BELGENAME - VI
Documents
Please don't be offended by the Truth
|
OLJAN – DEN SVARTA FÖRSTÖRAREN!
|
DURÛZ (durzî) KURD IN
WELÎD CANPOLAT: EZ KURD IM Gazeteci Gürbüz Evren'in CNN-Turk tv. kanalında Dürzilere dair söylediği sözde gerçeklere karşı, Dürzi lider Velid Canpolad'ın bundan 26 yıl önce Sosyalist Enternasyonal'in 18. Kongresinde Armanc gazetesinin Haziran-Temmuz 1989 tarihli 93-94. sayısında yaptığı açıklamada: "Ez Kurd im, ji Kilîsê me." (Ben Kurdüm ve Kilis'liyim) diyor.
Dirûz Canpolat Mîr'leri Dürzi'lerin kürd kökeni
|
Qarye Mitt el Ekrad
Kurdish Village Mitt
The Kurdish presence in Egypt dates back to the 12th century, during the rule of the Kurdish sultan Salah ad-Din al-Ayyubi (Saladin the Great), who founded the Ayyubid dynasty and assumed power in Egypt. Under his leadership, many Kurds were recruited and settled in various parts of the country, establishing a lasting Kurdish presence.¹ One notable example is the village of Mitte Al-Kurds, located approximately seven kilometers from the city of Mansoura in northeastern Egypt. According to the national census of 2006, the village had a population of 3,389, the majority of whom are engaged in agricultural work.² It is considered one of the oldest Kurdish settlements in Egypt. The village was historically known as Mitte Al-Akrad (???? ???????), meaning “Mitte of the Kurds.” However, in 1813, its name was officially changed to Mitte Al-Mawta—popularly known as “the Dead Kurds.” The origin of this name remains debated and may reflect historical conflict or tragedy.³ Despite this, the village has retained its Kurdish identity, and its residents continue to identify as Egyptian Kurds. References:
______________ Kurder har varit närvarande i Egypten sedan 1100-talet, i samband med att den kurdiske sultanen Salah ad-Din al-Ayyubi (Saladin den store) grundade Ayyubiddynastin och tog makten över Egypten. Under hans styre rekryterades och bosattes många kurder i olika delar av Egypten, vilket lade grunden för en bestående kurdisk närvaro i landet.¹ Ett tydligt exempel på detta är byn Mitte Al-Kurds, som är belägen cirka sju kilometer från staden Mansoura i nordöstra Egypten. Enligt 2006 års folkräkning hade byn 3 389 invånare, varav de flesta arbetar inom jordbrukssektorn.² Byn anses vara en av de äldsta kurdiska bosättningarna i Egypten. Byns äldre namn var Mitte Al-Akrad (???? ???????), vilket betyder "kurdernas Mitte". Namnet ändrades dock år 1813 till Mitte Al-Mawta eller i folkmun ”de döda kurderna”, ett namn vars ursprung fortfarande är omdiskuterat och kan spegla historiska konflikter eller tragiska händelser.³ Trots detta kvarstår byns kurdiska identitet, och invånarna betraktar sig än idag som egyptiska kurder. Källor:
|
LUCY – İNSANLIĞIN İLK ADIMLARI
— Australopithecus afarensis ve Evrimsel Başlangıcımız İşte anamız Hava budur, ama babamız ”Adem” ortalıkta yok, hiçbiryerde gözükmüyor, çünkü KAYIP. Yani babamızın hangi balık olduğunu bilmiyoruz. Takaalit balığından geldik diyorlar, yani canlıların balıktan türediği kesin, 2007’de arkeologlar Pangea’da TAKAALİTT iskeletini bulmuşlar. Demek ki anamız Hava balık soyundan, ama babamız Adem bir türlü bulunamıyor… Çünkü o kayıp! Hangi balık olduğu bilinmiyor. Yani biz aslında evrim ağacının bir ucundayız, ama babamız evrim hikayesinden çıkmış, “Bekle beni, ben biraz dalışa gidiyorum” demiş ve bir daha dönmemiş. Anlayacağınız, DNA’mızda anneden gelen kod var ama babadan gelen… şifreli dosya! Şaka bir tarafa ciddiyete varalım şimdi: Yaklaşık 3,2 milyon yıl önce, bugünkü Etiyopya topraklarında, Lucy adında küçük bir hominin, bizimkinden çok farklı bir dünyada yürüyordu—ormanlarla kaplı, ancak yavaş yavaş açık savanlara dönüşen bir çevrede. Lucy, modern insanlarla daha ilkel atalarımız arasındaki evrimsel zincirin önemli bir halkası olan Australopithecus afarensis türüne aitti. Olağanüstü şekilde korunmuş iskeleti, erken homininlerin nasıl yaşadığına ve hareket ettiğine dair ilk gerçek bakışı sunuyordu. Bir metreden biraz uzun olan vücudu, hem tırmanmaya hem de dik yürümeye uygun anatomik özellikler taşıyordu—bu özellikler, şehirler, aletler ya da dil ortaya çıkmadan çok önce insan soyunun yolunu çizmişti. Lucy’nin yaşamı basitti, ama taşıdığı anlamlar bakımından olağanüstüydü. Günlerini muhtemelen yiyecek arayarak, tehlikelerle dolu bir arazide gezinerek ve hayatta kalmak için grubundaki sosyal bağlara güvenerek geçiriyordu. Leğen kemiği ve diz eklemleri, iki ayak üzerinde yürümenin açık işaretlerini gösteriyor; bu da ağaç yaşamından yere geçişte temel bir değişimi temsil ediyordu. Bu uyum, elleri serbest bırakarak zamanla alet kullanımına olanak tanıdı—ancak Lucy ve türdeşleri için dik yürümek gelecekteki icatlar için değil, değişen bir dünyada hayatta kalmak içindi. 1974 yılında paleoantropolog Donald Johanson tarafından keşfedilen Lucy’nin iskeletine, kazı alanında çalan Beatles şarkısı “Lucy in the Sky with Diamonds”tan esinlenerek bu isim verildi. O zamandan bu yana Lucy, paleoantropolojinin en ikonik figürlerinden biri haline geldi ve insan evriminin en erken evrelerine dair derin içgörüler sundu. Sadece bilimsel bir mucize değil, aynı zamanda hikâyemizin uygarlıklarla ya da fetihlerle değil, ayağa kalkıp bilinmeyene doğru ilk adımları atan varlıklarla başladığını hatırlatan alçakgönüllü bir semboldür Lucy. Bilimsel araştırmalar, insanlığın kökenine dair anlayışımızın, gözlemlenebilir kanıtlar ve titiz metodolojilerle şekillendiğini ortaya koymaktadır. Evrim teorisi ve fosil kayıtları, Australopithecus afarensis gibi türlerin milyonlarca yıl önce yaşadığını ve modern insanın atalarının bu canlılar olduğunu somut delillerle göstermektedir (Johanson & Edey, 1981). Buna karşılık, dini inançlar ve batıl rivayetler, çoğunlukla bilimsel doğruluktan yoksun, metafizik temellere dayanır. Bu tür inançlar, insanın kökeni hakkında yapılan objektif araştırmaları gölgeleyerek, bilimsel bilginin yayılmasını ve doğru anlaşılmasını engelleme potansiyeline sahiptir. Bu nedenle, evrimsel biyoloji gibi disiplinler, gerçek bilgi üretiminde dini dogmaların yerine, kanıt temelli sorgulamayı esas alır. Araştırmalar gösteriyor ki, toplumlarda yaygın olan batıl inançlar ve yaratılış anlatıları, çoğunlukla kültürel ve sosyal bağlamlarda işlev görürken, doğa bilimlerinin kapsamını aşan açıklamalar sunar. Ancak bunların bilimsel hakikatle karıştırılması, insanlığın gerçek tarihine ve evrimsel sürecine dair anlayışımızı bulanıklaştırır (Coyne, 2015; Dawkins, 2006). İnsanlığın evrimi, milyonlarca yıllık biyolojik süreçlerin bir ürünüdür ve bu süreç, deneysel ve fosil verileriyle desteklenmektedir. Gerçek bilgiye ulaşmak için, gözlemlerle desteklenmeyen inançların yerini, açık ve eleştirel bilimsel düşünce almalıdır. ______________ — Johanson, D. C., & Edey, M. A. (1981). Lucy: The Beginnings of Humankind. Simon and Schuster. CHARLES DARWIN |
Resim MÖ 500'lü yıllarda Acemistan'da (''İran''da) rüşvetçi bir hakimin derisi hakim daha canlıyken yüzülerek infaz edilmesi sahnesini gösteren bir tablo.
CANİ VAHŞİ OLMANIN SEBEBİ ÜRETMEMİŞ (Medenileşmemiş) OLMAKTANDIR
Üretmemiş, toplayıcı, avcı ve talancı, göçebe toplulukların cezalandırma yöntemleri, hem tarihte ve hemde günümüzde hep böyle aşırı barbar ve çok katı olmuştur.
-- Üreten, yerleşik, bir başka deyişle uygar kültürlerin cezalandırma yöntemleri ise adı geçen bu toplulukların cezalandırma yöntemlerine nazaran çok daha insani ve hafif kalır.
Üretmemiş, toplayıcı, avcı ve talancı, göçebe toplulukların tarihte yaptıkları iş; toplayıcılık, avcılık ve talancılık yanısıra bir de kölecilik işi idi. Üretmeyen topluluklar köle, yiyecek ve silah ticareti yaparlardı.
NATURAL-KURDISH CULTURE
|
Fake Peace
Omar Muhtar
Doğum yeri: 1862, Zanzur, Libya (o dönem Osmanlı işgalindeydi)
Ölüm: 16 Eylül 1931, İtalyanlar tarafından Derne, Libya’da idam edildi
Mensubiyet: Senûsî Tarikatı'nın önemli bir lideri
Unvan: “Çöl Aslanı” (Asad al-Sa?ra’)
Çünkü hem Cezayir hem Libya, Fransız ve İtalyan sömürgeciliğine karşı çok uzun süre halk direnişi yürüttü.
Cezayir’de de Abd el-Kadir el-Cezairî gibi büyük direnişçiler vardı. Ömer Muhtar ise Libya’nın İtalyan işgaline karşı simgeleşmiş lideridir.
Bu söz, genellikle Ömer Muhtar'a (Omar Mukhtar) atfedilen meşhur alıntılardan biridir, ancak tarihsel kaynaklarda bu ifadenin onun tarafından birebir bu şekilde söylendiğine dair kesin bir kanıt yoktur. Özellikle şu versiyonuyla sıkça paylaşılır:
Bu tür sözler, Ömer Muhtar’ın yaşamı ve duruşuyla uyumlu olduğu için halk arasında ona mal edilmiştir. Ancak akademik kaynaklarda ya da çağdaş belgelerde bu sözün doğrudan ona ait olduğu net olarak gösterilmemiştir. Dolayısıyla bu söz, tarihi doğruluktan ziyade, Ömer Muhtar’ın direnişçi ruhunu ve duruşunu yansıtan popüler bir alıntı olarak değerlendirilmelidir. Omar Mukhtar’ın (Ömer Muhtar) gerçekten söylediği, tarihi kaynaklarda yer alan bazı meşhur sözleri şunlardır: 1. "Biz teslim olmayız. Ya zafer ya ölüm!"-- Bu söz, onun İtalyan işgaline karşı yürüttüğü direnişi özetleyen en meşhur sözlerinden biridir. 2. "Ben bir savaşçıyım. Teslim olmak benim kitabımda yazmaz."-- Direniş boyunca yakalanmamak için yıllarca savaşmış, sonunda yakalandığında da teslimiyet göstermemiştir. 3. "Kazanmak zorunda değiliz, ama onurlu olmalıyız."-- Bu söz, sömürgecilere karşı savaşın sadece fiziksel değil, ahlaki ve onursal bir duruş olduğunu vurgular. 4. İtalyan mahkemesinde söylediği:"Ben silahıma sadığım, çünkü onunla vatanımı savunuyorum. Eğer bu suçsa, işlediğim her suçu kabul ediyorum." 5. "Ben Allah’ın emri için cihad ediyorum. Allah’tan başka kimseden korkmam."-- Müslüman kimliğiyle, direnişini sadece vatan değil iman mücadelesi olarak da görüyordu. 6. İdamdan önce söylediği rivayet edilen:"Bizden sonrakiler, daha güçlü gelecekler." Tüm bu sözler, Libya direnişinin simgesi olan Ömer Muhtar’ın kişiliğini ve mücadelesini yansıtır. 73 yaşında olmasına rağmen dağlarda savaşmış ve idam sehpasına başı dik çıkmıştır.
|
Kürd liderleri HAİN oldukları için kürd halkının güvenliğini hiç düşünmüyorlar.
İki çeşit hain kürd lideri var: 1- Ümmetçi-İslamist Ulusal Hain kürd lider. 2- Sahte-Devrimci (Sahte-Solcu) ulusal hain kürd lider.
Birinci kategorideki hain kürd lider, kürd halkının geleceğini işgalci-inkarcı-ırkçı islam devletlere seve seve feda eder.
İkinci kategorideki kürd liderler de işgalci devletlerin kontrolündeki işbirlikçi-provokatör-hain liderlerdir.
Bunlar kürd halkını bilinçlice felaketlere sürükleyerek işgalci katil devletlere yem ediyorlar
İşgalci islamist Osmanlı'nın Musul Valisi ümmetçi-islamist, ulusal-hain Süleyman Nazif (Eski bir Xapo)
Musul Valisi Süleyman Nazif’inkürd lider Mustafa Barzani'nin kardeşi Abduselam Barzanî'yi astırmıştıOsmanlı döneminde Musul Valisi Süleyman Nazif, 20. yüzyılın başlarında Musul valisi iken, Şeyh Abdüsselam Barzanî’yi yakalatmış ve Osmanlı yönetimine teslim etmiştir. Şeyh Abdüsselam, bugünkü Mesud Barzanî’nin büyük amcasıdır. -- Kimdir Şeyh Abdüsselam Barzanî?
-- Hain CAHŞ Süleyman Nazif’in rolü
-- Önemli not:Şeyh Abdüsselam'ın idamı, Barzanî ailesiyle Osmanlı yönetimi arasındaki ilk büyük kopuşu oluşturdu ve kürd hareketi içinde Barzanîler’in silahlı direnişinin başlangıcı oldu. Kardeşi Şeyh Ahmed Barzanî ve daha sonra oğlu Mela Mistafa Barzanî, bu idamdan sonra daha radikal bir tutum geliştirdiler. Ama ne yazıkki ginimizde (2025) rahmetli Mela Mistefa Barzanî'nin oğlu Mesud ve torunu Neçîrvan Barzanî neredeyse bütün Güney Kürdistan topraklarını işgalci-islamo faşist türk ordusuna işgal ettirmişlerdir. Batılı güçler ve İsrail 1991 ve 2003 yılında Güney Kürdistan'ın kurtuluşunu sağladı ama adı geçen bu güney kürd liderler ve Celal Talabani, Bağımsız Kürdistan ilan edeceklerine 2004-2006 yılları arasında Bağdat'a gidip yeni bir işgalci arab nasyonalist islamo-faşist Irak devleti'nin kuruluşunda yeni bir Irak parlamentosu oluşturrarak bu kürd düşmanı devletin yeniden inşa edilmesinide merkezi bir rol aldılar ve hemde üstüne üstlük, en büyük kürd katili devlet olan işgalci islamo-faşist ''türk devletine katılmayı'' Amerika'ya önderdiler. Amerikan devlet görevlileri bu liderlerin bu önerilerine ''çok şaşırdıklarını' sonra kendileri kamuoyunda beyan ettiler. |
Ayşe Hür XAPO-MİT oyunlarının içyüzüne değindiğinde Xapo'nun xain Qandil kurmayları tedirgin olmaya başlıyorlar
WATCH FOR
DIRTY (Chemichal) OR NUKE BOMBS
FROM THE ISLAMO-FASCIST TURKS-ARABS & PERSIAN ISLAMIST TERRORISTS
AGAINST WESTERN COUNTRIES
July 18th, 2025
Civilians in The West Countries are under Islamo-Fascist Turk-ARAB & PERSIAN TERROR THREAT
Şefîq Dundar (1961.2025), (Rizgarî), Mesûd Barzanî (PDK) 1988, Şam
İslamo-Faşist Mahmut Abbas ve JÊKETO-PÊKETO Sêwaz'lı Selda Xanim
Aramiya li Rojhilata Bavîn bi qest û armancên nijadperestiyê tê xirabkirin
Ûrşelîmê ji cihûyan girtine û dibêjin bajarê me ye. Beyrûdê ji fenîsiyan girtine dibêjin bajarê me ye. Helebê, Mûsilê, Kerkûkê ji kurdên bindest girtine, dibêjin evna bajarên me ne. Heger tu ji van xelkên ku bajarê wan ji dest wan çûyî bipirsî, dibêjin ”bila ew jî werin li nik me bijîn”. Lê tu ji wan xelkên dagîrker bipirsî, dibêjin ”her tenê mirin û neman bo cihûyan, bo fesnîsiyan, bo kurdan”, ku xwediyê resen ê van bajara ne. Bi kurtî bêdadiyeke kûr û mezin li Rojhilata Navîn li ser van xelkên bindest hatiye kirin û ev bêdadiya kûr û mezin hîna jî wisa berdewam dike. Feyrûz xweş dibêje, lê dibêje Beyrût her tenê yê me musulmanan e. Ma Rojhilata Navîn ji qewmên musulman tenê pêk hatiye malxirabino? Li Rojhilata Navîn xelkên xwedî olên din jî hene. Rojhilata Navîn ciyekî pirolî û pirçandî ye. Loma hewlên destdirêjiya malên xelkê divê bi dawî were. Bila her kes li mala xwe be, lê dîsan bi hev re.. Bila tixûbên erdê her kesî diyar bin, lê bila tixûb çi car nebin asteng û kelemên ber dil û çavên mirovan. Ji lew re mirov gune ne, gune.. Bes bo malên xelkê bêjin ’malên me’ !! Bila kes malê kesî nebe! Bila her kes bikeve nav malên xwe û aş be! Ev dagîrkerî ji hêla dewletên tirk, ereb û fars di çarçoveyeke hegemonîst û kolonîalist û nijadperestane de tê pêşxistin. Wêje, çand, ziman û dîroka neteweyeke ji wan hemiyan kevintir, bi awayeke plansazî hatîye jêbirin û tunekirin. Ew tirk û fars ên dagîrker û islamo-faşîst, bi alîkariya dewletên kolonyalîst ên li ên Ewrûpa’yê; Îngîltere, Fransa û Almanya, hîna jî karên jinavbirina milletê kurd berdewam dikin. Li roja îro çand, wêje, ziman, folklor û îqedaya millÎ ya kurdan li ser xeta jêbirinê ne. Neteweya kurd, ya li navenda Mezopotamyayê’yê wekî xelkê herî kevin ê cîhanê tê nasîn, li roja îro di bin xetereya man û nemanê de ye. Ev qirkirin, ne tenê fizîkî ye – her wisa jî mânevî û rûhî ye. Bi çalakiyên dewletên tirk, ereb û farsên dagîrker, dixwazin ku her tiştê kurda, heta bavê kurdan jî li ser ruyê erdê nehêlin. |
SVENSK DEMOKRATISK KULTURHUMANISM – ETT ANSVAR FÖR ALLA — När öppenhet utmanas – svensk humanism under press i ett mångkulturellt Sverige
Det svenska folket är ett av världens mest humanistiska, förstående och demokratiskt sinnade. Det är något vi kan vara både stolta över och tacksamma för. I dagens Europa blåser starka högervindar, och med dem följer ofta intoleranta och rasistiska idéer. Men dessa gamla och förlegade idéer får inte samma genomslag i Sverige som i många andra europeiska länder. Det beror till stor del på det svenska folkets höga utbildningsnivå, starka bildningstradition och djupt rotade tro på mänskliga rättigheter. I kontrast ser vi att fientlighet mot flyktingar och ifrågasättande av asylrätten ofta får fäste i samhällen och grupper med lägre utbildningsnivå och mindre utvecklad demokratisk kulturtradition. Sverige har en lång tradition av öppenhet, jämlikhet och solidaritet, som vilar på grunden av en stark folkbildningsrörelse och ett brett deltagande i det demokratiska samtalet. Denna unika kombination av utbildning, bildning och medmänsklighet – en slags demokratisk kulturhumanism – är något som inte alltid återfinns i samma utsträckning i andra delar av världen, oavsett om det gäller länder som Tyskland, England, Frankrike, USA, Ryssland eller andra. Just därför är det extra viktigt att vi värnar dessa värderingar. I tider då mörka krafter försöker splittra och polarisera, behöver vi stå ännu stadigare i vår övertygelse om allas lika värde. Det svenska samhällets styrka ligger inte bara i lagar och institutioner, utan i människors vardagliga vilja att förstå, respektera och stå upp för varandra – oavsett bakgrund. När Sverige med stolthet erbjuder skydd, trygghet och nya möjligheter för människor som söker en fristad, innebär det också ansvar för dem som väljer att komma hit. Att bli en del av det svenska samhället innebär inte bara rättigheter, utan även skyldigheter – att respektera och ta del av landets demokratiska värderingar, lagar, jämställdhetsideal och kulturella traditioner, utan att för den skull behöva överge sin ursprungliga identitet. Det svenska samhället bygger på tillit, öppenhet och gemensamt ansvar. För att detta ska kunna bevaras och stärkas krävs att alla som bor här – oavsett ursprung – aktivt bidrar till ett inkluderande, respektfullt och sammanhållet samhälle. Samtidigt måste vi uppriktigt våga diskutera utmaningar kopplade till integration, särskilt när det gäller vissa grupper som kommer från auktoritära och religiöst styrda samhällen – såsom Turkiet, Iran, Irak och Syrien. I flera fall har det visat sig finnas en motvilja eller oförmåga hos individer eller grupper från dessa sammanhang att fullt ut respektera det världsunika svenska humanistiska bemötandet, den jämställdhetssyn och den sekulära och humanistiska samhällsordning som vuxit fram under generationer här i Sverige. Denna ovilja tar sig ibland uttryck i bristande respekt för kvinnors rättigheter, vägran att acceptera religionsfrihet i praktiken, motstånd mot demokratiska principer och svårigheter att anpassa sig till öppna normer om jämlikhet och tolerans. Det handlar inte om att förneka någons kulturella identitet, men om att tydligt stå upp för de gemensamma värderingar som bär det svenska samhället. Ett öppet samhälle kräver ömsesidighet: de rättigheter som Sverige generöst erbjuder måste mötas med respekt för de skyldigheter som följer med att vara en del av detta samhälle. Om vi inte adresserar dessa utmaningar öppet med ärlighet och ansvar, riskerar vi att urholka det förtroende och den öppenhet som gör det svenska samhället unikt. Integration är inte en enkelriktad process – utan den bygger på en vilja att mötas, förstå och bidra. Det gäller särskilt dem som fått chansen att leva i världens absolut mest fria, rättvisa och medmänskliga länder.
|
În dersê Umer Xeyamî ma ra van: Neyaranî xu nas bikerî!
Ev rastiya şer e: Ukrayniyek piştî 730 rojên dîlgirtinê vedigere welatê xwe. Detta är krigets verklighet: en ukrainare som återvänder till sitt hemland efter 730 dagars fångenskap. Savaşın gerçeği budur: 730 gün süren esaretin ardından ülkesine dönen bir Ukraynalı. |
DAMADINI SATAN SANA NE YAPMAZ EY GAFİL!
Bilimum Türklerin (islamcı, Kemalist, ümmetin eşekleri vs.) gururlandıkları devşirme Damat Selçuk “BAYRAKTAR”ı artık yüce Yahudi sermayesine satıldı.
Erdoğan neyin karşılığında Damadı ve şirketini sattı?
Amaç elbetteki Kurd’ün önünü kesmek.
Şimdi bize İsrail karşıtlığını öğütleyen “Türkiye yurtsever”i ne düşünür acaba?
E.K.
Turkey IS = ISIS' home
BOYCOTT TOURISM IN TURKEY!
DON'T TRAVEL TO TURKEY!
Don't Travel to Turkey!
Elon Musk - Neuralink
Talk about Arab lack of solidarity – even with their own! – People in Gaza are starving. – Really? We have plenty of food here. – Then why don’t you send some over? – No, our food is just for ourselves. Yes, islam is the religion of solidarity. Allahu Akbar! |
Avrupa'nın (yani İngiltere, Fransa ve Almanya'nın) iki-yüzlü/ÇİFTE STANDARTLI kürd düşmanlığı
Avrupa (yani İngiltere, Fransa ve Almanya), kürd yeraltı ve yerüstü kaynaklarını sömürebilmek için islamist Türkiye, İran, Irak ve Suriye'yi yarattı ve Kürdistan'ı 5 parçaya böldürttü.
Macron: Turkey must be punished!
Tarih: 11 Mart 1887
Yer: Şerin Sarayı
Kacar (fars) askerleri tarafından katledilen kürd kahramanının can verdiği yer…
Ve o acı gündeki başlıca kayıpları şunlardır:
Cuwamir Axa – Hamawand aşiretinin lideri
Kemerxan Sûfi Wend – En yiğit kahraman savaşçılardan biri
Ali Reş Xosrew Axa – Şerin Sarayı’nda etkili bir şahsiyet
Mihemed Xwoşewîst
(İşgalci sahte-ulus farslar bir kürdü idam etmek için onu bir topun ağzına bağlayarak topu ateşleyip bu en korkunç şekilde idam ettiler: Bakınız!
In ISLAMIC Turkey, rapes of children and women have increased avalanche in recent years.
''Remember Islam means peace''
Egypts to Gazans: ''We aren't at home!''
YER-GÖK TİTREDİ
Çocukluk arkadaşım Goran Candan çok zalımdır. Çocukken Mahallede Cuma günleri ortadan kaybolurdu. Tüm ısrarlarımıza rağmen nereye gittiğini söylemiyordu. Sonunda öğrendik; meğer her cuma Cami Cami dolaşıp ayakkabı çalıyormuş. Hem de zengin semtlerin camiisinden pahalı ayakkabılar.. Bemrad çeşit çeşit ayakkabı giyiyordu, ayağına uymayanları da pazar günleri saraykapıdaki bit pazarında satıyordu. Aslında ihtiyaçtan değil, onunki tamamen "Ayakkabı fetişiydi" Ayaklarına çok özen gösterir ve güzel sağlıklı ayakkabılar ile ayrıcalık tanıyordu ayaklarına.. Kürdçede, "Seri bı qurbana lınga" hesabı herşeyi ayaklarının hizmetine sunma takıntısıydı.. Bazen kendisini her arayıp sorduğumda muhakkak güzel hatunlarla dans ettiğini görüyorum. Goran'nın geçmişte yaptığı zorlu ve meşakatli işin meyvelerini bugün yediğini görüp kıskançlıktan ortadan caarrttt!! diye çatladığımı farkediyorum. İşte ileriyi gören, öngörüsü tavanda böyle insanlara gıpta ile bakıyorum. Adam, orta yaşına gençliğini feda etmiş, ihtiyarlığına mutluluk biriktirmiş helal olsun.. Zaten cennetin yolu da çok eziyet çekmekten geçmiyor mu? O, öteki dünyanın hurilerini değil, renk renk, cıvıl cıvıl hatunlarla bu dünyasını cennete çevirmiş.. Demekki neymiş? İkdarda iken nimetlerinden faydalanmak gerekiyormuş.. İktidarı fırsata, fırsatı ranta, rantı ihtiyarlığın zorluklarına karşı rahatlığa çevirmeyen hiç bir güç, güç değildir wesselam.. Merak ediyorum, Goran Candan yaban ellerde pazar günleri kiliseye giderken, geçmişte camiilerde aşırdığı ayakkabılar aklına gelip Rahibe günah çıkartıyor mu? Yoksa Kürdlerin dediği, "Dız jı dızza dızzi, erd u ezman lerızi" (Hırsız, hırsızdan çaldı, yer gök titredi..) Goran kardeşimin hoş görüsüne sığınıyor, selam ve sevgilerimi sunuyorum.. Aziz Gülmüş |
___________ |
CEWABIMDIR: |
İyi ve gür ateşin kuru odundan yakılan ateş olduğunu söylerler.
Kupkuru camide otura otura tam ağaçlaşarak mahvolmuştuk. Bu yüzden içimizden çıkan ateş ve alev çok parlak ve güzeldi.
Bildiğin gibi imamlığım da var.
Camideki ayakkabı işi çok güzel bir işti. Ama Kirix Mihemed'in ayakkabılarını alıp ona iki ayrı renkte terlik teki bırakan ben değildim
Selam sana cano..
BERSIVA MIN E: Her bijî lo Ezo! Te em kirin diz jî welleh, hem jî dizê sola :)
Xwedê kesî neke ber qelema Ezîz Gulmuş. Kî ket ber qelema wî, ew çû. Hem şemitî û hem jî şewitî. Qelema wî wisa xurt e ku - ya rebbî star û neûzûbîllah !!
Dibêjin agirê gurr û xweş, agirê darê hişk e. |
Bu liderler kimlerdir?
— Mesud ve Neçirvan Barzani: ümmetçi-islamist ulusal-hain kürd liderlerdir.
— Celal Talabani ve oğulları: sahte-solcu ulusal-hain kürd liderlerdir.
— Abdullah Öcalan: sahte-devrimci mülti-hain bir kürd liderdir.
— Hüseyin Velioğlu Kaçmaz ve Zekeriya Yazıcıoğlu ümmetçi-islamist mülti-hain kürd liderlerdir.
— Menzil şeyhleri ümmetçi-islamist ulusal-hain kürd liderlerdir.
GELÎ YEKÎTÎ-Y KURDAN
1930 senesinde güney Kurdistan'da: GELÎ YEKÎTÎ-Y KURDAN yani: "Kürd Birlik Cemiyeti"nin yayınladığı beyanname harika, logosu da çok guzel
"Allah Bizimledir"
İngiliz halkı: ''türkler AB'ye giriyor - biz çıkalım. Red oy ver!''
BREXIT'in nedeni: hiçbr yerde İSTENMEYEN islamist gerici türklerin AB'ye girmeye yeltenmeleri yani..
Since colonialist Europe and the occupying Islamo-fascist Turk-Arab & Persian pseudo-nations have either hidden or concealed all information related to the Kurds and Kurdistan
in order to assimilate the Kurds within themselves, new-generation historians and archaeologists do not record any history regarding the Kurds and Kurdistan, which is in fact an original
proto-language and culture. That is precisely why we have revised this map.
(Kolonyalist Avrupa'nın isşaglci islamo-faşist turk-arab & fars naylon nasyonlarının kürdleri kendi içlerinde eritmeleri için kürd ve Kürdistan'la ilgili bütün bilgiler ya saklanmış yada gizlenmiş olduğundan
dolayı yeni nesil tarihçiler ve arkeologlar, kendi başına bir Proto-Dİl ve kültür olan kürd ve Kürdistan konusunda hiçbir tarihi kayıt tutmuyorlar. İşte biz bundan dolayı bu haritayı yeniden düzenledik)
Islamist-Arab Terror & US President
Shame on you Mr Trump!
Faşizmin atası: Ataturk
Din, köleler içindir. Onlara, yaşamın vermediği teselliyi verir. Elbert Hubbard
Kürdler dinle (islamla) kandırılarak vatanları Kürdistan ellerinden alındı. Hala yine islamla kandırılarak bütün insan hakları ellerinden tek tek alınmaktadır.
İSLAM ADINA İŞGAL: KÜRD HALKININ DİNLE KANDIRILMA TARİHİ-- Kürdistan'ın kürdlerin elinden alınması ve islamcı yalanlarla kürd halkın teslim alınması süreci Kürdler, dinle—özellikle islamla—kandırılarak vatanları Kürdistan’dan mahrum bırakıldılar. İslam, işgalci türk, arab ve fars devletlerinin en etkili ideolojik silahı oldu. Bu güçler, askeri zorun yanı sıra ilahi bir iradenin temsilcisi gibi davranarak kürd halkını önce zihinlerinde sonra ülkesinde teslim aldılar. Bugün hala, kürd halkı bu sahte kutsallıklar aracılığıyla insan haklarından, ulusal-siyasal taleplerden ve tarihsel hafızasından uzaklaştırılıyor. İslam, kürd halkının boynuna geçirilen altın yaldızlı bir kölelik zinciri haline gelmiştir. 19. yüzyıldan itibaren Osmanlı devleti, kürd aşiretleri üzerinde etkisini artırmak için “halifelik” kurumunu etkin biçimde kullandı. İslam kardeşliği adı altında kürdleri kendi ordularına asker yazdı, kürd başkaldırılarını kanla bastırttı, hatta kürdlerin kendi ulusal direnişçilerine karşı savaşmalarını sağladı. Benzer şekilde, işgalci İran’daki fars-şiî devleti, kürdlerin mezhepsel farklılıklarını kullanarak onları bölmeyi ve bastırmayı başardı. Bağdat merkezli arab yönetimleri ise islam’ı hem milliyetçi hem mezhepçi projelerle harmanlayarak kürdlerin taleplerini “fitne” olarak damgaladı. Böylece islam, halkların eşitliğini savunmak yerine, işgali meşrulaştıran bir aygıta dönüştü. Kürd halkı, vatanını kaybettikten sonra da islamcı yapılar tarafından sistematik bir kandırmacaya maruz bırakıldı. Medreselede ve okullarda devlet kontrolünde yürütülen eğitim, kürd dilini ve tarihini unutturmayı hedefledi. Camiler, Kürdistan’ın dört parçasında da işgalci orduların moral merkezi haline geldi. Hutbelerde “vatan” yalnızca türklerin, arapların ya da farsların vatanı olarak yüceltildi; Kürdistan ise hiç anılmadı, bilakis inkar edilip yok sayıldı. İslamcı vaazlar, özgürlük ve ulusal bilinç fikrini “bölücülük” olarak damgaladı. Sonuçta kürd halkının büyük bir kısmı, kendi haklarını talep etmeyi günah, isyan ve şeytani bir sapma olarak görmeye başladı. Bugün bile kürdlerin özgürlük mücadelesi, islamcı ideolojilerle etkisizleştirilmeye çalışılmaktadır. İşgalci, islamo-faşist türk rejimi AKP ve İran rejimleri gibi yapılar, kürd halkına yine islam üzerinden mesajlar vererek onları pasifize etmeye çalışıyor. “Mümin mümine karşı savaşmaz”, “ümmet birliği içinde kalın” gibi söylemlerle ulusal kurtuluş mücadelesi aşağılanıyor. İslamcı partiler ve cemaatler, özellikle genç kuşağı siyasetten uzak tutup onları sadece mistik-duygusal alanlarda oyalıyor. Böylece kürd halkı, bireysel ibadetler içinde boğulurken, kolektif özgürlüğünü kaybetmeye devam ediyor. İslamın anavatanı Suudi Arabistan'daki cami sayısının yirmi katından daha fazla caminin Kürdistan'da inşa etmelerinin tek nedeni kürdleri dinle uyutup haritalardan ve tarihten silmektir. Kürdler artık şu gerçeği açıkça görmelidir: İslam, bir özgürlük dini değil; işgalcilerin elinde bir esaret mekanizması haline gelmiştir. Kürdistan’ın yeniden dirilişi, ancak bu dinî manipülasyonların fark edilmesiyle mümkün olacaktır. Kürd halkının kendi tarihini, dilini, ülkesini ve siyasi iradesini savunması, şeyhlerin ve mollaların fetvalarından değil, kendi kolektif aklından ve mücadele geleneğinden güç almalıdır. Aksi halde, bu sahte “din kardeşliği” altında, her gün bir başka hak daha ellerinden alınacaktır. Kürdler dinle (islamla) kandırılarak vatanları Kürdistan ellerinden alındı. Hala yine islamla kandırılarak bütün insan hakları ellerinden tek tek alınmaktadır.
|
İşgalci islamo-faşist kürd düşmanları el ele - bel bele
İşgalci islamo-fasist türk devletinin büyük anti-kurd komplosu: HEP'ten DEM'e ihanet zinciri elemanlarından bazıları:
Kalın, Hatimoğulları, Sezai kalleşleri ve bilmem daha hangileri..
CAHŞ & CAHŞLIK
CAHŞ:
Kürdlerde “cahş” kelimesi, “eşek sıpası” anlamına gelir. Eşek sıpasının belirgin bir özelliği vardır: annesini terk edip başka bir annenin peşine gider. Eşek sıpasına dair bu gözlemden yola çıkarak, “cahş” sözcüğü; ihanet eden kişinin kendi kökenini, ailesini ve halkını bırakıp düşmanın kanatları altına girmesini simgeler ve tarihsel olarak ağır bir hakaret olarak kullanılır. Özellikle Güney Kürdistan’da, 1970’lerden itibaren işgalci, islamo-faşist ve nasyonalist-ırkçı Irak arab devletiyle işbirliği yaparak kendi halkına karşı savaşan, düşman ordusuna paralı askerlik yapan ya da ihbarcılık yapan kürdlere “cahş” denmiştir. Bu benzetme, hem eşek sıpasının saflığını ve kolay yönlendirilmesini hem de sahibine körü körüne hizmet etmesini ima eder.
Colonialist Europe
KÜRD LİDERLİĞİNİN BÜYÜK İHANETİ VE STRATEJİK ÇÜRÜMESİ-- Boyun eğmeyi siyaset sanan kürd elitizminin özgürlüğü inkar eden yalanları ve tarihi sorumluluktan kaçışı Kürd liderlerde bir zaaf, bir çürüme, hatta bir "puştluk" vardır. Bu sadece bireysel karakter zaafı değil; tarihsel, sosyolojik ve ideolojik bir çöküntünün ürünüdür. ''Kürd devleti'nin kurulmasına dünya konjonktürü el vermiyor şimdi'', ''Evet, bağımsızlık hakkımızdır ama gücümüz yetmiyor bunu yapmaya'', ''Ne ben, ne sen ne de çocuklarımız bağımsız bir kürd devletini görebilecektir, belki torunlarımızın torunları ancak görebilir; o da belki'', ''Bana kürd devletini altın tepside sunsanız, elimin tersiyle reddederim'', ''Bağımsız Kürdistan ancak şiirlerdeki bir hayaldir'' gibi sözler; Xapo, Barzanî, Talabanî gibi isimlerin bizzat kendilerine aittir. Bu sözler yalnızca bireysel görüşler değil, aynı zamanda bir teslimiyet ideolojisinin, gerçekten ve halktan kopuk ve işgalci-ilhakçı statükoya entegre olmuş bir liderliğin manifestolarıdır. Fakat inkar edilmez bir gerçek vardır: Son elli yılda dünya haritasında en az elli yeni devlet ortaya çıktı. Slovakya, Doğu Timor, Eritre, Kosova, Güney Sudan ve hatta Sovyetler’in dağılmasından sonra ortaya çıkan pek çok devlet; kürdlerden daha az nüfusa, daha az siyasi tarihe ve daha zayıf direniş geleneğine sahip olmalarına rağmen kendi devletlerini kurabildiler. O halde bu kürd liderlerin söyledikleri şeyler objektif gerçeğe değil; kendi korkularına, miskinliklerine, çıkarlarına, ihanet geleneklerine ve bağlı oldukları sistemlere dayanıyordu. Bu sözlerin tamamı, koskocaman bir yalandır. Barzanî hareketi, özellikle 1991’den sonra Amerika'nın Irak’ı fiilen parçalaması ve bölmesiyle birlikte büyük bir tarihsel fırsat elde etti. Fakat bu fırsat, ulusal bir özgürlük projesine değil; aileci, kabileci, ekonomik rant temelli, merkezî iktidara bağlı bir bölgesel yönetim kurmaya evrildi. Kürdistan Bölgesel Yönetimi, başta petrol gelirleri olmak üzere zengin yer altı kaynaklarını kullanarak bağımsızlık değil; Bağdat’a ve işgalci türk, arab ve fars devletlerine bağımlılığı derinleştiren bir yapı kurdu. 2017’de yapılan bağımsızlık referandumu, ciddi halk desteğine rağmen Barzanî liderliğinin pasifliği ve diplomatik beceriksizliği nedeniyle çöktü. Talabanî çizgisi ise başından itibaren İran ve Bağdat rejimleriyle iç içe geçmiş, güney Kürdistan’daki ulusal birliği baltalamaktan başka bir rol oynamamıştır. Talabanî'nin “bağımsızlık bir şiirsel hayaldir” sözü, sadece kişisel bir inançsızlık değil, kürd halkının özgürlük mücadelesine yönelik açık bir hakarettir. Bu tür söylemler, kürd halkının kararlılığını değil, yöneticilerinin korkaklığını ve koltuk sevdasını yansıtmaktadır. Kendi halkına güvenmeyen, mücadeleyi örgütleyemeyen bir liderliğin, ulusal kurtuluşu gerçekleştirmesi mümkün değildir. Xapo'nun (A.Ö) asrî büyük ajanlık provokasyonu ve kürd özgürlük hareketini içeriden çökerten stratejik ihaneti, kürd tarihinin en yıkıcı kırılma noktalarından biridir. Onun “Bana kürd devletini altın tepside sunsanız, elimin tersiyle reddederim” sözü, yalnızca bir siyasi tercihi değil, doğrudan kürd ulusunun egemenlik hakkını inkar eden sistematik bir bilinç operasyonunu ifade eder. Bu söz, işgalci sistemin içerdeki temsilcisi olarak işlev gören bir figürün, mazlum kürd halkının özgürlük hayallerini ve mücadele inancını yok etme niyetini açıkça ortaya koymaktadır. Xapo'nuın çizgisi, kürd halkını örgütlemek değil, yönlendirmek; özgürlük mücadelesine yön vermek değil, onu kanalize edip etkisizleştirmek üzerine kuruluydu ama maalesef birçoğumuz bunu çok geç görebildi. 1999’daki İmralı'ya nakilayattan sonra ortaya koyduğu “devletsiz demokrasi”, “ulus-devletsiz ulus” ve “konfederal çözüm” gibi kavramlar, ulusal bağımsızlık fikrini sistematik biçimde tasfiye eden işgalci türk devleti ideolojik aygıtlarıdır. Bu kavramlar, işgalci türk devletinin “üniterlik” yapısına dokunmazken, kürd halkının özgürlük taleplerini “tehlikeli sapma” olarak damgalamayı meşrulaştırmıştır. Böylece Xapo ihanet çizgisi, kürd halkının elinden bağımsızlık ufkunu çalarak, mücadeleyi psikolojik olarak etkisizleştirmiştir. Xapo'nun “reddederim” dediği şey, aslında kürd halkının tarihsel hakkıdır. Bu hak, Mahabad’da darağacına çıkan Qazî Mihemed’in, Zîlan’ın, Dersim'in bedeninde patlayan bombaların, Şeyh Said’in, Seyid Riza'nın boynuna geçirilen urganın hakkıdır. Bu hakkı bir birey ya da örgüt adına “reddetmek”, ne teorik ne de ahlaki meşruiyeti olan bir davranıştır. Dolayısıyla Xapo’nun bu çıkışı, yalnızca teslimiyetçi değil; aynı zamanda halk iradesine karşı yapılmış bilinçli ve stratejik bir ihanettir. Bugün bile kürd liderliğinde kürd halkının taleplerinden uzak, işgalci devletlerle pazarlık yapan ve koltuk için her türlü tavizi veren bir elit-lider tabaka bulunmaktadır: Xapo, Barzani, Talabani'ler.. Bu tabaka, halkın özgürlük özlemlerine karşılık verememekte, uluslararası sistemin basit taşeronları haline gelmektedir. İşgalci devletlerin “denge unsuru” olarak kullandığı bu figürler, ne tarihî bir vizyona ne de gerçek bir devlet aklına sahiptir. Onlar için “Kürdistan”, sadece ticari imtiyazlar, ailevi iktidarlar ve diplomatik davetiyelerden ibarettir. Tarih göstermiştir ki, hiçbir halk liderleri sayesinde değil, liderlerine rağmen özgürleşmiştir. Kürd halkının özgürlük mücadelesi de bu gerçekliğe sahiptir. Mahabad’da Qazî Mihemed yalnız bırakılmıştır. Şeyh Said’in kıyamı feodal işbirlikçilerin ihanetiyle bastırılmıştır. 1980’lerden bu yana onbinlerce kürd genci gerilla, liderlerden değil halktan güç alarak dağlarda mücadele etmiştir. Yani liderlik değil, halk iradesi belirleyicidir. Bu halk iradesi bastırılsa da, yönlendirilse de tarihin uygun anında yeniden belirleyici güce dönüşecektir. Kürd halkı artık yeni bir siyasal akla, ideolojik netliğe ve onurlu direniş çizgisine ihtiyaç duymaktadır. Halkın özgürlük iradesini sahiplenen, mücadeleyi fedakarlıkla yürüten yeni kadrolar, yeni kuşaklar ortaya çıkmaktadır. Sadece türk, arab, fars devletlerine değil; onların işbirlikçisi olan kürd liderliklerine karşı da ideolojik, siyasi ve kültürel bir hesaplaşma zamanı gelmiştir. Bağımsızlık bir hayal değil, korkakların zihninde bastırılmış bir gerçektir. Gerçek olan şudur: Özgürlük, korkaklara verilmez; mücadele edenlerin hakkıdır. |
Talk about Arab lack of solidarity – even with their own!
– People in Gaza are starving.
– Really? We have plenty of food here.
– Then why don’t you send some over?
– No, our food is just for ourselves. Yes, islam is the religion of solidarity. Allahu Akbar!
Turkey, Iran, Iraq & Syria are the İslamist Rapist States
Fucking Islamist Iraq Arab Nationalist Racist Terror State
Milli iradesizlik ölüm demektir
Ortadoğu: haksızlığın, adaletsizliğin, ırkçılığın, cehaletin, gericiliğin bir diğer adı.
-- Özellikle de Türkiye, İran, Irak ve Suriye
Şêxê Qelp
Şêxê Madrabaz
Şêxê Bertîlxwur
Ev wêne ji pirtûka nivîsevan Azîz Gulmus a bi navê 'Madrabaz Şeyh' hatiye girtin
Ta dawiyê li ber xwe bide, ji ber ku BERXWEDAN SERKEFTIN E (jiyan e)
Destjêberdan windakirin e
ANA DİLLERİN ANASI : DÜNYANIN EN ESKİ ARYAN DİLİ AVESTA KÜRTÇE 1. Kürtçe: Tüm Dillerin Ana Rahmi 2. Diller Kürtçeden Doğdu 3. Aryan Kurdce İnsanlığın Ana Dili: 4. Kürtçe, yasamin ve tarihin Başladığı Yerdir 5. Kürtçe Konuşmak, İnsanlığın On binlerce yilin Kök Sesini duymaktır . 6. Aryan Antik Medeniyetlerin Sesi: Kürtçe 7. Unutulmuş Ana dillerin anası : Kürtçe 8. Kürtçe: Nehirlerin Doğduğu Kaynak gibi dilleri besler 9. Qassıdden,Sümer’den Avesta’ya, Aryan’dan Günümüze: Kürtçe 10. Kürtçe: Dillerin Atası, sadece bir dil değil; dillerin doğduğu ana kaynaktır. Aryan uygarlığının sesi, insanlığın sözlü ve yazili hafızasıdır. 28.06.2025 İ.Ates |
ÊRDIMÊN KURDİSTANÊ
(Kuzey Kürdistan'ın eyaletleri)
Bir tarih analizi :
Evet, gerçek buna yakındır. Ama burada Ermenistan'a hak etmediğinden fazla toprak bahş edilmiş. Çünkü ermeniler aslen Trakyalı'dır, kürdler gibi yerli
değiller. Azeriler karma - kozmopolit bir karşımdır. Onlar biraz Kafkasya Kürdistanînda ve biraz da Doğu Kürdistan'da etnik olarak yaşarlar. Zaten kendileri
de dilleri
gibi
karmadır, karışık bir halk topluluğu yani.
İsrail'in de hakkı yenmiş. Bugün Arab Yarımadası (Penisula) olarak adlandırılan bütün bölge yahudilerindi.
Arab peygamber Muhammed'in ordusu
Penisula'daki bütün yahudileri etnik jenoside tabi tuttu. Oysa arablar'ın kökeni Afrika Boynuzu'dur. Arablar oradan gelmedir.
Ve
arab demek siyah demektir.
Beyaz arab yoktur. Suriye, Irak, Lübnan ve Ürdün^deki bütün beyaz arablar başka kavimlerden devşirilmiş halklardır. Gelgelelim
Orta Asya'dan Kürdistan'a ve
Doğu Yunanistan'a (Anatolya'ya) gelmiş olanlara. Kimden bahsettiğimizi onlar çok iyi biliyor. Evet gerçekten bütün Doğu
Yunanistan ta Kızılırmağ'a kadar
yunanlılarındı. Orta
Asya'dan gelenlerin ülkesi yoktur. Bu bir gerçektir.
Vatan, dürüst bir lider tarafından kurulur, bir hain tarafından yok edilir.
SÜMER ATASÖZÜ.
Sümerler, çağlarına göre bilimde oldukça ileri bir konumdaydılar. İnsan, bilim yolunda yürüdüğünde — yani akla ve gerçeğe dayalı bir hayat sürdüğünde — doğruyu görür ve sağlıklı öngörülerde bulunabilir. Ancak yanlış yolda, yani bilimsizlikle şekillenmiş bir yaşam sürüyorsa, o zaman derin bir zihinsel körlüğe gömülür ve hiçbir sağlıklı öngörüde bulunamaz. Sümerler, yalnızca yazıyı icat eden ilk uygarlık olarak değil, aynı zamanda astronomi, matematik, hukuk ve şehir planlaması gibi alanlarda sergiledikleri gelişmişlik düzeyiyle de insanlık tarihinde özgün bir yere sahiptir. Gök cisimlerinin hareketlerine dair sistematik gözlemleri, güneş ve ay takvimine dayalı zaman ölçümleri, ve ondalık ile altmışlık sayı sistemlerini geliştirmeleri, onların doğa yasalarını anlama konusunda gösterdikleri çabanın açık örnekleridir. Bu çaba, sadece teknik bilgiyle değil, aynı zamanda yaşamın anlamı üzerine derin düşüncelerle de beslenmiştir. Bilgiyle şekillenen bir uygarlığın öngörü gücü de o denli yüksek olur. Sümerler, toplumu düzenlemenin en sağlam yolunun yasa olduğunu kavramış, bunun için "kral" ile "tanrı" arasındaki ilişkiyi sorgulamış ve adaletin göksel bir buyruğa değil, insan eliyle şekillenen kurallara dayanması gerektiğini sezmişlerdir. Bu bakımdan, bilimsel aklı hukuksal düzen ile birleştirmişlerdir. Bu yaklaşım, bugünkü modern hukuk sistemlerinin temelini atan zihinsel bir sıçramadır. Öngörü, sadece geleceği bilmek değil, bugünü doğru kavramakla mümkündür. Sümer bilgeliği, insanın doğaya karşı değil, doğayla birlikte yaşaması gerektiğini sürekli vurgulamıştır. Onların tanrıları dahi doğa kuvvetlerinin temsiliydi; çünkü doğa gözlemlenebilir, hesaplanabilir ve nihayetinde saygı duyulması gereken bir bütünlük olarak algılanıyordu. Bugün bile ekolojik krize çözüm arayan insanlığın, bu kadim bakıştan öğreneceği çok şey vardır. Bilimsizliğin, yani sistemsizliğin, kör bir inancın ve denetimsiz bir otoritenin egemen olduğu her çağ, zihinsel karanlığa gömülür. Sümerler ise bilimsel düşünceyi, yönetsel yapıya ve gündelik yaşama entegre ederek, çağlarını aşan bir uygarlık yarattılar. Onların bıraktığı miras, sadece geçmişin bilgisi değil, geleceği inşa etmenin de pusulasıdır. RESİM'de görülen Sümer güneş diski üzerine: Bu güneş/yıldız sembolü Sümere'da genellikle Tanrı Şamaş (güneş tanrısı) veya Tanrı Utu ile ilişkilendirilir. Asurlar, sümerlerden devraldığı kültürel ve dinsel mirasın bir parçası olarak bu güneş/yıldız motifini resmi mühürlerde, taş kabartmalarda ve bazı bayrak benzeri sembollerde kullandı. Yani asurlar sümer güneş sembolünü almış ve kendi dinsel-politik imgelerinde kullanmıştır. Bu sembol bölgesel bir kültürel mirastır ve sadece bir halka değil, Mezopotamya’nın birçok kadim halkına aittir. Tarihi belgeler bu sembolü Sümer'e aidiyet hem de aydınlık ve diriliş anlamlarıyla tasfir etmektedir. |
TASMASI İŞGALCİ DEVLETLERİN ELİNDE OLAN KÜRD LİDERLERİN UTANÇ VERİCİ İHANETİ
|
Anatolya'da (yani Doğu Yunanistan'da), kürdler gibi, farslar ve arablar gibi türk denen bir ırk yoktur.
Sultan Abdülhamit'in dediği gibi bir yığın ....... vardır.
Dini ve kültürel bakımdan kılıç zoruyla ve ölüm tehditiyle türklüğe ve islama devşirilmiş/çevrilimiş:
kürdler, yunanlılar, ermeniler var.
İşgalci-asimilasyoncu ırkçı türklük devleti Türkiye yunanlıları (batı Anatolya rumları ve lazları yani), ermenileri türklüğe tam çevirmiş.
Ama kürdleri çeviremiyor ve asla çeviremiyecektir de. Çünkü kürd kültürü hem yunan ve hemde ermeni kültüründen çok daha eski ve köklüdür.
Bu gerçeğin etimolojik, antraopolisk-arkeolojik kanıtları vardır.
Tolkning av Ibn Khairi av Surah Al-Rum, vers 22:
''... Och skillnaden i ditt språk och din färg''
Han nämner det kurdiska språket i sin tolkning. Ibn Qahir dog år 1373 e.Kr.
Türkistanlı bir türk boyu ermeniler
(Ermeniler'in kökeni hakkında siyasi, sosyal ve kültürel hayatları
LOL - LOL - LOL !!!
Vay be ! Meğer "Zazalar Kürd Değildir!" diyen Sevan Nişanyan da Ermeni değil türkmüş!.
İhanetin yüzü DÖRTLÜ ÇETE: Xapo, Duran, Pîlot, Cemil
ÖCALAN (XAPO) KÜRD TOPLUMUNA ‘ÇÖPLÜK’ DEDİ·!!
.
Abdullah Öcalan, 12. PKK Kongresi'ne MİT'ten gönderdiği mesajda şunları söylemiş:
"Dersim’deki, Bingöl’deki, Zagros’taki bir kültür kalıntısıdır Kürtler. Çözülmüş kabileler, işlevsel olmayan bir dil, tarikat kırıntıları, aşiret aile kavgaları (…). Bir tür çöplük. Çöplük toplumu, bir mezarlık".
Kürd Ulusu üzerindeki bu BÜYÜK haksızlık devam ettiiği sürece, yeryüzünde tek canlı bir kürd kalsa bile, bu hak davası YİNE DEVAM EDECEKTİR!
Teslimiyet ihanete - Direniş Zafere Götürür!
Berdewam be li ser rêka azadiyê! -- Ta yek jî ji me mabe li ser ruyê vî erdê! G.C. |
Resim: Nizameddin Ariç
Apoîzm Faşizm'dir
Çünkü tıpkı faşizm'in mahreci Kemalîzm ve Kemalîzm'in öğrencisi Feso (Faşist) Örgütü kurucusu Musolini'nin Faşizmi ve yine Kemalîzm'in
2. öğrencisi Hitler Nazizm'i gibi MUHALİF KATİLİ'DİR. Kriminal bir Mafia Örgütü yani.
Niye bunu bu kadar büyük rahatlıkla yapabiliyor, çünkü arkasında MİT gibi büyük bir katil türk terör örgütü var.
İşte bu mekanizmanın ağına güvenerek tam 50 yıldır Kürd Halkı'na karşı Kürdistan'da terör uyguluyor.
Wêrankirina PKKê N- Ariç
ÜMMETÇİ-İSLAMİST,
— Ümmetçi-islamist ve Sahte-Solcu/Devrimci Kürd Liderlerin Tarihsel İhanetlerinin Gölgesindeki Kürdistan’ın Karartılmış Geleceği
|
Biri, Hatip Dicle 'Kürdistan fikrini çöpe attık' demişti, bu hain de sevgili anavatanımıza 'çöplük' diyor!
Gel bunlara şimdi ne söyle?
Bunlar insan mı?
-- Lo lo Silo SILKULO!!!
SILO SILKULO'dan İhanet Telkinleri
O....VATAN ÇOCUĞU DA KONUŞTU Selahattin Demirtaş, Öcalan gibi Türk milliyetçiliğine soyundu. Kürt katili İran faşizmi ile İsrail arasındakı savaş için emperyalist müdahale tespiti yapttıktan sonra şöyle diyor: " Olası tehlikelere, provokasyonlara, saldırılara karşı, Edirne'den Hakkari'ye kadar 86 milyonluk ortak bir ordu olarak ortak vatanımızı canımız pahasına savunacağız" diyor. Peki Sormazlar mı? 1- Mademki bu kadar ortak vatan sevdalısıydınız , neden 150 bin evladımızı ortak vatan ordusuyla çatıştırıp imha ettirdiniz? Hendek gibi provokasyonlarla neden milyonlarca insanımızı göç ettirdiniz, ortak vatanın bir bölgesini viraneye çevirdiniz? 2- Öcalan ile ikiniz bu " ortak vatan" görüşünde samimiyseniz " halklara "bu kadar acılar yaşattıgınıza göre bu durum, sizin Kürt muhalefetini terörize etmek için provokatör olarak kullanıldıgınız anlamına gelmiyor mu? 3- Diyelim ki hainlik yapmadınız da yanlışlarınızı gördünüz. peki, yanlışlarıyla milletine bu kadar derin acılar yaşatan aktörlerin bir daha siyaset yapma hakkı ve yüzü var mıdır? 4- Hal bu iken siz neden yıllardır hapis yatıyorsunuz ve hapiste iken askeri uçak ve helikopterlerle 1700 km ötedeki hastalarınızı ziyaret edebiliyor, internet kullanabiliyorsunuz? 5-Sebep olduğunuz bu trajik olaylar nedeniyle bir gün toplumsal vicdanda yargılanma kaygısını taşıyor musunuz? 6- Ha sahi ! İran da mı ortak vatan kapsamında? Rojhilat Kürtleri de mi ortak vatan dahilinde? Ö.Ö. |
Bu YANLIŞ BİR DAVRANIŞTIR!Kürd halkının temel insanî haklarını savunurken yüzünü örtmeye gerek yoktur
— İslamist turk-arab & fars terör örgütleri yüzlerini örtmüş olabilir; çünkü onlar gerçekten suç işlemekte, masum sivillere karşı acımasız şiddet uygulamaktadır Kürd halkının özgürlük mücadelesinde yüz örtme yanılgısına karşı bir uyarı! Yüzümüz açık, davamız meşrudur. Kürd halkı, doğuştan gelen temel insanî haklarını savunurken yüzünü örtmek zorunda değildir. Bizim davamız gizlenmeye muhtaç bir dava değildir; çünkü haklıdır, meşrudur ve insanlık onurunun özüdür. Yüzünü örten, kendi varlığını suçlu gören bir psikolojiyi taşır. Oysa biz suçlu değiliz; suç işleyenler, kürd halkını yüzyıllardır kendi toprağında köleliğe mahkûm eden işgalci devletlerdir. İslamist arab-türk ve fars terör örgütleri yüzlerini örtmüş olabilir; çünkü onlar gerçekten suç işlemekte, masum sivillere karşı acımasız şiddet uygulamaktadır. Onların eylemleri karanlık, hedefleri gayrimeşru, yöntemleri insanlık dışıdır. Kürd halkının meşru mücadelesiyle bu zihniyetin uzaktan yakından ilgisi yoktur. Bu iki çizgiyi karıştırmak, hem ideolojik hem de tarihsel olarak büyük bir yanlıştır. Kürd halkının özgürlük savaşçıları, meşru ulusal, sosyal, demokratik, bağımsızlık, özgürlük, eşitlik ve laiklik davasının temsilcileridir. Bizim varlık nedenimiz, işgalci devletlerin uyguladığı sistematik devlet terörüne son vermektir. Biz hiçbir koşulda sivillere silah doğrultmamış, doğrultmayacak olan bir halkın direniş gücüyüz. Suçlu olan, halkımızın bu en doğal haklarını gasp eden ve baskıyla susturmaya çalışan türk, fars ve arab devletleridir. Yüzünü örtmek, mücadeleyi kirli gösteren, davayı haklılıktan uzaklaştıran ve düşman propagandasına hizmet eden bir görüntü yaratır. Haklı davayı gizli bir suç gibi göstermenin, tarihsel ve siyasal açıdan hiçbir savunulabilir yanı yoktur. Bizim savaşımız, alenen yürütülen, halkımızın gözleri önünde büyüyen ve uluslararası hukukta da meşru kabul edilen bir özgürlük savaşıdır. Bu yanlış geleneği kürd halkı arasında yayanların başında PKK gelir. PKK, kürd halkının ulusal kurtuluş bilincini devrimci bir yönelimden BİLİNÇLİCE uzaklaştırarak karanlık, kapalı ve terörist biçimlere sokmuştur. Daha da kötüsü, bu taktiği filistin-arab islamist terör örgütlerinden devralarak, kürd özgürlük mücadelesinin karakterine yabancı bir yöntem haline getirmiştir. Bu, sadece taktik bir hata değil, aynı zamanda ideolojik bir sapmadır. Bizim mücadelemiz şeffaflık, halkla bütünleşme ve açık yüzle meydan okuma üzerine kuruludur. Halkın desteğini kazanmanın yolu, yüzünü gizlemek değil, halkla yüz yüze, omuz omuza durmaktır. Yüzünü kapatan bir savaşçı, kendi halkına karşı bile yabancılaşır; bu, devrimci moralin çürümesine yol açar. Kürd halkı, tarih boyunca işgalci güçlere karşı açık kimlikle direndi. Bedirxan’dan Şeyh Ubeydullah’a, Seyit Rıza’dan Peşewa Qazî’ye, Mustafa Barzani‘ye kadar tüm kürd halkının önderleri, davalarını yüzleri açık biçimde savundular. Onların cesareti, bugünkü nesillere miras kalmış en büyük değerdir. Yüzünü örtmek, bu mirasa ihanettir. İşgalci türk, fars ve arab devletleri, zaten propagandalarında kürd özgürlük savaşçılarını “terörist” diye damgalamak için çırpınıyor. Yüzü örtülmüş bir görüntü, onların eline hazır malzeme verir. Oysa biz düşman propagandasını çürütecek en güçlü silaha sahibiz: açık yüzümüz, haklı davamız ve meşru mücadelemiz. Mücadelemizi görünür kılmak, hem halkımızın özgüvenini pekiştirir hem de uluslararası kamuoyunda davanın meşruiyetini güçlendirir. Bizim savaşımızın ışığı, karanlığa saklanmaktan değil, gerçeğin aydınlığına çıkmaktan beslenir. Kürd halkı, haklı davasını korkusuzca savunacak ve yüzünü asla gizlemeyecektir. Terörizmin klasik tanımı, siyasi veya ideolojik amaçlarla sivillere karşı şiddet uygulamak, toplumsal korku ve kaos yaratmaktır. Bu muhteva, işlenen eylemin hedef kitlesini ve yöntemini belirler. Eğer bir hareketin hedefi sivil halksa, bu eylem hangi söylemle süslenirse süslensin terörist bir eylemdir. Biçim açısından terör örgütleri, genellikle yüzlerini gizler, kimliklerini saklar ve gizlilik içinde hareket ederler. Bu, hem güvenlik gerekçesi hem de suçluluk bilincinin yansımasıdır. Terörizmin klasik biçiminde, kapalı yapılar, gizli hücreler ve maskelenmiş kimlikler öne çıkar. Kürd özgürlük hareketi, meşru mücadele anlayışı gereği bu klasik terörist biçime uymamalıdır. Çünkü burada amaç sivillere korku salmak değil, halkı özgürleştirmek ve devlet baskısını sona erdirmektir. Açık yüzle, halkın önünde yürütülen mücadele, terörizmin karanlık biçimlerinden köklü bir kopuş anlamına gelir. Yüzünü örtme geleneğini sürdürmek, bir hareketin dışarıdan terörist olarak algılanma riskini artırır. Bu nedenle meşru direniş, görünürlük ve şeffaflıkla özdeşleşmelidir. Klasik terörist yapılarla ideolojik ve görsel farkın net şekilde ortaya konması, ulusal kurtuluş mücadelesinin haklı zeminini güçlendirir. |
İmralı'daki Xapo
Bi kurdî navên çûkan
Nietzsche