelden beri.

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

MEZOPOTAMYA MEDENİYETİ'NİN UZANTISI VEYA
YARI-DEVRE PARARLELİ : MISIR MEDENİYETİ

 



Düşünün ki Mısır Medeniyeti ne kadar çok göz kamaştırıcı ve ne kadar çok muhteşem bir medeniyet idi.
Muhteşem olduğu kadar da, eski bir medeniyettir. Kökü milattan önce en az 3, 4 bin yılına dayanmaktadır.
Şu bir gerçektir ki, bu eski ve muhteşem Mısır Medeniyeti, Mezopotamya medeniyeti'nin ardılıdır. Yani Mezopotamya Medeniyeti Mısır Medeniyeti'nin anasıdır, oluşmasında öncülük örneği teşkil etmiştir. Tabii ki ardıllar eskiden daha güçlü ve daha ileri bir gelişme sağlarlar, ama Mezopotamya Medeniyeti, Mısır Medeniyeti'nin aksine, birden fazla kavmin kollektif olarak kurup, ilerletip geliştirdiği bir medeniyet idi. Yani, nil nehri kıyısında yaşayan tek bir kavim olan mısırlılardan farklı olarak Mezopotamya Medeniyeti, sümerler, gutiler, kasitler, elamlılar, akadlar, asurlular gibi nerdeyse on kadar değişik büyük kavmin birbirinden esinlenerek kurdukları ve Mısır Medeniyeti'nden çok daha eski ve çok daha muhteşem ve çok daha göz kamaştırıcı olan bir medeniyet idi. Çünkü bütün bunlar bir ilkti. Örneğin son yıllarda Kürdistan'da keşfedilen dünyanın en eski yapısı olan Karahan Tepe ve Göbekli Tepe anıtları Mısır piramitlerinden en az 7 bin yıl önce inşa edilmiştir.
Peki günümüzde Mısır Medeniyeti'nin varlığını gösteren tarihi eser kalıntılarına sıkça ve çokça rastlandığı halde, NEDEN bu muhteşem Mısır Medeniyeti'nden daha da büyük ve göz kamaştırıcı olan Mezopotamya Medeniyeti'nin bugüne kadar ulaşmış eserler, bugüne ulaşabilmiş Mısır Medeniyetii'nin tarihi kalıntılarıyla kıyaslandığında, neredeyse hiç yok denecek kadar AZDIR?
Bu sorunun cevabı tek kelimeliktir ve şudur: İSLAM SİYASİ İDEOLOJİSİ.
Maskeli arap ırkçılığı ve şövenizmi olan islam ideolojisi, arap yayılmacı ve hegemonist ideolojisi olan islam ideolojisi dışındaki bütün tarihi literatür ve eserleri YOK ETMİŞTİR. Büyük Mezopotamya Medeniyeti coğrafyasında güçlü bir şekilde yayılan ve hala günümüze kadar bile çok kuvvetli bir şekilde etki ve varlığını sürdüren islam, bütün o koskoca Mezopotamya Medeniyeti'nden meydanda neredeyse hiçbir eser bırakmamıştır. Hatta Mısır medeniyetini ele geçirince muhteşem Mısır medeniyetini bile yıkmıştır. Piramitleri yıkmaya çalışmıştır, sembollere dayanan eski Mısır Medeniyeti'nin heykellerini, tabletlerini yazıları, anıtlarını ya tahrip etmiştir yada üzerine arapça harflerle yazarak tahrif etmiştir, tıpkı Mezopotamya Medeniyeti'nin en muhteşem eseri olan Diyarbekir surlarına yaptığı gibi, Babil kalesi ve asma bahçelerine yaptığı gibi, Farqin ve Diyarbekir kütüphanelerine yaptğı gibi..
Antik orjinal mısır yazıt ve sembolleri kırılmış, silinmiş ve yerine arapça harflerle arap-ırkçı yazılat kazılmıştı.
Mısır'a gidip kendi gözlerimle gördüm. 6 bin yıllık Mısır tapınak duvarları ve stunlarının üzerindeki eski tarihi Mısır yazıtlarını tahrif edip üzerine arapça islami yazılar yazmışlardı. Taştan oyulmuş on metre yükseklikteki koskocaman anıtların etrafında ateş yakarak taş anıtları kızdırdıktan sonra üzerine soğuk su döküp çatlatıp patlatıp tahrip etmişlerdi.
Kısacası muhteşem Mısır Medeniyeti'nden çok daha muhteşem olan Mezopotamya Medeniyeti'nden bugün bu asla üretmemiş, hep tahrip etmiş çöl toplayıcıları, avcıları, yağmacıları istilasından sonra neredeyse eser bile kalmamıştır.

 

 

 

 

 

 

 

 

LAMBANIN CİNİ VE KÖKENİ

 

 


Eski Saba edebiyatından, lamba cininin efsanesi!!

Yazıt ve çizimde Necran'da bulundu?
Binbir Gece Masalları denilince aklımıza Şehrazad, Şehriyar, Sinbad, Ali Baba hikayeleri ve ayrıca Alaaddin ve lamba hikayeleri geliyor. bize çocuklukta anlatılan ve nesilden nesile aktarılan hikayeler.Aladdin, diğer hikayeler arasında en eşsiz olarak kabul edilir ve bu, lamba ve halka etrafında dönen büyük gerilimden kaynaklanmaktadır.

Köken ve çevre

Fransız şarkiyatçı Antoine Gallan tarafından tercüme edilen Binbir Gece Masalları kitabının Fransızca tercümesi olan Les mille et une nuits kitabına eklenen Aladdin hikâyesinin Arapça bir kaynağı yoktur. Halepli bir Maruni hikaye anlatıcısından Aladdin'in hikayesi. Galan günlüğüne (25 Mart 1709 tarihli) Fransız seyyah Paul Lucas ile Halep'ten Paris'e taşınan John Diab (Hanna) adlı Maruni bir alimle tanıştığını yazmıştır. Galland, Aladdin masalı çevirisinin 1709-1710 kışında yapıldığını ve 1710'da yayınlanan Geceler'in dokuzuncu ve onuncu ciltlerinde yayınlandığından da günlüklerinde bahsetmiştir.

John Biden, Aladdin and the Magic Lamp and Other Stories (Londra 1901) adlı kitabında, Galland'ın Hanna olarak bahsettiği adamla görüşmesinin ayrıntılarını ve Aladdin masalını içeren iki Arapça el yazmasının Bibliothèque nationale'de (diğer iki kitapla birlikte) keşfedildiğini verir. yabancı hikayeler) Bunlardan biri, Paris'te yaşayan Suriyeli bir rahip olan, takma adı Dom Denis Chavez olan Dionysius Chawish tarafından yazılmıştır. Diğeri ise Bağdat'ta 1703'te yazılan başka bir nüshadan Mihail el-Sabbagh tarafından kopyalanan ve 19. yüzyılın sonunda Milli Kütüphane tarafından satın alınan bir nüshadır. Ancak Muhsin Mehdi ve Hüseyin el-Hadawi gibi bazı çağdaş alimler her iki el yazmasının da sahte olduğunu iddia etmektedirler.

Aladdin'in hikayesi bir Ortadoğu masalı olmasına rağmen, olayları Çin'de geçiyor ve Aladdin'den açıkça Çinli olarak söz ediliyor, ancak masaldaki karakterlerin çoğu Müslüman ve Alaaddin'in mallarını satın alan bir Yahudi tüccar da var ( ve sonra onu aldatır), ancak Çin'deki baskın dinlerin takipçileri olan Budistlere veya Konfüçyüsçülere atıfta bulunulmaz. Şehrin tüm sakinleri Arapça isimler taşıyor ve kralı bir Çin imparatoru değil, Müslüman bir hükümdar olarak görünüyor. Dolayısıyla bazıları bunun Türkistan'da (Orta Asya ve modern Çin eyaleti Sincan eyaleti dahil) yer alan hikayedeki olaylara atıfta bulunduğuna inanıyor.

Sihirli lamba ve dilekleri yerine getiren cin efsanesinin kökeni hakkındaki sorumuza dönersek, birkaç yıl önce bir İngiliz yazarın, efsaneye en yakın doğu efsanesi olduğu gerçeğine gittiği bir görüşü olduğunu hatırlıyorum. lamba cini Babil efsanesidir: (Lamgden, Bilgeliğin Efendisi), ölmeden önce çok yoksulluk çekmiştir.Tanrının merhameti (Marduku), bu tanrının adı ve adı arasındaki sözlü benzerliğe dayanarak üzerine gelir. telaffuz (Mared).

Aladdin efsanesindeki cinlere çok benzeyen tanrı Marduk veya Marduku'yu simgeleyen ejderha şeklinde temsil edilen efsanevi hayvanlar arasındaki benzerliğin yanı sıra...
Ancak, bu açıkça hiç inandırıcı görünmüyor.
Bana en objektif ve inandırıcı cevap, Müsned yazısıyla taşınan ve Necran'ın eteklerinde bilinen bir bölgede kayalara çizilmiş çizimler ve görüntülerle pekiştirilen Alaaddin, lamba ve cin hikayesidir. Necran halkından gezgin bir araştırmacının bulunduğu ve orada Sebeliler tarafından bırakılan kaya resimlerinin ve yazıtlarının bolluğundan dolayı Mishaal Abdullah Kardeş, bu bölgelerdeki kaya yazıtlarını ve çizimlerini belgeleyerek bir Müsned kitabesini keşfetmeyi başardı. (kısrak) kelimesinin tam anlamıyla geçtiği ve sadece bu değil, aynı zamanda bu kelime onun (sihirli lamba) üzerine yazılmıştır ve ona çok yakın, devasa yapısının göründüğü cinin doğru bir tasviridir. kulakları büyük ve sivridir..!!

Profesör Fikri Al Hare'nin bu keşif hakkında söylediği gibi
(Sanırım bu keşif, lambanın cin efsanesinin kökenine ve ilk köklerinin eski Sabae mitlerine dayandığını söylemeyi rahatlatıyor. antik dünya olarak bilinen şey..)

Aladdin, lamba ve cin hakkındaki hikayenin özeti

Alaaddin, Bağdat'tan çok fakir ve yetim bir gençtir. Dedesi, terzi olan rahmetli babası Mustafa'nın amcası ve kardeşi olduğunu iddia eden Mağripli bir sihirbazdır ve Aladdin'in zengin bir tüccar olmasına yardım etmeye yemin ederek Alaaddin'e ve annesine iyi niyetini gösterir. Ancak sihirbazın nezaketinin arkasındaki gerçek sebep, genç Aladdin'i sihirli lambayı tehlikelerle dolu harikalar mağarasından çıkarmaya ikna etmekti. Sihirbaz Aladdin'i aldattıktan ve sihirli lambayı soyup Aladdin'i mağarada tutmaya çalıştıktan sonra, Aladdin mağara açıklığından çıkmadan önce sihirli lambayı vermeyi reddeder, bu yüzden sihirbaz mağara açıklığını kapatır ve Alaaddin kendini mağarada kapana kısılmış bulur. Aladdin, sihirbazın kendisini koruması için verdiği sihirli bir yüzüğü takıyordu ve bir çıkış yolu arayarak çaresizlik içinde ellerini ovuştururken istemeden sihirli yüzüğü ovuşturur ve içinden bir cin çıkar ve Alaaddin'e yardım etmek için bir cin çıkar ve onu annesinin yanına götürür. sihirli lambalı ev. Annesi lambayı temizlemeye çalıştığında, daha güçlü bir cin ortaya çıkar ve lamba sahibinin isteklerini yerine getirmek zorundadır.

Aladdin, lamba cininin yardımıyla zengin ve güçlü olur ve İmparator'un kızı Prenses Badr al-Badur'la (vezirin oğluyla evlenme girişimini boşa çıkardıktan sonra) evlenir. Cin, Aladdin ve karısı Badr al-Badur için imparatorun sarayından daha fazla muhteşem bir saray inşa ediyor.

Sihirbaz, Aladdin'in (sihirli lambanın gerçeğinden habersiz olan) karısı tarafından kurnazlık ve aldatma yoluyla sihirli lambayı ele geçirmek için geri döner.Eski lambaları yenileriyle değiştirmeyi teklif eden bir lamba satıcısı kılığına girer, böylece Alaaddin'in karısı lambayı değiştirir. Sihirbaz lambayı ele geçirdikten sonra, cine, prenses de dahil olmak üzere içinde her şeyin bulunduğu Alaaddin'in sarayını Mağrip'teki kasabasına taşımasını emreder. Neyse ki, Aladdin hala sihirli yüzüğü elinde tutuyor, bu yüzden lambanın en güçlü cinine meydan okuyamayan ancak Aladdin'i Mağrip'in yerine götüren yüzüğün cinini çağırıyor, böylece Aladdin lambayı almayı başarır, sihirbazı öldürür. , prensesi ve sarayı eski yerine döndürür.

Daha güçlü ve kötü bir büyücünün kardeşi, Aladdin'den intikam almaya çalışır ve iyileştirici güçleri olan yaşlı bir kadın kılığına girer. Prenses Badr Al-Bdour, yaşlı kadına ve onun iyileştirici gücüne inanır ve hastalıkları tedavi etmek için sarayda kalmasını emreder. Ancak Aladdin, lamba cininin yardımıyla sihirbaz hakkındaki gerçeği keşfeder ve onu öldürür. Herkes sonsuza dek mutlu yaşar ve daha sonra Aladdin, kayınpederi olan imparatorun yerini alarak tahta geçer.

İkincisinde, sihirli lamba ve cin hikayesinin eski Arap edebiyatından, özellikle de Sabilerden olabileceğini söylüyoruz ve neden olmasın?

Amerikan İnsan Araştırmaları Vakfı'nın Büyük Sheba İmparatorluğu'nun başkenti Marib'deki Awam tapınağında keşfedilen misyonu; İsa'nın doğumundan 1400 yıl önce (MÖ 1400), yani 34 asır önce kurulmuş bir arkeoloji kütüphanesi, Yemenli Müsned tarafından yazılmış, duvarlara, zeminlere ve duvar bölmelerine raf gibi görünen düzinelerce kaya kitabı içerir. dini işlevinin yanı sıra eğitici bir işlevi de yerine getirdiğini belirtmiştir.

Tapınakların eğitim işlevinin ilkesi İslam döneminde Yemen halkı tarafından kopyalandı ve camilerin (camilerin) işlevlerine uyguladılar, böylece camiler dini bilimlerin ve aritmetik, astronomi gibi diğer bilimlerin yapıldığı üniversiteler haline geldi. ve diğer bilimler Yemen'den ve yurtdışından öğrencilere öğretildi.

Antik dünyanın en önemli ve en eski üç kütüphanesinden biri olan Yemen'de bulunan Awam tapınağı kütüphanesi, tarihimizin büyük bir kısmı hala toprak altında.

Büyük halklar, ne kadar zayıf olurlarsa olsunlar, güçlerinin unsurları genlerinde saklı kalır.
Yemen (*) büyük bir halk ve köklü bir tarihe sahip bir uygarlıktır.

Kaynak: Ebu Muhammed Mervan Ganem

28 Ekim 2021

___________
*) Yemen uygarlığı, deniccilikle ilerlemiş bir uygarlık idi ama üretmeyen, toplayıcı, avcı, istilacı kavimler tarafından tahrip edildi. Tıpkı Yemen'in Kuzeyi'ndeki bütün eski medeniyetler bu üretim-dışı barbar kavimler tarafından yok edildi.

 

 

 

 

KRUPAJ EMİRLERİ

(Shruppak emirleri)

 

 

 

 

 

 

Tarihte, yani büyük tufandan önceki ilk edebi metindir.

 


Nuh'un kökeni olduğu halde mecazi olarak (Sümer Nuh) olarak adlandırılan Sümer Tufan kahramanı ve Nuh ve Tufan hikayesinin Sümer Ziusidra ve Tufan'ın geç İbranice bir tefsiri olduğu bilinmektedir ve bu nedenle yapabiliriz. sel kahramanı Zeusidra'nın babasının metni olduğunu ve metnin amacının doğruluğu teşvik etmek, erdemi geliştirmek ve o zamanın toplum geleneklerini korumak olduğunu söyleyin ve tekrarı ile başlar. gün) veya (geçmişte).
Shuruppak veya Shuruppag şehrinin Sümerce (şifa yeri) veya (bağışlanma yeri) anlamına geldiği ve Arapça'da Nippur'un (Nefer) yaklaşık 35 mil güneyinde, Fırat kıyısında modern bir yerde bulunduğu bilinmektedir. Qadisiyah ilinde (Tel Fara) denir ve bu şehir (Shurupak), Sümer ulusal tanrısının (Enlil), hava tanrısının karısı olan tanrıçaya (Nenlil) ibadet etmeye adanmıştır, aynı zamanda tanrıçadır. hava ve tahıl tanrıçasıdır.
Metin, daha önce de söylediğimiz gibi, erdemi şu pratik konular aracılığıyla teşvik eder: Halk yoluna bir tarla koymamalısın çünkü insanlar geçerken onu yok edecekler, Evli bir kızın duygularını kurcalamamalısın çünkü sonuçları tehlikeli olacaktır. Ve iftira, hakaret ve diğerleri hakkında kamuoyu.
1. İlk bölüm (1-75. satırdan itibaren):
Metnin üç bölümünün her biri, Shuruppak'ın oğluna vasiyetname vermesini, sanki üç aşamada olmuş ya da üç aşamada yazılmış gibi açıklayan tekrarlanan bir bükülme ile başlar, ancak ilk bölüm konuyu bir anekdotla anlatır. Tekrarlanan başlangıcından çok önce, geçmiş eski günleri hatırlattığı ve masalların başlangıcına benzediği için, ondan binlerce yıl sonra gelen Arapça, metnin birebir çevirisi diyor ki (geçmişte.. , asi günler.. vb.), ünlü Arapça formülasyona paralel olarak (Bir varmış bir yokmuş.. eski günlerde.. vb.). Birinci ve üçüncü bölümlerin öğretileri, zarara yol açan birçok eylemi yapmayı yasaklayan yasaklama aracının (hayır) varlığı ile karakterize edilir ve bu emirlerin çoğu, yaşamla ilgili konularda ve bunlarla uğraşırken sabır ve doğruluğu vurgular. -pişirme.
2. İkinci bölüm (76-145. satırdan):
Bu bölümün işlendiği yöntem, diğer iki bölümün yönteminden farklıdır ve bazı satırların olmamasına rağmen, anlamı biraz karıştıran, ancak bağlamdan çıkardığımız, bira içmek ve içmekle ilgili başka uyarıların da olduğudur. sazlık ve ekmeğin ücretlerini ödemede adaletsizlik, sarayı ve evi ve işi idare etmede hırs ve hikmetten kaçınma ve hayatla gerçekçi ilişkiler kurma konusunda uyarılar (gökyüzü uzaktır, yeryüzü en değerlisidir).
3. Üçüncü bölüm (satır 146-280'den):
Hizmetçi edinme, seyahat etme, ağabeyi ve ablayı dinleme, evliliğe teşvik, başkaları ile takvada bulunma ve mahiyetini izah ederek yasağın üzerinde tefekkür etme yasağının bir başka çeşididir.
3. Musa'nın emirleri Şuruppak'ın emirlerinden etkilendi
Şuruppak'ın emirlerini dikkatli bir şekilde inceledikten sonra, bunların Musa'nın birçok yönden öğretilerinin ana kaynağı olduğunu ve Shuruppak'ın tufandan önce yaşadığı bilinmektedir. ) Nuh'tan önce, uzmanların MÖ 3000 civarında olduğunu tahmin ettiği bir zaman. M.S. Musa'ya gelince, o, MÖ On Sekizinci Hanedan (1550-1291) zamanına kadar uzanan bir zaman diliminde yaşamıştır. Maksimum olarak AD veya minimum olarak Ondokuzuncu Hanedan (1291-1185) M.Ö. AD, Musa'nın Shuruppak'tan sonra yaklaşık 1500 yıldan fazla yaşadığı anlamına gelir.
Bu uzun süre boyunca, Shuruppak'ın emirleri, Mısır'daki bilgelik edebiyatının temeli olan öğretilerin ve emirlerin temeli olarak kaldı. Shuruppak'ın emirleri, o zaman monoteizme çağrının ve çağrısının Şabat gününün ritüellerinin bir sonucu olarak doğal bir meseledir ve aşağıdaki Musa'nın emirleri ile Shuruppak'ın emirleri arasında bir karşılaştırma tablosudur. kökler:
4. Bir metni çevirmek (Shruppak emirleri)
İlk bölüm (satır 1- 75'ten):
"bir Zamanlar,
O uzak günlerde,
o gecelerde,
O uzak gecelerde,
o yıllarda,
O uzak yıllarda,
o zaman,
Yeryüzünde bir bilge vardı
Mükemmel kelimelerle nasıl konuşulacağını biliyor.
(Curuppag) (yani Shrubak) vasiyetini babasından alan (Opara - Tutu).
Ve onu oğluna (Zi-od-Sura) veya (Zeusdra) kim verdi?
Ve sana şu buyrukları vereyim:
Dikkatli olmalısınız, öğretilerimi ihmal etmeyin, konuşurken sözümü kesmeyin.
Değerli yaşlı adamın öğretilerine uyulmalıdır!
Diyaframınızı yırtacağı için anıran bir eşek almayın.
Yolda tarla yapmayın, yolda tarla sürmemelisiniz.
İş yerinizi kazmayın, size ve başkalarına zarar verir.
Kalabalık olduğu için evinizi meydanda inşa etmeyin.
Bir kimsenin aleyhine (yanlış) şahitlik etmeyin, çünkü o sizin üzerinizde bir hakka sahiptir.
Birini aramayın çünkü sel onları size geri getirecektir.
Kavganın nerede olduğunu söyleme çünkü bu seni tanık yapar.
Kavgada olmayın ve buna sebep olmayın, ondan uzak durun ve başka yola sapmayın.
Çalma, hayır... kendin, bir eve girme, parayı sevme.
Hırsız aslandır ama yakalandıktan sonra köle olur.
Oğlum çalma, kendini baltayla kesme.
Bir erkeği daha iyi bir adam yapma, yapma… kendini.
Genç evli bir kadını manipüle etmeyin, sonuçları tehlikeli olabilir.
Hey oğlum. Evli bir kadınla bir odada yalnız oturmayın.
Kavga çıkarmayın, kendinizi rezil etmeyin.
Yalan söyleme.. övünme. Sözlerin dikkate alınacak. Bu konuyu uzatmamalısın.. Bakışlara dayanacak mısın?
Çalıntı yiyecekleri kimseyle yemeyin.
Kemikleri dilimledikten sonra elinizi kana bulamayın.
Boğayı geri almak için mi yapayım?
Koyunları geri almak için mi yapıyorsun?
Yanlış anlama, bu senin için bir tuzak olabilir.
Koyunlarınızı bilmediğiniz çiftliklere dağıtmayın.
Başkasına öküz kiralamayın.
...Güvenli, güvenli yolculuk demektir.
İyi ve kötünün gizlendiği gece yolculuk yapmayın.
satın almayın... Sadece günün sonuna kadar sürecek.
Hizmetçinizle seks yapmayın, çünkü onu sizin için yem olarak kullanacak.
Çok sert küfür etmeyin çünkü geri dönecektir.
Ulaşamadığınız suyu yükseltmeyin çünkü gücünüzü tüketir.
Ödünç aldığından yüz çevirme, çünkü o senin düşmanın olur.
Kendini beğenmiş biriyle ev yapma çünkü o senin hayatını bir hizmetçininki gibi yapacak ve sen hiçbir sığınağa taşınamayacaksın ve o sana 'Oraya gider misin? Oraya gidelim mi?
Bahçe kamışı çitinden geri adım atmayın... Size derler ki: Onu geri getirin... Geri getirin.
Bir yabancıyı yiyecek için barındırma.. (Onunla) bir kavga fikrini reddetmeyin.
Şiddet kullanma oğlum, bir adamın kızına tecavüz etme, mahkeme bilecek.
Güçlü adamı kovmayın, dış duvarı kırmayın, onu şehre düşman etmeyin.
Çekingen bir iplikçi gibi gözlerini deviren bir iftiracı ile birlikte olmayın, niyetlerinin sizi etkilemesine izin vermeyin.
Barlarda dolandırıcı gibi böbürlenme, sözüne inanırlar.
Erkekliğe eriştiğinde zıplama.. Elinle bir savaşçı eşsizdir, çoğuna eşittir, Otto (güneş tanrısı) tektir, tek başına çoğuna eşittir, hayatında hep savaşçının yanında ol, hayatında her zaman Otto ile birlikte ol.
Shuruppak bu emirleri oğlu Ubara-Tutu'nun oğlu Shuruppak'a verdi, bu emirleri oğluna (Zio Sidra) verdi.
İkinci bölüm (76-145. satırlardan):
İkinci kez, Ubara-Tutu'nun oğlu Shuruppak, oğlu Ziusdra'ya vasiyetname verdi:
Ve ben... sana şu buyrukları vermeme izin ver:
Dikkat etmelisin Ziusdra, sana bir şey söylememe izin ver.
Dikkat etmelisin, emirlerimi ihmal etme, ben konuşurken sözümü kesme.
Değerli yaşlı adamın uyulması gereken öğretileri:
Bira içen ağız, bebeğim, bira içen ağız...Nunkasi.
(beş satır bulanık)
… Vasalınız ödemez size, sazlıklar… İftiracı (?) gizleyebilir.
Saray büyük bir nehir gibidir, ortasında boynuzlu öküzler vardır ve içinden akan onu doldurmaya yetmez, akan da durdurulamaz.
Verilecek ekmek olduğu zaman, 'Onu sana vereceğim, ama verme zamanı cennetin ötesinde olabilir ve 'Sana vereceğim' diyen adama gidersen, demek kolaydır. ', 'Ekmek bittiği için sana veremem' der.
Sahip olduklarım çoğaltılabilir, ama hiçbir şey sahip olduğum az şeye eşit değildir.
Yumuşak ağız sözler söyler, sert ağız mahkemeye götürür, tatlı ağız tatlı otlar toplar.
Fısıldayan ağzını bir sepet ekmekle doldurur, kibirli boş sepeti doldurur ve ağzını övünerek doldurabilir.
Deriyi bronzlaştıran, sonunda kendi cildini bronzlaştırır.
Güçlü olan herkesin elinden kaçabilir.
Bir aptal uyuduğunda bir şey kaybeder ve "Beni bağlama" der ve "Yaşamama izin ver" diye yalvarır.
Bilgelik emirleri emreder, başka yerde küstahça der ki: Ben hayranlığa layıkım.
Zayıf eş her zaman kadere sahiptir.
Sepeti yanınızda taşıyacak, sizinle aynı sepetten yiyip, sizinle aynı sepeti bitirecek bir işçi tutarsanız, o zaman sizinle sessizce çalışır ve size (ben başka bir şeyle yaşamak istiyorum) der. sarayda görev yapacak.
Oğluna eve gelmesini söylüyorsun, kızına da kadınlar bölümüne gitmesini söylüyorsun.
Alkol içerken yargılamayın.
Evden neler kaçırdığınız konusunda endişelenmeyin, üzülmeyin.
Gökyüzü uzak, yeryüzü en değerlisi ama onun içinde ve gökyüzünde mallarını çoğaltabilirsin ve altında tüm garip ülkeler nefes alıyor.
Hasat zamanı, paha biçilmez bir zaman, hizmetçi kız gibi topla, kraliçe gibi ye oğlum, hizmetçi kız gibi topla ve kraliçe gibi yemek, olması gereken de bu.
Küfür sadece teni incitir, açgözlü gözler öldürür.
Bir yalancı ağladığında gözyaşları elbisesine ulaştığında, kötülere nasihat (?)
Kibirli konuşmak apse gibidir, mideyi bulandıran bir oyuncak gibidir.
(bir satır net değil)
Duamın sözleri bereket getirir, dua kalbi soğutan soğuk sudur ve başkalarının dikkatini çeken hakaretler ve aptal konuşmalardır.
Şuruppak bu emirleri oğluna, Ubara-Tutu'nun oğlu Şuruppak ise oğluna (Ziosdra) verdi.
Üçüncü bölüm (satır 146-280):
Üçüncü aşamada, Ubara-Tutu'nun oğlu Shuruppak, oğlu Ziusdra'ya vasiyetname verdi:
Oğlum, sana bu emirleri vermeme izin ver, dikkate al, Ziusdra, sana bir söz vereyim, dinle, emirlerimi ihmal etme, seninle konuşurken sözümü kesme, emirlerim değerlidir. itaat edilmesi gereken yaşlı adam:
Çiftçinin oğlunu yağmalamayın, çünkü o sizin için barajlar ve hendekler inşa etti.
Bir fahişe satın almayın, o ısıran ağızdır.
Evde doğuran hizmetçiyi almayın, mide bulandıran bitkidir.
Özgür adamı satın alma, duvara kıvrılır.
Sarayın hizmetçisini satın almayın, namlunun dibine düşer.
Dağlardan veya yabancı bir yerden bir köle getirin.
Oğlum gün doğumunda senin için su dökecek ve senden önce gidecek (işe mi?)
Gidecek bir ailesi yok.
Gidecek bir şehri yok.
Evin kapısını çalmadan içeri giremez.
Yapamaz..., sana meydan okuyamaz.
Oğlum, Doğu'ya gitme ve senin için bilgi arayan da gitmesin….
Yer adları üst üste konur, dağlar üst üste yığılmamalıdır.
Kurtuluş bankası ıslak ve bir kayma onu vurabilir (ve her şey bitti).
Ağabey, gerçekten, baba gibi. Abla aslında bir anne gibidir
Bu nedenle ağabeyini baban gibi, ablanı da annen gibi dinle.
Ve sadece gözlerinizle çalışmayın, sadece ağzınızı kullanarak servetinizi katlamayacaksınız.
İhmal edilen bir kişi, ailesinin kalıntılarıdır (?).
Yiyecek ihtiyacı sizi dağlara tırmandırır, hainleri ve yabancıları getirir.
Yiyecek ihtiyacı diğer insanları dağlardan aşağı indirirken.
Küçük bir şehir, kralını merakla donatır (?).
Büyük bir şehir, arsa yapan bir evi kazar (?).
(Zengin adam) donanımlıdır, fakir adam her türlü hastalığı zengin adama bulaştırır.
Evli adam iyi donanımlıdır, bekar adam yatağını samanlık yapar.
Evi yıkmak isteyen onu yıkmaya devam eder.
Evin statüsünü yükseltmek isteyen, onu yükseltmeye devam eder.
Kocaman bir boğanın boynuna takılıp nehri geçebilirsin, şehrin erkekleriyle birlikte ilerlerken oğlum, yükseğe çıkabilirsin.
Tepelerden bir cariye getirdiğinde, yanında iyilik de kötülük de getirir. İyilik ellerdedir, kötülük kalptedir, öyleyse kalpte olan kötülüğe gitmesin ve onunla birlikte olun, kötülük bir odanın ambarıdır...
(iki satır net değil)
Nehir kötülük teknesini yutacak mı? Su garsonu çölde dolaşsın!
Sevgi dolu bir kalp kederi korur, kinci bir kalp aileyi mahveder.
Güce sahip olmak, istediğiniz şeye sahip olmak, tanrıların gücüyle zırhlanmak.
Saygıyla başlamalısın, güçlü olmadan önce alçakgönüllü olmalısın.
Ve oğlum, o halde kötülere karşı (olmak için) yaşamalı ve hayatta kalmalısın.
Bir parti sırasında bir eş seçilmemelidir, içi bir yanılsamadır ve dışı bir yanılsamadır. Üzerindeki altın ödünç alınır, lapis lazuli ödünç alınır (satırda atlanmıştır).
Giydiği mücevher ödünç alınmış, elbisesi ödünç alınmış, giydiği keten ödünç alınmış, hiçbir şey (?) kıyaslanamaz.
Boğa alınmamalı…, (boynundaki) halkalı boğa alınmamalı, sığırın yerinde delik var.
Güvenilir bir kadın iyi bir ev yapar.
Eşek, hasat zamanı başka bir eşekle yiyeceğinden (hasat) satın alınmamalıdır.
Boynuna bir yüzükle sarılmış eşek, yüzükle çevrili bir adama benzer.
Oğlum… Kendi malı olan bir kadın evi yıkıyor.
Sarhoş adam tarlayı sular altında bırakıyor.
Kadın hırsız merdiven gibidir (...) Sinek gibi evden eve uçar.
O - bir eşek... sokakta.
Çocuğunu sokakta emziriyor.
Kendini iğneliyor ve elini delen iği tutarak ağlıyor.
Her eve girer ve tüm sokaklardadır.
"Dışarı çık" kelimesini tekrarlıyor ve tüm engellerin arasından etrafına bakınıyor.
Her kavgada var.
(iki satır net değil)
Yüreği nefret dolu oğlum...
(dört satır net değil)
Sevinçle dolup taşan bir yürek oğlum.
Her zaman cömert olmalısın oğlum, bir şeye hizmet etme, her şey sana hizmet etmeli. Haplar..çok fazla olmamalı.
Koyunlara kötü davranmayın, yoksa dişi koyun doğurur.
Toprak lambasını para sandığına (?) atmamalısın, yoksa bir oğul doğurur.
Eşin kaçırıldığı yer, kaçırılmamalı, çığlık attırılmamalı..
Daireler çizerek koşalım ve "Ah ayaklarıma, boynuma" diyelim.
Birleşik kuvvetlerde büyük bir yay yapalım.
Öldürülmemelisin... Doğmuş olan çocuk...
Öldürmemelisin... Onu bağlamamalısın..
Kadın koğuşlarındaki sütanneler efendilerinin kaderini belirler.
Annenle küstahça konuşma ve senden nefret etmesini sağlama, onun sözlerini ve kendi Tanrısını sorgulamamalısın. Otto gibi bir anne bir erkek doğurur. Baba bir tanrı olarak onu parlatır. Baba, sözleri güvenilir olan bir Tanrı gibidir. Baba'nın öğretileri dikkate alınmalıdır.
Banliyöleri olmayan bir şehrin merkezi yoktur.
Oğlum, setlerin altındaki tarla, ıslak olsun, kuru olsun, geçim kaynağıdır.
Bir şeyleri sonsuza kadar kaybetmemiz düşünülemez (?).
... Dilmun.
Kaybolanı bulmak köpek için kötüdür ama adam için yorucudur.
Bilinmeyen yer korkutucu.
Kaybolanı bulmak köpeğe ayıptır,
Bilinmeyen bir yolda dağların kenarında insan yiyen tanrılar vardır.
İnsanların yaptığı gibi ev inşa etmez.
İnsanların yaptığı gibi şehirler inşa etmez.
(bir satır net değil)
Çoban aramayı bırakıp topalladı ve koyunları geri getirdi.
Çiftçi tarlayı sürmeyi bıraktı.
(bir satır net değil)
Saraya girdiğinizde zihni yumuşatan birkaç kelimeden oluşan bir hediye, zihnin merhemidir.
Birkaç kelimeyle bir hediye... yıldızlar.
Bunlar, Ubara-Tutu'nun oğlu Krupaj'ın öğretilerini verdiği gibi, bir bakire için bir yeter sayı olan büyük tabletleri tamamlayan tanrılara Ubara-Tutu'nun oğlu Krupaj (Shrupak) tarafından alınan öğretilerdir.

 

 

Cantaurların ilk görünüp betimlendiği yer mezopotamya coğrafyası
Ur-Nansh
Tell Hariri 2600-2350 BCE

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

Büyük Tufan hikayesinin ilk olarak Mezopotamya'da ortaya çıktı-

Sümer arketipi olarak Ziusudra, bir gemi inşa etmek ve büyük bir selden hayat kurtarmak için ilahi bir emir alan ilk insandır.

Sonra büyük selin akad versiyonu geldi ve bu sefer insanlığı korkunç bir selden kurtarmak için tarihteki ilk gemiyi inşa etme emrini alan kişi "Utnapiştim" adını taşıyordu.

Daha sonra büyük tufan hikayesinin asur versiyonu aynı ayrıntılar ve olaylarla devam etti, ancak bu sefer kahramanı "Atrahsis" adıyla ortaya çıktı.

Sonra bu hikayenin tüm dinlerde korkunç tufan hikayesine ayrıntılarda ve olaylarda büyük bir benzerlikle ortaya çıktığını, ancak kahramanının "Nuh" adına ortaya çıktığını görüyoruz

The original story and the Bible version

 

 

 

 

 

 

 

 

 

Mesopotamien - Norra landet mellan floderna och centrala Kurdistan / Publicerad 1917 I boken finns riklig information om kurder och kurdiska städer

 

 

MESOPOTAMIA

SOMER-SUMER

HISTORICAL RUINS OF KURDISTAN

 

 

DÎROKA KURD

 

 


Foundation For Kurdish Library & Museum